NEZAKET VE ÂDAP

ŞEVKET TANDOĞAN

            Fert, aile ve toplum olarak; hayatımızın her aşamasında uymak zorunda olduğumuz,  âdabı-muâşeret kuralları vardır. Bunları: EDEP,NEZÂKET VE ZARÂFET olarak özetleyebiliriz.

            Eğer söz, hareket ve uygulamalarımızda bu kurallara riâyet edebiliyorsak, kâmil mü’min, (adam gibi adam) olma yolundayız demektir. O zaman:

                              EDEP BİR TAC’DIR NURU-HÜDADAN,

                              GİY OL TACI, EMİN OL HER BELADAN.          

diyen divan şâirimizin tavsiyesine uygun olarak; başımız derde girmez. Tabiatıyla; Âdap ve nezaket kurallarına uyan kişiler Allah (c.c.)indinde makbul olduğu gibi, İnsanlar nezdinde de sevgi ve saygı görürler.

            Aksi taktirde; edep, nezaket ve zarafetten nasibini alamamış, kaba,kırıcı,ölçüsüz,dengesiz ve edepsiz kişiler, iki cihanda hüsrana uğrarlar. Böylesi nezaketsiz, mağrur ve ukalâ tiplerin sosyal ve ekonomik durumu ne olursa olsun, hatta akademik ya da dînî pâyesi en üst seviyede bile olsa, bunlara: EDEP YAA HUUU ve  EL’İNSAFFF. Demek gerekir.

            İslâmî terbiye ve tasavvuf yollarının gayesi, hatta Hz. Peygamberimizin nübüvvet ve risâletinin sebebi-hikmeti; sadece ve sadece “mekârimi-ahlâkı tamamlamaktır.” Güzel ahlâkın temeli; edep, hayâ ve ar duygusudur. Hayâ ise imandandır.

            Yazılarımda zaman zaman; Anadolu medeniyeti, Osmanlı kültürü vs. derken kastım şudur: Binlerce yıllık tarih boyunca, kültür ve medeniyetlerin beşiği olmuş, güzel Anadolu coğrafyasında yerleşmiş bulunan görgü, örf, âdet ve âdap kurallarının, İslam prensipleriyle süzülüp, billurlaşmış şeklidir. Bizi yücelten değerler işte bunlardır.

            Son yıllarda görülen çatışma, takışma, haklama, haddini bildirme, susturma, öteleme, dışlama, çelmeleme gibi olaylarda hâkim olan:“ÜZÜM YEMEK YERİNE, BOSTANCIYI DÖVMEK” zihniyeti çok yanlıştır. Eğer samimi olarak hedef,üzüm yemekse,bağcıyla selamlaşmak ve ona dostça yaklaşmak gerekir. Zira hatasız insan yoktur. Peygamberlerden bile zelle sâdir olmuştur. Bize yakışan: Hatalı ve kusurlu gördüğümüz kardeşlerimizi kötülemek,  karalamak ve selamı kesmek yerine, onları dostça uygun dille ikaz ederek, kazanmaya çalışmaktır.

            Bu vesile ile bazı, ADÂBI-MUÂŞERET KÂİDELERİNİ belirtmek isterim:

            Konuşmalarda güzel ve zarif ifadeler kullanmalı, yanlış anlaşılabilecek incitici sözlerden kaçınmalıdır.

            Kendinden büyük veya saygı gösterilmesi gereken kişilerle konuşurken “Sen” demeyip, “Siz”  diye hitap etmelidir.

            Laubâli konuşmak, kişileri çekiştirmek, yalan söylemek, iftira etmek, alay etmek, taklit etmek, soğuk şaka, kara mizah, çirkin küfürlü sözler edebe uymaz. Ayrıca, gereksiz münâkaşa ve söz arasında: “Anladınmı”  “Bana bak” ve “Anlaşıldımı” gibi tehditkâr sözlerden kaçınmak lazımdır.

