Mihriban’la Tanıştın mı?

Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışlar, çözülmüyor Mihriban.
Ayrılıktan zor belleme ölümü
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.


“Yar” deyince kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk, kağıda yazılmıyor Mihriban


Tabiplerden ilaç yoktur yarama
Aşka deyince ötesini arama
Her nesnenin bir bitimi var ama
Aşka hudut çizilmiyor Mihriban.

 

 

          Asrımızın  önemli halk şairi  Abdurrahim Karakoç"un en çok bilinen  şiirini saz üstadı Musa Eroğlu besteleyince halkımızın  sevgisiyle dillerde dolaşmaya başladı.

Bugün her yaştan insanımızın söylediği bu türkünün söz yazarı 1932 de Kahramanmaraş"ın Elbistan ilçesine bağlı Ekinözü (Cela) köyünde dünyaya gelen şairimizin şiir merakı küçük yaşlardan gelmektedir.

Şiire merakının bir sebebi de ailesinde dedesi, babası ve kardeşlerinin şair olmasıdır. Şair bir ailenin ferdi olan Abdurrahim Karakoç,  aşkı bu denli yorumlarken, ilk yazdığı şiirlerini ki iki kitap olacak hacimde iken beğenmeyip yaktıktan sonra 1958 yılından itibaren yazdıklarını 1964 yılında ”Hasana Mektuplar" ismi altında kitap haline getirmiştir. Şiirlerinde esas unsur olarak insanı ele alan ve  yine şiirleri yüzünden otuza yakın mahkemeye verilen Karakoç yazdıklarından beraat etmiştir. Daha sonra köşe yazarı olarak gazeteciliğe adım atan Karakoç, bir ara politikaya da girdi ama sanırım beceremediğinden veya siyasetin kendisine göre olmadığını fark ettiğinden olacak kısa süre sonra ayrıldı.

Abdurrahim Karakoç belki bize kızacak ama bugün gazeteye yazdıkları köşe yazılarıyla  değerlendirmeden şiirleriyle konuşmak gerektiğine inananlardanım. Çünkü onun geçmişte yazdıkları şiirlerin bugün hala sevilir olmasının nedenlerine şöyle bir göz atacak olursak haklılığımız görülecektir. Onu halk edebiyatımıza kattığı yeni ifadeler ile hatırlamak, bugün yaptığı yorumları ayrı tutarak daha sağlıklı  olacağının altını bir kez daha çizmek istiyorum.

Karakoçların  ağabeyi ve bizim de dostumuz, aksakalımız Bahaeddin Karakoç"u sanatı ile ilgili yorumlarımızı bir başka yazımızda ele almak üzere suları ıslatamadığını lambada titreyen alev gibi görüntüleyen Abdurrahim Karakoç"tan alıntı ile yazımızı noktalayalım.

 

suları ıslatamadım

 

Savaştayım elli yıldır

Ömrüm geçti boşalt, doldur

Anlamadım bu ne hâldir

Birgün silah çatamadım

 

Suları ıslatamadım.

 

Ekin ektim başak yılan

Kuşandığım kuşak yılan

Yorgan akrep, döşek yılan

Birgün rahat yatamadım

 

Suları ıslatamadım.

 

Ne payem oldu, ne sayem

En doğruya varmak gayem

Düşüncemdir tek sermayem

Alan yoktur satamadım

 

Suları ıslatamadım.

 

Yolum yokuş, izim ayrı

Dilim yağsız, sözüm ayrı

Bedenimden özüm ayrı

Biri bire katamadım

 

Suları ıslatamadım.

 

Talipli yoktur sevgiye

Anlamadım, neden? Niye?

Canlar gücenmesin diye

Can attım, gül atamadım

 

Suları ıslatamadım.