Neler Oluyor?

Şazeli ÇÜGEN

“Kol kırılır yen içinde kalırmış”.

Yine kol kırıldı ve yine yen içinde kaldı. Sn. Davutoğlu Hoca'nın yumuşak başlılığı ile şimdilik SORUN aşılmış gözüküyor.

BENCE yanlış bir operasyon ile yanlış bir siyasi kurgu yapılmış oldu. Bu yanlış operasyonun sağlam gerekçelerinin, yüzde ELLİ destek veren seçmene doğru dürüst izah edilmesi de gerekmektedir. “Güçlü cumhurbaşkanı ile güçlü başbakan modelinden” neden vazgeçildiğinin sağlıklı izahı gerekmektedir.

Çünkü AK partinin teşkilat ve tabanı, bir ŞOK halinde ve de yüzde elli destek veren vatandaşlar da üzüntü içindedir.

Sn. Davutoğlu Hoca'nın tarihin ve milletin şahitliğinde yaptığı Basın Açıklamasında:

"BEN hiçbir makamı siyasi pazarlık konusu yapmadım ve hayat boyu ilkelerimden hiç taviz vermedim" diye söze başlayan başbakan, "milletime verdiğim tüm sözleri tutarak, ülke güvenliğinin sağlanmasında ülke ekonomisinin güçlenmesinde canla başla çalışarak ve tüm yatırımların hiç aksatılmadan yerli yerine getirildiğini,ülke siyasetinde başımızı dik tutarak, hiç kimsenin başını önüne eğdirecek bir olay yaşatmadan SÜRDÜRDÜĞÜNÜ, BAŞBAKANLIK sorumluluklarını, verdikleri sözlerin tamamını açık şeffaf kararlı bir şekilde yerine getirdiğini" ifade ederek, "TERÖRE karşı yaptıkları mücadele de başarılı olduklarını tüm şehit yakınlarına başsağlığı dileyerek tüm güvenlik kuvvetlerinin verdikleri üstün mücadeleleri de takdirle karşılıyorum" dedi. Dış politikada olan VİZE muafiyetlerinin de ülkemize hayırlı olmasını dileyerek "ÜLKEMİZİN gerçekleştirdiği tüm ZİRVELERİ en başarılı bir formda gerçekleştirdiklerini ve nihayet “GÜÇLÜ cumhurbaşkanı ile GÜÇLÜ başbakanlık” MODELİ gereğine, “EMANETÇİ bir başbakan olmamanın” gereklerine sonuna kadar sadık kalarak parti teşkilatları ile de çok yüksek düzeyde organik bağlar kurduğunu vurgulayarak, "hiçbir başarısızlık duygusu hissetmeden bir MUHASEBE zarureti hissettiğimden dolayı yaptığım bu faaliyetleri özetleme ihtiyacı hissetmiş bulunuyorum" diyerek şöyle devam etti.

"Şimdi 22 Mayısta olağanüstü bir kongre kararı almış ve bu kongrede aday olmayacağımı da milletimizin huzurunda açıklamış bulunuyorum. Yaptığım görevden ve aldığım karardan hiç pişmanlık duymadım ve de hak etmediğim hiçbir göreve de talip olmadım. Ancak YETKİ devri konusunda tatbik edilen yöntemi etik bulmadığımdan olağanüstü kongre kararını almış bulunuyorum. Ülkemize hayırlı olsun. Ben DAVA arkadaşlarımın ne önünden ne ardından hiçbir spekülasyona yol açmayacağım. Beş hukuka saygılı kalacağım. Sn. cumhurbaşkanının onuru benim onurumdur. İkincisi parti teşkilatları konusunda da tüm görevli dava arkadaşlarımın hukuklarına da sonuna kadar saygılı kalacağım. Şimdi BİRLİK vaktidir. Şimdiye kadar önünüzde idim şimdiden sonda da içinizde olacağım. Üçüncü olarak da AK GENÇLİĞE ve de KADIN kollarına çok teşekkür ediyorum. Dördüncü olarak da AK partiye gönül vererek OY vermiş vatandaşlarıma bu arada Konyalı hemşerilerime de çok teşekkür ediyor ve haklarını da helal etsinler istiyorum. Beşinci olarak da ÜLKEMİN hukukudur bu manada bize oy vermeyen tüm vatandaşlarıma da çok teşekkür ediyorum. Bu ülke hepimizindir yanlışlarımız oldu ise af ola. Son olarak da gönül coğrafyamızın ve mazlum milletlerin hukukunun zedelenmesine hiçbir zaman gönlüm razı olmamıştır ve olmayacaktır"

diyen Sn. Davutoğlu HAKSIZLIĞA uğramış bir BAŞBAKAN portresi çizerek “errefik kablel tarik” diyerek "bir siyasi harekette asıl olan şeyin güven olduğunu, gönüllü ve şuurlu birliktelik olduğunu vurgulayarak" “La galibe illallah ve tevekkel alallah” diyerek konuşmalarına son vermiş oldu.

