Kırılma noktasıydı, hayatında. Siyah iplik, beyaz iplikten ayrılmadan Kutlu Sese koştun. Tam da, Kurtuldum, ömürlük azaptan! der demez, yanına yanaşan adam:
Takıl bize, hayatını yaşa! deyiverdi.
Beni ben yapan değerleri Kaynakından öğrenirim. Lazım değil, başka söz!
Kurban Olduğum Yaradanın Mushafıyla, Alemlerin Efendisinin örnek hayatı yeter de artar bana! Tefsir de o, fıkıh da ! demene kalmadan,
Gel de bizi gör, dört dörtlük yaşantımız! iştiyakıyla karşılaştın.
Neye uğradığını şaşırmıştın, nereye uğradığını da ! Gel zaman git zaman uğrak yeri oldu, bildik mekanlar.
Oluk oluk faize batan da, çarşı pazara peruk ısmarlayan da, masonluğa tevil getiren de, fasığın ardında fırıl fırıl dönen de
Halkı yüzdelere vurup Yüzde bilmem şu kadar olduk mu limana çıkarız! niyetine kurtuluş günü uman da, hayali önder arayan da
La yüselin(!) gözünün ta bebeğine bakıp:
İşte çağın doktoru, bundan gayrisi yalan! Ah zavallı insan, ölecek zamanın pirini tanımadan! hayıflanmasıyla iç geçiren de hep bu sokaktaydı.
..
Kalabalıktı sayı, liste kabarıktı. Aidatlar el yakıyor, çift taraflı kara dönüşüyordu:
Kazan kazandı bunun adı.
Sen uzak illere bağış yap, bu arada yatırımını başlat. Sen bizi gör, biz seni...
Lakin özden yoksundu. Hem ceberrut yasalardan ve yasaklardan şikayet eder, hem de özeleştiri yapanı, Sadakatsiz! jurnaliyle kapı dışarı ederlerdi.
Bırak sözle, ima ile doğruyu arayana, Kaç zamandır kapımızdasın, daha gönlüne inmemiş ekibimizin ruhu(!) istihzasıyla uğurlarlar, Üstadımız dinlenmeni istiyor! diye de çağın aforozunu hortlatırlardı.
Çalan zile koşan kalfa, Ne istiyorsun bacım! sertleşmesiyle moral bozar,
Sana emredileni yap. Düzeni bozmak günahtır. Büyüğümüz istirahat ediyor. Ben söylerim, senin gibiler(!) için dua eder.
Mühim yerlerde kadrolaşmamız lazım. Teferruatta(!) boğulma! Hem, Emir sahiplerine uy(!) demiyor mu Kitap? bardağı taşıran son söz olur,
Beklemediği anda:
İftira atma Yaradana! Bektaşi gibi anlamışsın Vahiyi. Sarhoşken i çıkarırsan ne rüku kalır, ne secde
Sizden olan emir sahiplerine itaat edin buyuruyor, Yüce Kelam! şamarıyla kaskatı kesilen adam, Provakatör müsün nesin bacım!
Bak ilgililere haber veririm, sürünürsün ona göre! çıkışıyla kalp atışları hızlanır, görevini yapmanın şuuruyla(!) hizmetteki(!) yerine dönerdi.
Size çok görmüyorum. Moritanyanın, başını kessen taviz vermeyecek Sümeyyesini ikna odasına çektikten sonra, beni mi dinleyeceksiniz?
.
Kendinden emin kürsüye kurulan adam:
Darul harp burası. Ye iç faizi, günahı varsa boynuma! lafını bitirmeden tokat gibi hakikat suratına çarpar:
Cahil cesur olur. Siz kurduğunuz beş yıldızlı binalarda kibrit çöplerini kurtarayım derken, orman yanıyor haberiniz yok.
