MUSALLAT

Prof.Dr. Mehmet Gürol

 

Bugünlerde Musallat filminin ikincisi gösterime girdi. İlkini seyrettiğim için ikincisine gitme ihtiyacını duymadım. Bununla birlikte bazı şeyleri düşünmekten kendimi alıkoyamadım.

‘Su Hasta’ makalemde topluma ve kişiliğimize korkunun nasıl musallat olduğunu anlatmaya çalışmıştım.

İnsanlara genellikle cinlerin musallat olduğu bilinir. Ancak insanlara insanların musallat olmasının daha tehlikeli olduğunu da biliriz.

***

Aslında hayatımız bir akvaryum ve balıklardan ibaret gibi…

Biz balık isek su da soluduğumuz hava olmalı… Su kirli veya hasta ise ondan balıkların etkilenmemesi mümkün değil. Balıklar gibi kişilikler de çeşitlidir.

Peki biz hangi balığız? Tercih elimizde midir?

Ben mi? Hiç düşünmemiştim son günlere kadar...

***

Geçenlerde büyük bir balık kral edasıyla haykırdı: ‘Hey yabancı artık sabrımızı taşırıyorsun. Ya adam gibi ayakaltından çekilir ya da biz çekeriz’ dedi. Hatice Sultan’ın Valide Sultan’a ‘Hürrem’e yüz verme. Neticede o bir köle’ der gibi oldu. Köle miyim yoksa neyim ben? Yıllarımı verdiğim topraklarda el miyim, değil miyim? Yoksa Keşanlı Ali’yi kabadayı yapan ben miyim? Sürekli beynimi kemiren sorular sorular…

Soruların cevabı beni çöpçü balığı olup olmadığım sorusuna götürdü. Çünkü çöpçüler akvaryumumuzun vazgeçilmez dip balıklarıdır. Sakin ve barışçıl karma akvaryumlarda beslenir. Yüzme seviyeleri akvaryumun taban kısmıdır. Ayrıca dibe düşen balıkların yiyemediği yemleri yiyerek akvaryumumuzda zehirli maddelerin oluşmasını engellemiş olurlar. Ayrıca çok dayanıklı balıklardır ve kolay kolay hastalanmazlar.

Çöpçülük onurlu bir hizmet olsa gerek... Yunus Emre gibi… Veysel Karani gibi… Milletin yetimi Rahmetli Aydın Menderes gibi…

***

Akvaryumun içinde büyük biraderler etrafımda dolaşıyorlar. Her şeyi gözlüyorlar. Ama çöpçünün umurunda değil. Çünkü çöpçü görevini yapma derdinde. Ama biraderler, pirinalar saldırısıyla suyu bulandırma derdindeler. Bağlanmak yetmez, bağımlı olmalısın edasındalar. Yalnız kurt misali kendi kendine yetemezsin yeltenmesindeler. Tasmalı olsaydın beslenirdin hikâyesindeler. Kurtların dünyasını anlatarak kurt olabileceğini zanneden kurtçuklar düzeyindeler.

Dönüyorum etrafımda. Allah’ım ne kadar çok büyük balık var? Sanki birbirlerini kontrol ettiklerinin farkına varmadan dolaşan kadınsı edalar gibi. Tarihten güç aldığını düşünüp kılıcını sağa sola savuran tarihçi kükremesi gibi… Cennete gidebilmek için hayatını ve çevresini cehenneme çeviren zavallılar gibi… Meselelerin üstesinden gelemeyen kocanın kadınını dövmesi gibi…

Musallat mısın kardeşim? Diplerde dolaşan balıktan ne istersin sen. Çöpçüyü öldürüp suyu daha iyi temizleyebileceğini mi düşünürsün?

Sonucun, kuzu oğlak hikâyesine benzemez inşallah. Hani yamaçtan atlayan kuzuya ‘aaa gördüm’ diyen oğlağın kusurunu hiç görememesi misali…

O da ne? Galiba rüyadayım. Inception (başlangıç) filmi misali kendimi rüyanın içinde rüyada buldum gibi... Birden Musallattan kurtulmuşum gibi... Kendimi birden daha büyük bir akvaryumun içinde buldum gibi... Gerçek ile rüya ayrımını yapamaz oldum gibi…

***

Bilemiyorum. Korkuyorum. Yeni akvaryumda musallat olacak balıklar yoktur umuduyla … Leonardo DiCaprio fırıldağını çeviriyor. Ben neyi çevireceğim derken imdadıma yetişiyor sabah ezanı. Artık yeni akvaryumdayım. Eski akvaryum ise sana musallat... www.mehmetgurol.com http://www.yarbis.yildiz.edu.tr/mgurol