Neden Viyana Kapılarından Döndük?

YUSUF BOSTAN

 

 

 

                                                     

                                                    MUHTEŞEM

                                     KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN

Neden Viyana Kapılarından Döndük?

“Muradımız oydu ki, Beç kralı Ferdinand’a haddini bildirmek di” diyen Kanuni Sultan Süleyman Han Hazretlerinin o muhteşem dönemleriyle ilgili yazacaklarımız bu güne kadar bütün kitaplarda geçmemiş olan yazılardır. Zira; Viyana yı aylarca kuşatmasına rağmen bir türlü alamadığımızı farklı farklı yazarlar.

Hatta günümüz dizi ve kitaplarında da daha ileriki boyuta taşırlar ki sanki Osmanlıyı yöneten koca Sultanlar Harem odalarından hiç çıkmamışlar gibi anlatılmak da ve gösterilmektedir. Dünyayı titreten padişahların bu şekilde devleti A’la yı yönetmediklerini muhabbetle okuyacağımız, konu içerisinde anlatmak istedik. Hadi Bismillah…

Kış ve soğukların erken başlamasıyla geri çekilmek zorunda kalmıştır diye geçmektedir ki çoğu tarih kitaplarında bu iddialar oldukça gülünç kaçmaktadır gerçekle örtüşmemektedir.

Halbu ki işin hakikati Kanuni Sultan Süleyman Han Hazretlerinin Viyana yı alamayacak kadar ne güçsüzdü nede mevsimlerin erken gelip gelemeyeceğini tahmin edemeyecek kadar kısır görüşlüydü. Bilakis çok zeki ve ileri görüşlü olup o devrin en güçlü silahlarına ve en tecrübeli ordusuna sahipti. Yeryüzünde Muhteşem Süleyman’ın karşısında durabilecek ne bir ordu vardı nede dayanabilecek tek bir kale vardı.

Viyana ya gelene kadar önüne çıkan yetmiş altı viyana kalesinden daha muhkem kaleleri yerle bir ederek Viyana ya dayanmıştır ki o vakitler viyana kalesi Kanuni Sultan Süleyman Hanın uzun menzilli toplarına hiçbir şekilde dayanabilecek durumda değildi.

Zira, her şeyin bir sonu, her sonunda muhakkak bir başlangıcı vardır.

Konuyu biraz daha geçmişe götürürsek; Şöyle ki, İsa Peygamberin halifelerinden, Şem’un Safa Hazretleri Allah onlardan razı olsun, İsa (a.s.) gibi çok yer gezer, lakin hiçbir yerde fazla durmaz, devamlı hareket halinde olurdu. İşte böyle ülke ülke dolaşırken, sonunda Alman diyarına da uğrayarak, orada menücehir oğullarından mencuryan ile dostluk kurarak ona, buraya büyük bir kale yapmasını öğütledi. Bunun üzerine mencuryan derhal bu tavsiyeye uyarak, Şem’un Safa Hazretlerinin yaptığı plan ve proje üzerine şimdiki meşhur Viyana kalesini yaptı.

Kale inşaatı tamamlandığında, Şem’un Safa Hazretlerini orada bulunan bir sütun üzerine bir tılsımla: “Gelecek Muhammed’in (s.a.v.) devrinde bu kaleye Süleyman gelince ondan korkmayın. O, geri dönecektir.” diyerek devam eder. Lakin daha sonra “Ganim ve Ganem” (gelecekle ilgili şifreli harflerden oluşan cümle) kelimeleri tarihlerinde, Sultan Yusuf Muhammed-i zamanı gelmesinden pek korkup, Muhammediler ile barış yapın diye, bu viyana kalesi için rumuzlu sözler yazmıştır ki, bu yazılar halen istefan kilisesi içinde bulunmaktadır. Yolu düşenlerin uğramasında fayda vardır, nede olsa ecdadımızın ayak izleri halen oralardadır.