            Müslüman olsun veya olmasın, tüm insanların malına, canına, namusuna, şeref ve haysiyetine, kıl kadar da olsa tecavüz etmek haramdır. Ahlaksızlık ve edepsizliktir. Kıyamet günü, mutlak adalet sahibi olan Hz. Allah (c.c.) mazlumun hakkını zâlimden alacaktır. Belki de ilâhî adalet dünyada iken tecelli edecektir.

            Mağrur şekilde kasıntılı yürümek, muhatabı incitecek tarzda yüksek sesle konuşmak, cevap ve savunma hakkı tanımamak, el,baş,kaş ve gözle kötü imalı işaretler de edebe uygun değildir. Lokman süresi 19.ayetinde mealen “Yürüyüşünde mûtedil (dengeli) ol, sesini alçalt.” buyurulmuştur.

            Bir kimsenin evine veya odasına girmek isteyen önce selam verir ve girmek için kapıyı tıklatarak, ya da zil çalarak izin ister. Şayet kendisine izin verilirse girer. İzin verilmezse geri dönmelidir. Ancak izin talebinin duyulmadığı kanaatine varırsa, üçe kadar, (hatta daha fazla) tekrarlar. Bu hususta yabancılar, akrabalar ve anne evlat gibi mahrem olanlar müsâvidir.

            Günlük hayatımızda çok kullandığımız telefonla görüşme âdâbı çok önemlidir. Arama saatine dikkat etmelidir. Zili 3-4 defadan fazla çaldırmamalıdır. Önce kendini takdim etmeli, (sesten tanıyamamışsa) sonra aradığı kişiyi ismen sormalıdır. “Kimsiniz.” Denilmez. “Kiminle görüşüyorum” ya da “Kim aramıştı” diye sorulur. Aranan kişinin görüşmeye müsait olup olmadığı da sorulur. Sözü fazla uzatmadan, meramını kısaca anlatıp, karşısındakinin sözünü kesmeden dinleyip, uygun bir veda sözüyle kapatmalıdır.

            Ağzında yiyecek-içecek varken ya da öksürürken, hapşırırken ahizeyi kapatmalı, ağzından uzak tutmalı. Cami, mescit ve sohbet mahallerinde kapatmalı veya sessize ayarlamalıdır.

            Yemek âdâbı üzerinde de durmakta yarar görüyorum. Bu konuda sayfalar dolusu yazılsa yeridir. Öncelikle başında ve sonunda eller mutlaka yıkanmalı ve helal olduğuna inanılan nimetlere besmele ile başlamalı, aşırı yemeden, hamd ve şükürle bitirmelidir. Yemeği ve ekmeği yiyebileceği kadar almalı. Artık ve parça bırakmamalıdır.

            Bozulmuş ve zararlı hale gelmiş olmadıkça, hiç bir yiyeceği kerih görmemeli, mutlaka değerlendirmeli, yere dökülen ekmek kırıntılarını bile toplamalıdır. Ekmekle ağzını elini silmek, üzerine tabak vs. koymak, sofraya öksürmek, hapşırmak, tükürmek, israf etmek mekruhtur. Nimetin azalmasına veya zayi olmasına sebeptir.

            HÜLÂSA OLARAK: Ticaret âdâbı, komşuluk âdâbı, giyim-kuşam âdâbı, müsafirlik âdâbı, arkadaşlık âdâbı gibi, hayatımızı baştan sona kapsayan pek çok kural vardır ki, bunlar aynı zamanda başarılı insan olmanın sırlarıdır.

            İnsanlar çoğu zaman, sahip olduğu kabiliyet ve istidatları dikkate almadıkları için, kendilerini geliştirmeyi ve ileri hamleler yapmayı

düşünmezler. Eğer ruh dünyasındaki saklı cevheri idrak ederek, mânevî tasavvuf rabıtası yoluyla, füyuzatı-ilahi ile kalbini ve diğer letâifini tenvir edebilirse maddeten ve manen terakki eder. Çünki bütün tasavvuf yolları hepsi edep ve hayâdan ibarettir...

            HÜDAYA EMANET OLUN…