Ne Kadar Okuyup Anlıyoruz?

Prof.Dr. Mehmet Gürol

 

 

İslam bir ilim ve irfan dinidir. Öğrenmeye, öğretmeye, incelemeye ve araştırmaya büyük önem vermiştir. Bilindiği gibi dinimizde ilk emir “Oku” olmuş ve böylece daha başlangıçta Hz. Peygamber"e gelen ilk vahiy ile okumak emredilmiştir.

 

Bu emri ne kadar yerine getirdiğimize bir bakalım. Araştırmalar ve istatistikler gelişmişlik, demokratikleşme, düşünme, üretme ile kitap okuma ve kitap tüketme arasında bir bağlantının olduğunu göstermektedir. Bunu birkaç araştırma ve istatistiksel verilerle açıklayalım:

·         ÖSS 2009 verilerine baktığımızda, 11-12 yıl eğitim görmüş kişilerden yaklaşık % 2"sinin Türkçe testinden bir netten daha az net yaptıklarını görmekteyiz (OSYM, 2009). Bu sonuçlar, "öğrencilerin temel bilgi ve becerilerden yoksun bir şekilde liseyi tamamlamaktadırlar" düşüncesini desteklemektedir. Yine OECD'nin PISA (Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı) 2003"e göre, Türkiye"nin göstergeleri, AB, OECD ülkelerinin  ortalamasının oldukça gerisindedir.

·         Kişi başına kitaba Norveçli 137, Alman 122, Belçikalı 100, güney Koreli 39 dolar harcarken, biz 0.45 dolar (45 sent) harcamaktayız.

·         1997 yılında Almanya"da 80 bin kitap basılırken, Türkiye"de 6 bin civarındaydı (Ortalama 10 bin kişiye 1 kitap düşmektedir).  Bugün basılan kitap sayısı 30 bine dayanmış, önemli bir oranı sınavlara dönüktür.

·         Bir yılda okuduğumuz kitap sayısı da dünya ortalamasından oldukça düşüktür. Bir Japon bir yılda ortalama 25 kitap, İsviçreli ortalama 10 kitap okurken, Türkiye"de ise 6 Türk"e yılda sadece bir kitap düşmektedir.

·         Üniversite öğrencilerinin okuma alışkanlığı düzeyini ölçmeye yönelik yapmış olduğum bir anket çalışmasından elde ettiğim sonuçlardan bazıları şunlardır:

o    Ziya Gökalp kimdir? sorusuna verilen cevap iki kelimeyle sınırlı olmuştur:  Diyarbakırlı ve Türkçü.

o    Mevlana"yı, Mehmet Akif"i, Nazım Hikmet"i, Necip Fazıl"ı bildiklerini ve eserlerini okuduklarını belirtmişlerdir. Ancak bu eserlerin isimlerini bildikleri,  ancak içerikleri hakkında bilgilerinin olmadığı tespit edilmiştir. Cemil Meriç"i, İskender Pala"yı, Rasim Özdenören"i, Abdurrahman Karakoç"u hiç duymadıkları da ortaya çıkmıştır.

o    Günlük gazete alıyor musunuz? sorusuna sınıfların yarıdan fazlası evet demiştir. Aldıkları gazeteye göre sorulan 32 köşe yazarından 18"ini tanımadıklarını, 22"sinin yazılarını okumadıklarını belirtmişlerdir. Çoğunluğu köşe yazarlarını anlamakta zorluk çektiklerini belirtmişlerdir. Diğer taraftan, özellikle fikir gazetesi olarak nitelendirilen gazeteleri alanların, köşe yazarlarını okumasalar dahi şiddetle savundukları görülmüştür. Bunun nedeni yazarı, kendirinden bilip şartlanma ile sahiplenme duygusudur.

o    Diğer bir çalışmama göre de internetteki sitelerde yayınlanan yorumların (özellikle akademik ilanlar için yapılan yorumlar) genellikle sokak jargonunun ötesine geçemediği belirlenmiştir.

·         Doç. Dr. Yücel Kabapınar"ın yaptığı bir araştırmaya göre; sınıf öğretmeni adaylarının çoğu Erzurum Kongresi ve Lozan Anlaşması"nın Atatürk"ün Samsun"a çıkmasından önce yapıldığını, çoğu 1982 Anayasası"ndan sonra 27 Mayıs ihtilalının yapıldığını, ardından 12 Eylül askeri darbesinin gerçekleştiğini belirtmiştir. Padişahları sıralamaları istenen öğrencilerden biri ise, son padişah Vahdettin"in Kanuni Sultan Süleyman"dan önce tahta çıktığını yazmıştır.

 

Diğer taraftan, günlük yaşamda kiminle tartışma yapsak her şeyi bildiğini göstermeye çalımaktadır. Sıkışınca da tehditkâr bir tutum takınmaktadır. Bu konuda Bacon ne kadar güzel söylemiş; 'Okumak insanı olgunlaştırır, konuşmak ustalaştırır, yazmak ise daha somut bir bilgi sağlar. Dolayısıyla az yazanın iyi bir hafızası olması gerekir, az konuşanın keskin zekâsı, az okuyanın da bilmediğini bilir gibi görünebilmek için kurnaz olması gerekir'. Galiba bilmediğimizi bilir gibi göstermek kurnazlığında iyi olduğumuzu söyleyebilirim. TV ve bilgisayar/internet kurnazlığımızı destekleyen vasıtalar olarak karşımıza çıkmaktadır (nedenini ayrı bir yazıda açıklayacağım).


Sonuç olarak günlük yaşantımızın genel düzenleyicisi dinimizin ilk emrinin ''oku'' olması, peygamberimizin okuma ve bilimin öğrenilmesiyle ilgili öğretici sorumluluk getiren sözlerine rağmen okuma konusunda ilgisizliğimizin yüksek olmasının nedenlerinin tespit edilmesi gerekmektedir.


Yine bağımsız düşünüp yorum yapabilmenin yolu, her çeşit düşünceyi içeren yayınları okumakla kazanılır. Var olanı tanımanın en kestirme ve doğru yolu okumak olduğu bilincini toplumumuza verme görevini hep birlikte üstlenme zorunluluğumuz bulunmaktadır. Çünkü sürekli gittiğim kitapçılarda durumun vahametini kendi gözlerimle görebiliyorum. Benim bildiğim ve gördüğüm BİZ MAALESEF OKUMUYORUZ, OKUYOR GİBİ YAPIP KENDİMİZİ, GELECEĞİMİZİ, BİLGİMİZİ KANDIRIYORUZ…

 

****

Artık isyan etmeyeceğim. Terbiyeli, uysal, söz dinleyen bir çocuk olacağım. Mankurtlaştıbildiklerimizden biri olacağım. Elma olarak içimde yaşayan  kurdumu kardeşçe beslemeye devam edeceğim.  Sizinle turkche konuşacağım efendy"lerim.