Bu kuşatmada ki yapılan cenkte açılan lağımlardan ve kale duvarlarındaki yıkılan yerlerden içeri giren gaziler, Şem’un safa Hazretlerinin bir sütün üzerine yazmış olduğu bu yazılardan, Kanuni Sultan Süleyman Han Hazretlerine haber verirler. Bu mübarek mesajın hikmetini anlayan Kanuni Heybetli bir şekilde ayağa kalkar gözlerini Viyana ya diker ve;

“Muradımız oydu ki, Beç kralı Ferdinand’a haddini bildirip Viyana Kızıl Elmasını ele geçirerek ardından Rimpapa Kızıl Elmasına doğru at koşturalım. Amma ne var ki bu kaleyi alabilmeye muktedir iken, Şem’ un Safa Hazretleri üzerinden bize geri dönmemiz bildirilmektedir ki İnşallah sonunda Ganim ve Ganem tarihinde Muhammed’ül Mehdi (a.s.) zuhur ettiğinde mutlaka Osmanlıların elinde burası İslam olası gerektir. Hüda, fethini nasip etsin.” der.

Cenabı hakkın takdirine boyun bükerek kuşatmayı kaldırıp geri dönmek için hazırlıklara başlanması konusunda komutanlarına emir verir.

Bizler Allahu Zülcelal Hazretlerinin katında tecelli eden kaderimize bu dünyada yön veririz. Gerisini yüce Mevla daha iyi bilir tabi ki. Bu sebepledir ki, marifet ilmi, hikmet ilmi, hal ilmi kısaca insanı evla olma ilmi herkese verilmez.

-Peki kimlere verilir bu haller, yani ilimler ?

Kısaca tarifini yapmak gerekirse “Makamca yüksek olan gönülce alçak olan insanlara verilir” bu ilim.

Kanuni Sultan Süleyman Han Hazretlerinin büyük ceddi bir sözün de aynen söyle söyler “Padişah-ı Alem olmak bir kuru kavga imiş, Bir veliye bende olmak cümleden evla imiş” diyen Yavuz Sultan selim Han Hazretleri bu sözü söylerken öyle düşünceler içindeydi ki, bu düşünceleri kendisi ve Mevla’ sın dan başka kimse bilemezdi. Lakin Âdemi beşer olduğunun ve yaratılış gayesinin de farkındaydı koca sultan. Tarihe adını yazdırmış nice bu yolda hizmet eden insanlara da verilmiştir bu makamlar. Yani, Bu yolda hizmet eden her daim Mevla’ sın dan muhabbet bulur.

Yinede unutmamak lazım derim ki, tüm bu ilimlerin kaynağı Kainatın Nuru Resulü Zişan efendimizin mübarek kalbinden diğer Nas’ ın kalplerine doğru akıtılan hazinelerdir. Ancak alan kapasitesi kadar alır oda nasibinde varsa.

Yeri gelmişken dönemin özellikle bahsetmek isterim dönemin Cumhurbaşkanlarından devlet büyüğümüz Sayın Turgut ÖZAL beyefendiden Allahu Zülcelal Hazretleri razı olsun, mekanı cennet, kabri şerifleri nur dolsun, Mevla’ dan sonsuz rahmet bulsun, Neden bu kadar temennide bulundunuz derseniz;

Devlet büyüklerinin hesap gününde hesabı bizim hesaplarımızdan daha zordur. Diğer konu için de zamanın Osmanlı arşivlerini günümüz tarih bilimcilerine, Akademisyenlere, yazarlara bu ilimle uğraşan kimselere sonuna kadar açmıştır ondan dolayı derim. Osmanlı arşivleri açıldı açılmasına, lakin bizler daha yeni yeni önümüzü görebiliyoruz. İnşallah geçmişi doğru okuyup geleceğe sağlam adımlarla yürürüz bu yolda muhabbetle hizmet ederiz o zaman.

Açılan Osmanlı arşivlerindeki belgeler okunmaya başlandı ama daha binlerce okunması bekleyen eserler var. Şükürler olsun kütüphaneleri açtık. Lakin bu seferde okuyacak muhabbet ilmine sahip insanlara alimlere ihtiyacımız var. Onlarda parmak la sayılacak kadar az. İnsanlarda Muhabbet duygusu olmasa yapılan hiç bir şeyin önemi, anlamı, manası olmaz.

Ne diyelim gayret bizden yardım Yüceler Yücesinden. El - Fatiha.