Şimdi şu ANA soruları sormak bir seçmen vatandaş olarak hakkımızdır diye düşünüyoruz:

TÜRKİYENİN etrafının ateş çemberi ile çevrildiği ve de hedef tahtasına oturtulduğu bir dönemde böylesine bir SİYASİ operasyonun anlamı nedir? Dere geçerken AT değiştirmenin bedeli hesap edilmedi mi? İmzasız olarak servis edilen PELİKAN bildirisi dosyasını hangi merkez adına kim-kimler yaptı?  Sn. Davutoğlu nun hukukunu kim-kimler koruyacaktır?  Atom karınca gibi çalışkan bir BAŞBAKAN varken, Kasım seçimlerinden 49.5 oy almış bir kabinenin üzerinden henüz daha 6 ay bile geçmemişken neler oldu da NEDEN Davutoğlu'nun tasfiye edilmesi ihtiyacı duyulmuştur? Bu operasyon bir AK parti operasyonu mudur? Yoksa başka merkezlerin operasyonu mudur?  Bu ana soruların cevabını yakın bir zaman diliminde hep beraber görmüş olacağız.  

Yapılan takvim açıklamaları ile 22 Mayıs'ta yapılacak olağanüstü bir kongre ile parti başkanlığı BAŞBAKANLIK ve yeni Bakanlar Kurulu ile son baharda bir ARA seçim ya da ERKEN seçim de gündeme gelmiştir. Bu AHVAL bundan böyle “partili cumhurbaşkanlığı SİSTEMİ” fiili durumunu, yapılacak yeni SEÇİMLER neticesinde yeni ANAYASA ile de tescillemiş olmak umulmakta ve hedeflenmektedir.

Böylesi bir siyasi tabloda BAŞBAKANLIK sistemi yok hükmünde zayıflatılmış olmakta ve de BAŞKANLIK sistemi fiilen uygulanıyor olmaktadır.

 Sn. Davutoğlu bu SİSTEM değişikliğine gidişte bir ENGEL telakki edildiğinden şimdilik yumuşak bir geçişle tasfiye edilmiş gözükmekte ve yeni seçilecek düşük profilli başbakan ile ikili yönetim modeli yerine tekli yönetim modeli olan BAŞKANLIK sistemine doğru Cumhurbaşkanı'ının Beştepe külliyesi siyaset yoluna devam edeceği görünmektedir.

Ancak:

 “Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak ta” işin içinde mündemiç olarak gözükmektedir. Çünkü sosyal hadiseler fizik hadiselerde olduğu gibi iki kere iki dört etmiyor. Bu BELİRSİZLİK nedeni ile ÜLKE siyasal ekonomik bürokratik güvenlik sahalarında kısaca İÇ politikada ve de DIŞ politikada “kaos” ortamlarına da sürüklenebilir. İnşa ALLAH bu belirsizlik ortamı uhuvvet ve suhuletle ve en az bir zayiatla atlatılmış olunur. Bundan böyle ÜLKENİN tüm sorumlulukları Sn. Cumhurbaşkanının sırtına olumlu ya da olumsuz olarak yüklenmiş olacaktır.

 Biz MİLLET olarak tek adam ve keyfi siyaset ile -ben yaptım oldu- denilerek keyfe keder bir SİYASET yapılmasını asla istemiyoruz. TÜRKİYE'NİN dış dünyada imajını zedeleyen ve gücünü zaafa uğratacak olan KEYFİ siyaset yapma lüksü yoktur.  Bu VEBALDEN de hiç kimse kendini kurtaramayacaktır.

İnsanlar arasında özellikle de SİYASET kurumlarında fikir ve görüş ayrılıkları son derece normal vakıalardır. Önemli olan bu farklı kişilikleri ve görüş ayrılıklarını iyi YÖNETEBİLMEKTİR. ZORLUKLAR aşılmak için, problemler çözülmek için ortadadır. USTALIK; çoğulculuğu, renklilikleri, farklılıkları ZENGİNLİĞE dönüştürebilmektir.

