On üç yaşındasın…
Farklıydın, herkesten. Çevrende bir çelişki, bir tutarsızlık, bir buhran; almış başını, gidiyordu. Tuhaf buldun.
Çift kimlikli yaşamak, kiminin hoşuna gidiyordu. Sana göre değildi, ikircikli bir hayat. Kıyafetin parçasıydı bedeninin, olmazsa olmazı.
Komik buldun. Peruğunu, “Ne olur, ne olmaz!” diyerek çantasının mahrem yerine(!) saklayan nemelazımcı zihin sana uymazdı.
Topuklu giyip tak tak vurarak, deve hörgücü gibi çıkararak başını; “Aslında ben de sizdenim. Üstümdeki emanet!” diyen iman fukarası, anlamazdı seni. Şüpheyle yaklaşmıştı, Vahiy’in gerçeğine.
Duvar diplerinde, tuvalet arasında 2. kanala geçen yenilmiş anlayıştan da uzaktın. Ağzında bir iğne, elinde bir bone, başında bir yaşmak… İçerde başka, dışarıda bambaşka!
4 Mezhebin El Kitabı’nda yoktu, böyle bir madde.
Yaşadığımız değil, kabul edilecek hayattı, cenneti kazanan. Mekandan münezzeh ve sakınılacak olan O’ydu.
Çağdaş fetvalar, ‘günahı boynuna’ nasihatler, zaman ayarlı tehditler faka bastırmadı, seni. Polüm nedir, bilmezdin. Gözün yoktu; şöhrette, itaatte.
Okumak istiyordun, sadece okumak. Okumanın yönetmeliği mi olurdu? Bugün yeni bir şey öğrenmek için, neden yeni bir kurala uymalıydı?
İnsanlığın Önderi, Hira’dan ses veriyordu, on dört asır evvel:
İlim Çin’de bile olsa almalı’ydı. İki günü eşit olan zararda’ydı. İlim, mü’minin yitik malı’ydı. Alimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlı’ydı. Ya öğrenen, ya öğreten, ya da dinleyen olmalı’ydı. Dördüncüsü helak’ti.
Yeni bir cümle, yeni bir yasakla; yeni bir paragraf, yeni bir yönetmelikle karartılamazdı.
Kartal gibi yürek saklıydı, serçe kadar bedeninde. Benliğinle inanmıştın ki: “Hak gelince batıl zail olacak”tı.
Öğrenmek için düştün yollara. Art niyetsiz girdin sınıfa. Ardında bir niyet yoktu, cesaretinin. Fen’se Fen, Matematik’se Matematik’ti, o gün alacağın. Alacağını alıp gidecektin. Bırakmıyordu ki öğrenesin.
Devlet terbiyesi almış büyüğün(!), hışımla girdi, sınıfa. Müdahale etti, alanına ve biricik gerçeğine. Başa çıkamadı, seninle. Oysa kapı önlerinde ne örtüler açtırmıştı, vaktiyle. Devlet, bekasını ona borçluydu. Sadık ve uysal bir yaratıktı!
Kolluk kuvvetleri eli boş döndü. Karakolluk olay yoktu, ortalıkta. Yüzlerce tutanaktan biri daha tebliğ edildi, sana. Tebellüğ belgesi, utanç vesikasıydı adeta.
Adın provakatöre çıktı, sonunda. Günah keçisi bulunmuştu. Ne yaptın sen, 8’e giden kız! Berbat ettin, bir çuval inciri!
Dış borcumuz kalmamışken, zincirler kırılmışken Ayasofya’da, Mavi Marmara’nın hesabı sorulmuşken, Afgan dağlarında emperyalizm diz çökmüşken, ovalar yaylalar terörden azadeyken, mayınlar sökülmüşken, işsizlik bitmişken, hatta işçi ithal edilirken, tarım alanları ekilirken(!)…
Milli takım önüne gelene 5 çekerken; Hido, abd’yi dize getirirken(!), eşcinseller dünya evine girerken; dileyen şarap, dileyen zemzem içerken; Milli(!) Piyango alın terini alaşağı ederken…
Olacak şey mi, bu yaptığın? Bak, senin yüzünden rejim sorunu çıktı. Karşıtıyla okulu asan, alkol komasında can veren yaramazlar yüzünden karma eğitim tartışılıyor mu?
Cem, Münevver’i kıtır kıtır keserken pavyonlara yasak mı geldi? Irzlar heba olurken, sene sonu balolarının köküne kibrit suyu mu döküldü?
İnsandan dönme insan hakları müdürü, seni ailenden alacakmış. Gözü gibi bakacakmış, sana. Zararlı mihraklardan koruyacakmış. Öyle bir yurda yerleştirecekmiş ki, bir düzine kamerayla izleyecekmiş idare. Kimliğini ele vermiş başkan, sayende.
Saatin sabaha ayarlı ise, pıtır pıtır yürüyecek, rahatsız etmeden kimseyi, ranza arasında kıbleye yönelebilecekmişsin. Bu bir ihsanmış(!) Başkası olsa bunu da yapmazmış.
Antalya’da biradan can veren, ahmağın tekiymiş, belediye reisi’ne göre. “İçmesini bilmiyor”muş. “Her şeyin bir adabı var”mış. Alman-Türk Festivali’nde yirmi bin şişeymiş rekor, geçen sene. Bu yıl, elli bin olmalıymış, laiklik aşkına.
Gördün mü, Mersinli, Adanalı, Diyarbakırlı, Konyalı kız! Senden başka provakatör kalmamış dünyada. Türünün son örneğiymişsin. Burs alıp Vaşington’da okusaydın ya! Kapak atsaydın ya, özel’ine!
Elinden tutan mı olmadı? Her vadide dolaşan siyasi kişilik değil mi yoksa, baban? Ağzı dolu politik yorumlar yapmayı da mı bilmez?
Yok yok ezberletmişler, sana. “Okul benim okulum, gireceğim elbet!” derken bir yerlere çalışıyormuşsun. Köktendinciymişsin de gizliyormuşsun. Ne anasının gözüymüşsün, sen!
Bir de madaraya alıyormuşsun: “Kökten dinsiz olmaktan iyidir!” diyormuşsun.
Dilin çok uzadı, senin. “Arabistan’da oku!” desek, yol parası istersin. “Yürü, İsveç’e!” demeye kalmadan vize mize ile çıkarsın, karşımıza. Vere vere bitmez ki size! Sıraya girerseniz, binlerce!
İyisi mi, köşe kapmaca oynayalım, seninle. Solcu sevmez, sağcı istemez, seni. Yasakçıdır biri, nasihatçidir öteki. Kavakçı’yı sıska masonun avanesine terk eden 100 muhafazakar adam, seni mi kollayacak? 2 yıl sonra vekil emeklisi olmak varken!
On üç yaşındaki kız!
Güvenme bu ülkeye, bu ülkenin mirasına! Sen ayağa kalkınca oturur bunlar; yürürler, sen oturunca. Sığınağın Kitap’ın, duan: İyya kenağbüdü ve iyya kenesteın!
“Ancak sana inanır, ancak senden yardım dileriz!”
İffetin kurtuluşun, tesettürün sarsılmaz kalen!
Tarık Sezai Karatepe
Yazar
0545 208 10 80