Darul harbe gelince İki yol var: Ya hicret, ya şehadet! Löp löp faiz yutup, kuş tüyü yastıklarda uyumak değil darul harp! cevabıyla ödü yüreğine karışır. Anadoluda başka bir şey denir.-
Tarihe tanıklık eden Yasir soylu hızını alamaz:
Siyasi hayatıma mal olsa da düşman olacağım, Nur Otuz Bire! diyerek yola çıkan karışık ve bulaşık oğlana kayıtsız şartsız teslim oldunuz. Tulum tulum reyler verdiniz.
Şimdi kalkmış, cami kapılarında beşlik onluk; köyde mezrada arpa buğday topluyorsunuz.
Bir niyet etseniz, sadece sizin ekonomik gücünüz bile her türlü fesadı önler, memlekette. Hak düşmanı düzeni alaşağı eder, çabanız. Ama niyet hayır değilse, akıbet de şer oluyor.
Anadolunun ortasında çiftlik kurmuşsunuz. Ekmek elden, su gölden. Gelene hizmet, gidene şefkatmiş parolanız(!)
Söyleyin bana:
Bosnanın haritadaki yeri neresi? Dağıstan ne yana düşer? Patanide neler oluyor? Tayfunda, Mindanaonun ne kadarı hasar gördü?
Öteleri geçin. Selin vurduğu Karadenizde var mı bir yardım eliniz?
Ne alaka?
Bizim derdimizle dertlenmeyen bizden değildir. Kim bir müminin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir. İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.
Taç sözler bunlar.
Dünya size yardım ediyor, boşuna değil. Bencil tipler yetişiyor, burada. Kendi ekseninde dönen Onun için ilişmiyorlar size.
Kudüs gezisi içinde, yüz elli dolara Suriye Amman . İki gece üç gündüz Fırsatı kaçırma, kararsız kalma!
Aman ne güzel! Selahaddin gülmemiş, Aksa Mescidi kurtulana dek!
Demek Siyonistten vize alarak, eli silahlı katillere selam durarak Ömer Camiine gireceksiniz. Asılı Kayayı göreceksiniz.
Peki o sırada sapan taşlarıyla çocuklar, tutuşursa bir Kıyamet Savaşına. Siyonistin kahpe mermisine siper olur musun?
Cankurtarana taşır mısın, Yasinin çocuklarını? Rantisi yüzlülerle cephe gerisinde İşgale son! intifadasına var mısın?
Niyetin yok anlaşılan. Sen de bulmuşsun, bir oyuncak. Yarım hacı yapacaksın, zalime boyun eğerek. Böyle bir milyar müslümanı taşısan Kudüse, yar olur mu Filistine, zarar verir mi Siyoniste!
Farkında değilsin anlaşılan. Zalimin zulmünün böylece meşrulaştığını.
.
Yazımı yayınlamıyorsunuz. Ama neden?
Yayın politikamıza aykırı söylediklerin. Dobra dobra yazıyorsun. Patron ters. Büyüklerinden(!) zılgıt yemekten korkar.
Anladım. Yorma kendini. Hoşuna gideni okumak istiyorsa okuyucu, canını sıkan ama dosdoğru olandan uzak duruyorsa, hakim olmaz Hakkın Düzeni.
Çırpınma. Kendini izah etmeye de kalkma. Seni tanıyorum. Sen gizlediğin için gerçeği, bu toprağın çocukları marksist, faşist, kapitalist, feminist, sadist, apoist
Adamına göre yazarsan, bastırırsan doları kalemşöre Hastalık kalkmaz tabi, dağdan ovadan Köyden kentten Vebali senin boynuna, kurşun atanın da, kurşun yiyenin de
Seksen bin cami, bir o kadar imamla müezzin, beş yüz bin hafız, üç milyon tefsir yutanın olduğu bir ülkede, çözülmüyorsa sorun, kalkmıyorsa zulüm, sorgulamalı herkes milliyeti, Diyaneti
Evine döndü adam. Kararını hatırladı. Pek bulanmıştı, gönüller. Vahdet çok uzaktaydı. Defterini araladı. Yirmi sene öncesine döndü:
Kalk gidelim. Sokak lambası yokken, yürürdük zemheride mescide. Şimdi her yer aydınlık. Lakin uyanmıyor insanlık!