NASIL MAHKÛM OLUNUR

NEVZAT LALELİ

 

 

 

 

Güncel olaylar yazı serisi                                                    

            İstanbul’da yayınlanan bir Ulusal gazetemiz (Milli Gazete) 31.Ekim de bir 14.Kasım da bir olmak üzere birbiri ile ilgili iki haber yayınladı. Bu haberler ben de o kadar çok tesir uyandırdı ki geceleri uykularımı kaçırdım. Habere konu olan gençlerimizin ve milletimizin geleceğinden endişe duymaya başladım.

            Önce niçin sadece bir gazete bu haberleri veriyor da “anlı şanlı ve de büyük gazetelerimiz bu ve benzeri haberleri vermiyorlar?” bunun üzerinde biraz kafa yormanızı tavsiye ediyorum. Hâlbuki kendini büyük gazete olarak duyuran birçok Ulusal gazete bu haberi sayfalarına taşısalar, o anda “gençlerimizin m2 (iki kere mahkûm) olmaları” önlenir. Gençler de kurtulur, memleket de…

            Bu ve benzeri haberleri bir çok gazetenin yazmaması, sansasyon olacak (ilgi çekecek) haberler ile asparagas (uydurma) haberler yayınlaması, insanımızın hassasiyetlerini törpüleyerek onu iğdiş etmektedirler. Bu gazeteler ve de televizyonlar aslında “gençlerimizin ve insanımızın mahkûm olmalarından” nemalanmaktadırlar da onun için bu haberleri vermemektedirler.

            Çünkü bu gazeteler ve televizyonlar ile bankalar aynı adamların malıdır.

Burada anlatılmak istenen olay o kadar şiddetlidir ki gençlerimizin öğrenimleri yarım kalacağı gibi tahsil sonunda olmak istedikleri mesleklere de sahip olamayacaklar.

Diğer taraftan dertlerine çözüm bulabilmek için ister istemez yasa dışı yollara başvuracaklar, o yol da onların mahkûm olmalarına gidecek ve kendilerini karanlık bir hayatın ortasında bulacaklardır.

            Üniversitesinin Öğrencilerine “Kredi kartı dağıtmasını” duyuran gazetenin haberi…

            Sivas Üniversitesi Rektörlüğü aracılığıyla bütün üniversiteli gençlere kredi kartı dağıtılır. Bunu birinci haber yapan gazete; “zorla faiz batağına” başlığı ile büyük manşetten okuyucularına duyurur.

            MAHKÛM DEĞİL MEZ’UN OLUN

            Kredi kartları oyunu, 2000 yılı başında ülkemizde yayılmaya başladı. Bankaların her biri ayrı isimler altında hazırladıkları kartlarını önlerine kim geldiyse dağıtmaya başladılar. Bu öyle boyutlara ulaştı ki (hala da bu boyut büyüyor) her bankanın önüne, yolların çeşitli yerlerine masalar atıldı, gelenin geçenin imzası alındı ve onlara kredi kartları verildi.

            Benim büromun bulunduğu Ankara/Maltepe’de de böyle manzaralar yaşadık. Önümü kesen banka görevlisi genç kızlar; “Size kredi kartı verelim” dediklerinde ben; “Hayır ben kredi kartı istemiyorum. Gece uykularımı rahat uyumak istiyorum. Elimde param olursa alırım yoksa almam” diye cevap veriyordum.

            Nitekim bir müddet sonra “kredi kartları rezaletleri” ortaya dökülmeye başladı. Limitleri yüksek olan kredi kartları ile adam kendini frenleyemedi ve aylık gelirinden fazla harcama yaptı. Sanki yaptığı harcamaların parasını hiç geri ödemeyecekmiş gibi bir hava içerisine girdi. Sonra da aylık kredi kartları ödemelerini aksattı. Pek tabii “faiz kuruluşları” bu gecikmeleri affetmedi. Ödenmeyen kısımlara faizler yüklendi. Böylece borçlar katlandı. Altından kalkınamaz bir dereceye yükseldi. Nesi var, nesi yoksa satıp bunu kapatmaya çalıştı ama yine de borcunu kapatamadı.

            Bankacılar diyorlar ki; “Bizim için iyi müşteri, borcunu ödeyemeyen müşteridir.”

Bu noktadan sonra araya bir başka faizci gurup girecek. Bunlar cep telefonlarına gönderdikleri mesajlar da; “Kredi kartı borcunuz mu var? Gelin borcunuzu biz ödeyelim” diyen Tefecilerdir. Kredi kartı mağdurlarının eğer biraz canları kalmışsa onu da biz alalım diyerek, sanki “sırtlanların parçaladığı ceylandan kalan parçaları yiyen diyen akbabalar” a benzerler.

Ne diyelim. Aldıkları yanlış siyasi kararlarla bu sırtlanları ve akbabaların doğmasını sağlayan, ortamın bu şekilde oluşmasını sağlayarak onları semirten, vatandaşı üretime değil tüketime teşvik eden, taban fiyatları, maaşları ve ücretleri asgari seviyeye indirerek vatandaşı ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma sokan ve sonunda bu sırtlanlara ve akbabalara yem eden siyasiler, onları oyları ile destekleyenler utansın.

Şimdi aynı akıbete Yüksek öğrenimde ki gençler de düşecekler, kız arkadaşı ile “vur patlasın çal oynasın” harcamalar yapacaklar. Sonra da ödeme zamanı kredi kartı borçlarını ödeyemeyecekler. Hemen anne ve babalarını sıkıştıracaklar, onları hırpalayacaklar ve hatta öldürecekler. Amerikan filmlerinde gördükleri mafya gibi kredi kartı veya tefeci borçlarını ödeyebilmek için soygun ve hırsızlık yapmayı deneyecekler. Pek tabii birçokları yakayı ele verecek ve hapsi boylayacaklar.

Bizim yüksek öğrenime gelen gencimiz, doktor, avukat, mühendis, öğretmen olamadan kısa yoldan mahkûm olacak.

İnşallah bu durum bizim akıllanmamıza sebep olur. Zira “Bir musibet bin nasihatten evladır” demiş atalarımız.