Siyaset kurumları, soğukkanlı davranmayı gerektiren, sağduyulu ve ortak akıl kullanılarak işletilecek sorumlu makamlardır. Ateşe körükle gidilecek, fevri davranışlar sergilenecek la yüs’el kurumlar değillerdir. Şimdi ateşi söndürme zamanıdır, iç ve dış düşmanları sevindirme zamanı değildir. Nefis ve egoları dizginleme ve NORMALLEŞME zamanıdır. Birikmiş “sorunlar yumağı” nedeni ile bir savrulma zamanı değildir. Sorunların tahrik ve taltif tezgâhlarına gelmeden çözüme kavuşturma zamanıdır.

AK partide” YETKİ devri” ile başlayan bu siyasi süreç, bir GÜVEN bunalımını üçüncü şahıslar üzerinden yapılan tartışmalar ekseninde bir kriz olarak yansıtılmaktadır. Esasında güvenin olmadığı yerde tam İSTİŞARE yapılamayacağı gibi senkronize bir şekilde UYUMLU kararlar alınıp uygulanamayacağı da ap açık ortada olan bir gerçekliktir.

 Bu HAL seçilmiş bir cumhurbaşkanı ile yine seçilmiş bir başbakan arasındaki “ikili sistemin” getirdiği “YETKİ sınırlarının” belli olmaması mıdır? Birinin dominant olmasından ve SENKRONİZE olamamaktan kaynaklanan İSTİŞARE eksikliğinden midir? Yoksa “SİSTEM değişimi” üzerinde görüş farklılığından mıdır? Başbakanın kendi sahasında İNİSİYATİF kullanmasından mıdır? Zaman içinde bunu kamuoyu olarak hep beraber görmüş olacağız.

Aslında bütün bu senaryolar “BAŞKANLIK sistemine” giden yolda hazırlanmış kriz yönetme planlamalarından başka bir şey olmasa gerektir.

 Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu son siyaset denemesinde tek bir MERKEZİ GÜÇ oluşturarak fiilen BAŞKANLIK sistemine geçerek hem ülkeyi yönetme ve hem de başkanlık sistemine geçmede SON atağını da yapmış olmasıdır.

Başbakan Davutoğlu’nun gurup konuşmasında net ve de sert olarak yaptığı konuşmasında: “Ben NEFSİMİ ayaklar altına alırım ve bir faninin göz ardı edemeyeceği tüm makamları elimin tersi ile iterim. Ancak milyonların göz bebeği ve mazlumların umudu olan AK hareketi AK yürekleri umutsuz bırakmam ve hiçbir dava arkadaşımı incitmem” konuşması da bir enerji birikimini göstermektedir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın muhtarlar konuşmasında “Önemli olan bulunduğunuz yere NASIL geldiğinizi unutmamaktır. Herkes nasıl o makamlara geldiğini bilerek hizmetlerini de amacından sapmadan devam ettirmelidir” sözleri de böylesi bir enerji birikiminin te’yiden bir göstergesi olmaktadır.

Bu fotoğrafa baktığımızda KİMSENİN, MİLLETİN verdiği bu çoğunluk krediyi-yetkiyi, verdiği güçlü oy desteğini, “GÜCÜ kendinden menkul görüp” çantada keklik diyerek “keyfe keder” kullanma lüksü olamaz. Böylesine güçlü bir destek LÜKS görülmeye başlandığında “güç zehirlenmesine” kapılan İKTİDARLARIN “tepetaklak” olma ihtimali her zaman mümkündür. Güçlü liderlikler her zaman güç zehirlenmesine kapıldıklarının farkında olamadıkları da tarihen sabit olan siyasi ve askeri vakıalardır.

Türk siyasi hayatının son 14 yılına damgasını vuran iki sihirli kavram “GÜVEN ve İSTİKRAR” olmuştur. Gerçekten de güven ve istikrar ÜLKE ekonomisine güvenlik ve siyasetine  “KALKINMA ve GELİŞME” olarak yansımıştır.

ANCAK:

 Her ON yılda toplum değişim istiyor ve her ÇEYREK asırda yeni bir NESİL geliyor ve geçmiş dönemler hakkında “yaşamadıkları için” hiçbir şey bilmiyorlar, duyup işittikleri de bu yeni nesil i TATMİN etmiyor. Çünkü her NESİL kendi hayat tecrübesini yine bizzat kendisi acı ve tatlı yaşayarak oluşturuyor ve tarih hanesine çıkarak kaydediyor.

