“Kürt”

Tarık Sezai Karatepe

 

 

Ne olduysa bu yüzyılda oldu. Fıtratı inkar eden, yok saydı seni önce:

“Bizdensin de farkında değilsin. Dağda ‘kart kurt’ ses çıkaransın sadece.  Her şeyi bizden öğrendin, zaten yabandın(!) Dilin bile yok, dilin olsa alfaben olurdu.”

…

Cehaletten öte bir inkardı bu. Bağdat sarayında, Nizamülmülk’ün otağında, Ahmed Hani’nin Mevlid’iyle Mem-u Zin’i okuyunca, ‘Bu ne yüksek şaheser, dili de enfes!’ demeye başladı.

Yutkunarak ‘Varsın!’ dedi, arsızca. Lutfetti(!) magazin basın.

Ne yokluğun üzdü seni, ne varlığın şımarttı. Üst perdeden konuştu sonra, kavmini üstün tutan şoven ağızlı:

“ Sana haklarını vermeyen mi var? Olamıyor musun işçi, memur, bürokrat? Kim kısıtlıyor seni?” vecizesi(!) bile,

‘Senin özgürlüğün benim tekelimde. İstersem artırır, istersem çeker alırım! İyisi mi daha fazla canımı sıkma’yla eşanlamlıydı.

…………

Vardın hep, Adem’le yazıldı adın.

İnsanlık harcının bir tuğlası da sendin. Sen de tanıştın; haramla, helalle. Vahiy, seni de muhatap kıldı. Lisanın şekillendi çok geçmeden. Elinle ve dilinle yaptıklarından sorumlu kılındın.

Hak / batıl imtihanında safını belirledin. ‘Her kavme gönderilen’ Elçiler, senin şehrinde doğdu. İbrahim sendendi ‘put kıran’.

Zalim de içinden çıktı. Azer oldu, oğlunu gammazlayan. Nemrut oldu, ilahlık taslayıp da bir sineğe mağlup olan.

Kucak açtın, Hira’dan gelen habere. Ömer’in Orduları adalet getirdi Diyarbakır’a, Batman’a. Zerdüşt belasından, Sasani çilesinden, Mecusi ateşinden kurtardın coğrafyanı.

Eyüp Ensari, Istanbul’a yürürken sendin ön safta. Sendin, Battal’ın rıbatında Malatya’da.

Alparslan’n ordusuna on bin er verdi, Molla Yahya. Bitlisli İdris ise, Doğu’nun çimentosu, Batı’nın amansız korkusuydu.

İçin içine sığmadı, yürüdün Kudüs’e. Bir tebessüm yayıldı, Selahaddin’in yüzüne. Aslan Yürekli(!) Richard, hayran kaldı düşmanına.

Devletin aslıydın, yaması değil. Irk değildi esas olan, hedefe yürüyen alperen’di.

Ektin biçtin toprağını. Şükrettin Yaradan’a. Şehitlik bir anlamdı, içi doldurulan. Şühedaya karışan, bilirdi amacını.

Taşnak’a vurulan bir tokattı, Hamidiye. Karşılıksız bir sevdaydı, Payitaht’a bağlılığın. Osman, ortak adındı. Osmanlı, kara sevdan.

Çanakkale’de mezar taşları… Hakkari, Van, Bingöl, Şırnak…

 ‘Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli / Ebedi yurdumun üstünde benim, inlemeli!”

………………

Lozan’da Musul ile Kerkük’ü veren irade(!) kabahati sana attı. Fakat, yalancının mumu söndü, yatsıya kalmadan. Mızrak, çuvala sığmazdı. On İki Ada, Venizelos’a armağandı.

Yeni konsept, kana doymadı. Seni sana bırakmadı. Taşeron katillerdi, musallat olan. Kompradordu, yüz bin kez cana kıyan.

BOP’un Tanzimatçısı, seni ‘yakın tehdit’ algıladı. Yaradan’ın İpi’ne sıkı sıkı sarılmışken sen, fitne soktu arana:

“Kendini, ya yok say yeryüzünde, ya da önderler bulalım sana marksistinden, ateistinden.

Yakın dostun da hazır, komşun Telaviv’den(!) Toprak ağaları bir yandan ezsin seni; bir yandan sokalım arana, okumuş entellektüeli(!)

Bırak Şafi ilmihali, oku Kapital’i. Çağdaş ol biraz canım, sıyır başındakini. Öğrenme elif be’yi. Kopsun bağın mazinle, yürü git Lenin’in izinde(!)”

………………

Bugün seni tartışıyor, Teksaslı Süvari. Özgürlük diyor, demokrasi diyor. Hem vuruyor kıymadan, hem de “Hani merminin parası(!)” diyor.

Hakemmiş Coni, kaynağını tüketen. Halepçe’yi mahvedeni kov kalbinden; ötenden, berinden.

Çık yolculuğa. Tillo’ya git mesela. Bin yıllık rasathanede pusulanı ayarla. Yüzün aydın olsun. Gir meclisine, Cezeri’nin.

………………

Sinsi sinsi yaklaşan ‘kökü dışarıda’ siyasiye hesap sor, çöz niyetini:

“Senin derdin Kürt’ü Türk’ten ayırmaksa boşuna. Ayrılmaz, kıblesi bir olan. Biz büyümek isterken, Mohaç’ta yarım kalanı tamamlamak istersen, senin bize sunduğun (!) küçülmek!

Küçüleceksen, git Enternasyonal’e. Bir fetret döneminden sonra, kanmayız  asla sana! Ne adımızı kullan, ne rant çıkar acımızdan!

Hem bu coğrafyada siyaset yapıyor, hem de peşkeş çekiyorsunuz değerlerimizi.

Hiç de bize benzemiyorsunuz. Kürt analarının ahlakı, silinip gitmiş sizden! Ezana ayarlı değil, saatiniz! Randevunuz ‘derinler’le!

Çözüm mü?

Çözüm Yüce Vahiy’de:

“Biz, sizi tanışasınız diye kavimler halinde yarattık!” “Dağılmayın, parçalanmayın!”

 “Onlar inkar edenlere karşı oldukça zorlu, kendi aralarında merhametli!”

İşte yol haritamız: Anadolu tutkumuz. İnancımız, gururumuz!’