Ne Benim ki Benim, Ne Senin ki Senin

Emrullah KILIÇ

 

Artık bir klasik haline geldi borsa, döviz, altın haberleri…

Bununla da yetinmiyoruz. Gözümüz kulağımız dünya borsalarında

Hepimiz biliyoruz artık Dow Jones endeksini, Japon borsasını.

Endekslerle birlikte bizde hop oturup hop kalkıyor, inişler çıkışlar yaşıyoruz.

Anlaşılan 2008"de de aynı süreçler yaşanacak. Öngörülere göre bu yıl dünyada ekonomik faktörlerin ön plana çıkacağı bir yıl olacak.

Tabi ki Türkiye"de de aynı şeyler geçerli.

Durum, dilimizden düşürmediğimiz, sözümüze sükse katmak için söylediğimiz küreselleşmenin zorunlu bir sonucu olsa gerek.

Ekonominin öncelikli konumu alması da bugüne has bir durum değil.

Bu ekonomik bir unsur olmaktan çok sanki bir ideoloji ve dünyaya bakış meselesi.

Bu iki yüzyıldır da böyle.

Çünkü materyalizm ve ondan beslenen pozitivizm, yedeğine bilim ve teknolojiyi de alarak son iki yüzyılı ekonomiyle açıklanan bir dönem olarak tanımladı.

Bu bakış açısından beslenen ideolojilerle insan adeta ekonomik bir hayvan olarak nitelendirildi.

İnsanlık tarihi sadece madde ile açıklanmaya çalışıldı.

İdeolojiler savaşında, arada ezilen insan ve onun değerleri oldu.

Modern insan bunlar arasından kapitalizmde karar kıldı. Çünkü sürece hakim olan kapitalizm oldu.

Rekabet ve kar üzerine kurulan kapitalizm insanı insanın kurdu yaptı.

Bunun sebepleri üzerinde çok şey söylendi. Ama Weber"in söylediği en dikkate şayandı.

Ünlü sosyolog Marx Weber"e göre Protestanlığın geliştirdiği ahlak sistemi bu günkü modern kapitalizmin doğmasına yol açmıştır. Protestanlık işi ve çalışmayı kutsallaştırmış, cenneti bu dünyada arayan ve akla uygun hayat süren bir insan idealini telkin etmiştir.

Nitekim bu tezleri doğrularcasına İngiltere, Almanya ve Amerika gibi Protestan ülkeler ekonomik atılım yapan kapitalist ülkeler olmuşlardır.

Kapitalizmin zorunlu bir sonucu olan kesintisiz sermaye birikimi sadece çalışanlardan sermaye sahiplerine olan sermaye aktarımı ile kalmamış, aynı zamanda sömürü düzeninin de temellerini atmıştır.

Bu anlayış zamanla Batı"da bir hayat tarzı olmuş ve bu Batılı hayat tarzı yeryüzünü istila etmiştir.

 

Biz mülkü yermiyoruz. Sermaye düşmanlığı da yapmıyoruz.

Hatta ticareti teşvik eden dinin mensupları olduğumuzun bilincindeyiz. Ancak mülkün de paranın da sadece bu dünya ile ilintilendirilemeyeceğini söylemeye çalışıyoruz.

Ve insanın sahip oldukları konusunda tek başına tasarruf hakkına sahip olamayacağını da biliyoruz.

Sezai Karakoç"un belirttiği gibi “ İslam da bir mal üzerinde üç katlı bir mülkiyet vardır. Kişinin, Cemiyetin, Allah"ın. her şeyden önce mal Allah"ındır, sonra cemiyetindir, sonra kişinindir.”

Mülkiyet de değişik aşamalarda, değişik anlamlar kazanır.

İslam hukukunda “senin ki senin benim ki benim” dir.

Tasavvufta, “seninki senin benimki de senin” dir.

Hakikatte “ne benimki benim, ne senin ki senin”dir.

Ekonomi elbette önemlidir. Ama ona verdiğiniz önem sanırım ne taraftan baktığınıza bağlı.

Mülkün asıl sahibini Allah olarak görüp hareket eden bir aklın ekonomi ve paraya bakışı ile kapitalist bir aklın ekonomiye bakışı ve dünyaya vermek istediği yön bir olabilir mi?