Bu sosyolojik temel nedenledir ki TÜRKİYE siyasi ve iktisadi hayatı da ister istemez “kendi DİNAMİKLERİNİ oluşturarak” yeniden ŞEKİLLENMEK zorunda kalıyor. Bu nedenle şu temel tespiti yapabiliriz. GÜVEN ve İSTİKRAR ardına toplumun hür iradesi ile her zaman ETKİ TEPKİ ilişkisi nedeni ile “kedinin fare ile oynadığı gibi” oynayamazsınız demek yerinde olur kanaatindeyiz.

 Söz buraya gelmişken bir METAFOR ile konuyu biraz daha açmış olalım.

 Yeryüzünün ta merkezinde olan MAĞMA tabakasında öylesine hareketli dalgalanmalar ve yoğunlaşmalar olur ki bu yoğunlaşmaya biz ENERJİ BİRİKİMİ demekteyiz. Yeryüzünün derinliklerinde biriken bu ENERJİ bir şekilde yeryüzüne çıkmak için yer kabuğunda FAY hatları oluşturuyor ve bu kırıklardan çıkan dev ENERJİ dalgaları, lav duman ateş ve deprem sarsıntıları ile yeryüzü değişikleri oluşturarak bazen de TUSUNAMİ olarak su baskınları yaparak hem fiziki coğrafyaya ve hem de sosyal hayata yeni bir çeki düzen veriyor, yeni bir HAYAT için başlangıç oluşturuyor.

Tıpkı bunun gibi TOPLUMUN siyasi iktisadi kültürel ve manevi hayatında da yer yer ve zaman zaman ENERJİ yoğunlaşmaları eşyanın tabiatı olarak oluşuyor.

Son zamanlarda sürekli olarak gözlemlediğimiz duyup işittiğimiz SİYASİ olaylar yeni bir siyasi enerji birikimini hatırlatmaktadır. Bu enerji birikimi bir şekilde FAY kırıkları oluşturacak ve yeni siyasi YAPILANMALAR olarak toplumun karşısına çıkabilecektir.

Şunu kesinlikle ifade etmemiz gerekmektedir ki “Her yükselişin bir çöküşü olabileceği gibi”, TOPLUMLAR kendi iç dinamiklerini oluşturduklarında yeniden KÜLLERİNDEN doğma kabiliyetini her zaman gösterebilmektedirler. Sosyolojik karşılığı olan her sosyal hareket, eninde sonunda SİYASİ bir yapılanma olarak toplumun karşısına çıkma iradesini ortaya koyma FIRSATINI’ da kollayacaktır.

Burada izah etmeye çalıştığımız olaylar, son zamanlarda “ANAYASA değişikliği” içinde “yönetim SİSTEMİNİN” değiştirilip değiştirilmemesine DOKUNULMAZLIKLAR konusu ile “ ara ve erken SEÇİM” gündeme eklenmiş ve bu ÜÇ eksen etrafında yoğunlaşan bir çekişme bir mücadele, LİDERLERE partilere partilerin üst yönetimlerine ve de parti teşkilat yapılarına da çok sancılı süreçler olarak yansımaktadır.

İşte MHP içindeki kurultay çekişmesi ve de AK parti ve teşkilatları içinde biriken ENERJİ bir şekilde boşaltılmak istenmekte ve MHP deki yeni LİDERLİK mücadelesi ile, AK parti içinde oluşup biriken bu ENERJİ birleştirilip bütünleştirilerek "Merkez sağda” yeni bir SİYASİ yapılanma kurgulanmaktadır.

DANANIN kuyruğunun, tarihi henüz bilinmeyen ERKEN seçimlerde ve de 2019 ikinci kez cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde kopma emarelerini şimdiden görmek kehanet olmasa gerektir.

 Görünen odur ki sadece ANAYASA konusu üzerinde bir tartışma söz konusu olmamaktadır. Söz konusu olan siyasi vakıa, yeni anayasa içine yeni bir SİSTEM değişikliği enjekte edilmesi GİRİŞİMİ yatmaktadır. Bu GİRİŞİM etrafında siyasal bir GİRDAP şimdiden oluşmuş gözükmektedir.

Bu tarihe kadar yapılacak “erken seçimde” anayasal ÇOĞUNLUK sayısı elde edilebilecek mi? ANAYASA değişikliği yapılabilecek mi?  ülkenin yönetim SİSTEMİ değiştirilebilecek mi? Bu iki konu TÜRK siyasi hayatının yeni bir KIRILMA eksenini oluşturmaktadır.

