1904…
Pek kimse bilmez. Bilse de ‘Nasıl olsa Afrikalı; 7’si bir Alman etmez!’ diye burun kıvırır geçer. Oysa Sarı Adam’ın soyunu kırdığı iki topluluktur onlar:
Herero ve Nama
Bin yıllardır tarlasını ekip biçen, ırmağında hayat bulan, toprağını alın teriyle yoğuran, neşeli insanlar ülkesi Namibya !
Bitkinin, hayvanın, suyun, rüzgarın, toprağın… fıtratı yaşadığı ülke !
Namibyalı, altını ve zümrütü belki biliyordu; lakin her ne hikmetse çıkarmaya eli değmiyordu. Dünya malıydı ne de olsa !
Oysa gözünü ancak kara toprağın doyuracağı Germen gururu, karabasan gibi çökmüştü Namibya’ya.
Ren Misyon Derneği’nden sinsi Noel’in çocukları, İsa Peygamber’e gönderilenin bir harfinin bile bulunmadığı sahte İncillerle geldiler, Namibya’ya.
İncil bahane, sömürü şahaneydi. Kiliselere üç kuruş için götürülen Namib halkı, bir gün papazların rahiplerin çekip gideceğini, giderken de heybesinde Afrikalı kanı götüreceğini nereden bilebilirlerdi?
Germen hilesi daha bakışlarından seziliyordu. Bayram değil seyran değildi. Nerden çıkmıştı bu insanlar? Kabilenin yaşlıları, bir hinoğluhinlik olduğunu anlamışlardı. ‘Kanmayın bunlara, biz gençken de gelmişlerdi, kovmuştuk o zaman!’ demişlerdi.
Germenler, can simidi gibi sarıldılar, köle düzenine. Toprak geniş, nüfus az, iş bir hayli çoktu. Kelepçeler, prangalar, işkenceler; kabus dolu günlerin habercisiydi.
Toplama kamplarında çiğ pişmiş demeden verilen bir öğün yemek, hastalık saçan sağlık koşulları canlarına tak etmişti.
Kendi toprağında köle, ‘öz vatanında parya’ydı artık.
Esareti zillet sayan Namib halkı, soylu bir isyana kalkıştı. Canı yandı, can yaktı. Vurduğu her Germen şovalyesi, toplu bir kıyım olarak geri döndü.
Omaheke çölüne sürüldü. Günlerdir bir damla suya hasret, uçsuz bucaksız millet, vahaya koştu hasretle. Ne var ki Germen şeytanlığı orada da boş durmamış, kuyulara zehir saçmıştı.
Çölün kahramanlarının ahı tutmuş; sayısız Germen askeri, tifodan sıtmadan layığını bulmuştu. Von Trotha, Führer’e esin kaynağı olmuş, hem Namib’i hem de askerini kırdırmıştı.
Nihayet Namibya düştü
Düşerken ardında çöle terkedilmiş, bir mezar taşı bile çok görülen yüzbin iskelet bıraktı.
Germen’in hırstan gözü dönmüş vahşi hali, Namib toprağını kavurdu adeta. Bir gram altın için bin ton toprağı, bir o kadar suyu siyanürle zehirlemekten hiç de gocunmadı.
Namibya kimliğini ararken, geride kilise aymazlığı, siyon pazarlığı, haçlı sahtekarlığı bıraktı.
Namibya, Bilal’ı arıyor. Bulduğu gün kıracak yüz yıllık esaret zincirini.