Soğuk kış günlerinden sonra, ilkbaharla birlikte güneş ışınlarıyla yemyeşil bahar örtüsü içinde rengârenk güller, çiçekler açıyor. Güneşin sıcaklığı sadece bedenimizi değil, içimizi de ısıtıyor. Yaklaşık 3000 yıldır baharın gelişi ve tabiatın uyanışı kabul edilen NEVRUZ günleri, 21 Mart’ta başlamıştır.
Farsça yeni gün anlamındaki NEVRUZ, tarih boyunca eski Mısır, İran, Anadolu Beylikleri ve özellikle Selçuklu ve Osmanlı devletlerinde millî bayram olarak kutlana gelmiş, çeşitli eğlence ve şenliklere vesile olmuştur.
İslam öncesinden akıp gelen bazı gelenek ve görenekler, dine aykırı bir yanı bulunmadığından MÜSTAHSEN kabul edilmiş ve aynen toplum hayatında günümüze kadar sürüp gelmiştir. NEVRUZ şenlikleri de bu kabildendir. 6 Mayıs günü gerçekleşecek HIDIRELLEZ de böyledir.
Ancak, milletimizi rahat bırakmayan düşmanlarımız, baharı zehir etmek için, nevruzu bile terör ve kargaşaya alet etmeye kalkışmışlar, hassas noktalarda bombalar patlatmışlardır. Tabiatın uyanışı gibi, milletimizin silkinip uyanarak şahlanışını önlemeye, parçalayıp yıkmaya çalıştıkları apaçık ortadadır.
Normal düzeyde tarih bilgisine sahip her kes, arşiv belgelerine ve yerli-yabancı namuslu tarih kitaplarına baktığında şu gerçeği rahatlıkla görebilir: Osmanlının çöküşüyle birlikte, son bir asırlık yakın tarihimizde, nice gaflet, ihanet, cinayet, zulüm, işkence, süi-kast ve komplolar vuku bulmuştur.
Asırlarca dünyada süper güç olarak hükümran olmuş Osmanlı imparatorluğunu, silahla yenemeyeceklerini anlayan iç ve dış düşmanlar; sinsice entrika ve tuzaklarla, Arslan’ı morfinle uyutup bağlayarak, kafese koymayı başarmışlardı.
Rehavet, cehalet ve atalet içindeki imparatorluğun yıkılışını önleyip, ayağa kaldırmaya çalışan ve tam 33 yıl ülkeyi dirayetle yöneten Sultan 2.Abdülhamit Han’a karşı, İttihat ve Terakkicilerin, Siyonist fitne odakları ile birlikte Hürriyet, Adalet, eşitlik teraneleriyle komplolar düzenlediklerini ve KIZIL SULTAN diye yaftaladıklarını hepimiz biliyoruz.
Son Halîfe Sultan Vahidettin; işgal altındaki İstanbul’da yapacak fazla bir şey kalmadığını görerek, kurtuluş mücadelesini Anadolu’dan başlatmak için, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını Bandırma vapuruyla Samsun’a gönderen vatanperver olduğu halde, VATAN HÂİNİ ilan edilerek yurdundan sürgüne gönderilmiş, sonra da (gizlice kaçtı) denilmiştir.
Ünlü Tarihçi Yılmaz Öztuna’nın BÜYÜK TÜRKİYE TARİHİ adlı kitabında (8/279) Mustafa Kemal Paşa, 15 Mayıs 1919 da Sultan Vahîdettin’le yaptığı son görüşmeyi şöyle anlatır:
“Yıldız sarayının ufak bir salonunda Vahidettin’le âdeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında, dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne doğru açılan pencerelerinden gördüğümüz manzara şu: Birbirine muvâzî hatlar üzerinde düşman zırhlıları, bordalarındaki toplar sanki Yıldız Sarayı’na doğrulmuş…Vahidettin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı: (Paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi tarihe geçmiştir. Bunları unut. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa paşa devleti kurtarabilirsin!”
Atatürk devamla, -“Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim. Merak buyurmayınız efendim. Nokta-i nazar-ı şâhânenizi anladım. İrade-i seniyye olursa hemen hareket edeceğim ve emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım” dedim. Muvaffak ol!!!” hitab-ı şâhânesine mazhar olduktan sonra huzurdan çıktım”
Bugün nereden nereye geldiğimizi idrak edelim. Bir asır önceki o acı ve garip günlerde, millet perişan, umutsuz ve yorgundu. Şâir Rıza Tevfik, o günleri anlatırken, İstanbul Mihrimah Sultan Camii için şu şiiri kaleme almıştır:
HARÂB MA’BED
Vardım eşiğine yüzümü sürdüm, Etrafını bütün dikenler almış,
Ulu mihrabında yazılar gördüm, Kim bilir ne mutlu zamandan kalmış?
Batan güneşlerin ölgün nigâhı, Karartıp bırakmış o kıblegâhı;
Mazlum bir ümmetin bahtı siyahı, Viran kubbesine gölgeler salmış.
İslâmın bahtiyar bir zamanında, Âb-ı hayat varmış şadırvanında,
Şimdi harâb olan sâyebânında, Dem çeken kuşların ömrü azalmış.
Âyât-ı hikmet var kitâbesinde, Bir ders-i ibret var hitâbesinde,
Bağ-ı Cennet olan harâbesinde, Tekbir sadâları artık bunalmış.
Hey RIZA secdeye baş koy da inle! Taşlar dile gelsin senin derdinle!
Efsane söyleyim; ağla,hem dinle, O şerefli mâzi meğer masalmış.
İnanıyorum ki, artık eski günler geride kaldı. Millet uyandı, vatanına devletine bayrağına sahip çıkıyor. İnşallah gelecek yıllarda terörsüz bahar ve nevruz günleri yaşayacağız.