Öte yandan TÜRK toplumunun YENİ nesil dahil ekseriyetinin bir DİP DALGA olarak yeni bir SİYASİ talep doğrultusunda duygu ve düşüncelerinin yavaş yavaş oluşmakta ve yoğunlaşmakta olduğu gerçekliğinin de altını çok kalın çizgilerle çizmemiz gerekmektedir.

 Böylesine bir TESBİTİ ÖNGÖRÜ olarak yaptığımızda şimdiden SORUMLU olanlar için iyi bir OTOKRİTİK ile nefis muhasebesi yapmasına fırsat tanınmış olur ve toplumun bu biriken enerjisi, doğru istikamette bir ÖN alarak ülkenin GÜVEN ve İSTİKRARI için yönlendirilmiş olur. Aksi takdirde bu yeni TALEPLER görmezlikten gelinirse eninde sonunda bu TUSUNAMİ kıyılara vuracak ve de ülke bazı BEDELLER ödeyerek kayıplara da uğratılmış olacaktır.

Burada dikkat çekmek istediğimiz en önemli vakıa “bir şeyin tasfiyesi düşünülürken kesinlikle ALTERNATİFİNİ DE ortaya koyma zorunluluğudur”. Sadece “yıkalım da bizden sonra TUFAN düşüncesi” sorumlu ahlaklı ve dava yüklü insanların yapabileceği siyasi TAVIR asla olmasa gerektir. Ancak İHANETLE iç dünyalarını oluşturmuş, ekseni kaymış zavallı insanların şuursuz tavırları olabilir.

Bazı sosyal ve siyasal olayların kaçınılmaz olarak ÜLKE gündemine gelmekte olduğunu gördüğümüzde şu “iki uyarı TEDBİRİNİ” alma durumunda kalıyoruz demektir.

Birincisi sorumlu insanları ve de siyaset kurumlarını UYARMAK ve ÜLKEMİZİN yeni maceralara sürüklenmemesi konusunda ikaz etmektir.

 İkincisi de böylesine tarih coğrafya ve MEDENİYET derinliği olan devasa bir ÜLKENİN alternatifsizlik yaşamaması için bir ÖN GÖRÜ yaparak ülke gerçeklerini ve halkın taleplerini ve de uluslararası konjonktürü de dikkate alarak meşru sosyal ve siyasal bir hareketin oluşturulması da bir VATAN görevi olmaktadır.

 Böylesine bir gelişme, ülkenin tüm STK’larına da büyük vazife ve sorumluluklar yüklemektedir.

Dememiz o ki TÜRKİYE normalleşme yolunda yeni bir siyasi DİL ÜSLUB ve YÖNTEMİ özlemekte, yeni bir SESİ yeni bir NEFESİ gözlemektedir. HAMASET nutuklarını dinleye dinleye, didişmeleri çekişmeleri göre göre, fitneler ihanetler aldatmalar ve aldatılmalar toplumda bir bıkkınlık psikolojisi hasıl etmiştir.

“Mahkeme kadıya mülk değilmiş”.

 Bir ülkenin tüm KADERİNİ birkaç siyasal kişiliğe ya da partilere ebed müddet endekslemek kadar kısır döngü bir bakış açısı olamaz.

 Bu bir BAYRAK yarışıdır ki elbette bu bayrağı daha bir GÜVENLE dalgalandıracak daha nice mümtaz KADROLARI, bu aziz MİLLETin bağrından üretmeye devam edeceği gerçeği, İSTİKRARI koruyarak gelişme kalkınma ve BÜYÜME yolunda olmazsa olmaz süreklilik arz eden sosyolojik bir hadisedir. 

                NETİCE olarak TÜRKİYE: 

MİLLET olarak İçinde olduğu ve yaşadığı “Yönetim SİSTEMİNİ” değiştirip değiştirmeyeceğine BAŞKANLIK sistemine geçip geçmeyeceğine NET bir karar verecektir. TÜRKİYE yeni SİYASETİNİ, önüne konulacak SANDIKLARDA vereceği oy cevabı ile yeniden dizayn etmiş olacaktır.

YARINLAR, daha nice sosyal ve de yeni siyasal olaylara GEBE olarak yeniden doğum sancısı süreçlerini yakın bir zamanda önümüze koyacağa benzemektedir.

Zifiri karanlığın doruk noktası olan ŞAFAK vaktinin alaca karanlığında, ŞİMDİ “ayağa KALK TÜRKİYE” deme zamanı da pek YAKIN gözükmektedir.

Vesselam