MGV VE MİLLİ GENÇLİK

NEVZAT LALELİ

             Milli görüşle yoğrulmak yazı serisi                                    

            1980 ihtilalından sonra bütün siyasi partiler ve dernekler kapatılmış, siyasi ve sosyal çalışmalar durdurulmuş, özellikle siyasi parti üst düzey yöneticileri ki bunların başında Milli görüş idarecileri de hapsedilmiştir. Hapsedilmeyenler ise başları hapiste olduğundan ve yapacak başka bir çalışma olmadığından kendiişlerine çekilmişler. Milli Selamet Partisi yöneticileri, başında Erbakan Hocamız olmak üzere Ankara’da tutuklanmış.

            Bütün derneklerle birlikte Kur’an Kursları Federasyonumuz da kapatılmış, Askeri konsey çıkardığı bir kararla, bundan böyle federasyon kurulma şartlarını ağırlaştırmış ve “en az üç derneğin olmasını ve bunların Kamu yararına çalışmaları…” şartını getirmiştir.

Bir derneğin Kamu yararına çalışıyor olması, o derneğin Bakanlar Kurulu kararı ile Kamu yararına çalıştığının kararının verilmesi demektir. O açıdan bakarsanız, Türkiye’de hiçbir Kur’an Kursu ve cami derneği, sanki kamu zararına çalışıyormuş gibi Bakanlar kurulu kararına sahip değildir.

Konya’dan Ankara’ya döndüğümde, çok soğuk bir kış dönemini yaşıyorduk. Çok şükür ki evim bir site içindeydi ve kaloriferle ısınıyorduk. Gündüzleri çarşıya iniyor, tanıdıklarımı, dostlarımı ve arkadaşlarımı ziyaret ediyordum. Tabii bu arada kendim için de bir iş araştırması yapıyordum.

Yine böyle bir gün, bir arkadaşımın dükkânında bir gençle karşılaştım. Bu genç kardeşimiz, 1975 yılında Erbakan Hocamızın emriyle kurulan Milli Gençlik Vakfı’nın Ankara’nın Cebeci semtinde bulunan 300 kişilik erkek öğrenci yurdunda kalıyormuş. Bize yana yakıla; “Ağabey, ne olur, bize yardımcı olun, hepimiz donmak üzereyiz” dedi.

MGV’YE İNTİKAL

80 Askeri ihtilali her ne kadar parti ve dernekleri kapatmış izse de vakıf statüsündeki kuruluşlara dokunmamış, onlar hayatiyetlerini sürdürmüşlerdir. Ancak MGV’nin kurucu ve idarecileri bu ihtilalden sonra dağılmışlar. Eski Konya merhum Milletvekili Reşat Aksoy Karaman’a, Vakfın müdürlüğünü yapan Nazım Karaman Mekke’ye gitmişler, diğer idareciler de özellikle yurdun işleriyle ilgilenmemişler. 300 kişilik MGV Cebeci öğrenci yurdunda bütün öğrenciler dağılmış, gidecek yeri bulunmayan sadece 30 öğrenci kalmış.

Yurdun SSK borçlar birikmiş, Kalorifer için Fuel oil alınamamış, elektrik faturaları ödenmediği için elektrikleri kesilmiş. Gençler kaçak elektrik kullanmaya ve elektrik ocaklarıyla ısınmaya çalışmışlar, onu fark eden TEK yetkilileri bu sefer bütün binanın elektriklerini kesmiş. Gençlerimiz, beton binada ışık ve ısıdan mahrum kalmışlar.

Gençlerin bu halini duyunca içim sızladı. Ben sıcak bir dairede oturuyordum ama gençlerimizin bu acınacak halleri bana çok tesir etti.

Ertesi günü MGV’nin yurduna giderek duruma el koydum. Dost ve arkadaşlarımı teşvik ederek, vakfın borçlarını ödedim. Elektriği bağlattım. Isınmak üzere fuel oil aldım. Bir hizmetli buldum. Böylece oradaki gençleri yaşayabilecekleri bir ortama kavuşturdum.

Tabiri caizse burada da yine işin içine balıklama dalmış, bir ağır yükün altına girmiş ve bu dalışla, 1980 yılı sonlarında başlayan ve 17.Ağustos.1997 yılına kadar devam edecek olan tam 17 senelik bir MGV Genel Başkanlığını hayatım başlamış oldu.

BÜYÜKLERLE TEMASLARIM

Prof. Dr. Esat Coşan Hocamız benim üniversitemden de hocamdır ve bizim Hümaniter bilgileri (Edebiyat) derslerimize giriyordu. Ben de 1974 yılında değerli arkadaşım Rüstem Altınbaşla birlikte bir gün İstanbul’a giderek Fatih’de ki İskender paşa camisini ziyaret etmiş ve Mehmet zahit Kodku hazretleriyle tanışma imkânına kavuşmuştum.

1980 ihtilalinde ben Konya Ulaştırma taburunda gözetim altındayken 13.Kasım.1980 de Mehmet Zahit Kotku hazretleri rahmet-i Rahman’a kavuşmuş, ancak vefat haberini hapiste almış ve onun cenazesine iştirak edememiştim. Aradan bir müddet geçince de Esat Coşan Hocamızın, Mehmet zahit Kotku Hocamızın yerine irşat makamına geçtiğini dudum. Bu arada Prof. Dr. Cevat Akşit’in aynı kolun icazetli bir mürşit olduğunu da biliyordum.

Bir toplumda âlim sayısı ne kadar fazlaysa, o toplum İslam açısından o kadar kıymetli toplumdur. Çünkü her bir âlim kendi çevresindeki insanları irşad ederek, bir İslami toplumun kurulmasını sağlayacaklardır. Nitekim bir Hadis-i Şerifte Peygamberimiz (s.a.v); “Allah, bir toplumdan ilmi kaldırmak isterse âlimlerin ruhunu kabzeder” buyurarak, kıymetli toplumlarda âlimlerin sayısının fazla olacağına işaret buyurmuştur.

Esat Hocamızın kontrolünde adı “Hak yol vakfı” olan bir vakıf bulunuyordu. Bir gün arkadaşlarla bana haber göndererek, “Nevzat, MGV’yi bize teslim etsin. Vakıfların biriyle gayr-i menkulleri muhafaza edecek, diğeriyle de çeşitli faaliyetler yapacağız” demiş.

Ben bu haberi alınca, arkadaşa; “Değerli kardeşim. MGV’nin gerçek sahibi ben değilim. Erbakan Hocamızdır. Kendisine sormadan bir işlem yapamam” dedim.

Nitekim bir müddet sonra hapiste kendisini ziyaret edebilen (o ziyaretin bir yolunu bulmuştu) merhum Şakir Simit ağabeyimizle kendisine haber gönderdim. Bana gelen haberde; “Acele etmesinler. İnşallah bir müddet sonra buradan çıkarız ve her vakfın görevini kendilerine bildiririz” demiş. Bunun üzerine MGV’yi Hocamız hapisten çıkıncaya kadar aynen muhafaza etmiştim.