Istanbulda Kapalıçarşı Vakit akşamdır
Hep mazlumun yanında, zalimin karşısında hep! Her yerde, her zamanda!
Engizisyon Madridinde Ziyadı gözleyen de, Kudüsün fethini Selahaddinden isteyen de, Sultan Mehmet gelecek, dertler bitecek! diyen de, ona Fatihi layık gören de şehrin mazlumları, Teslisin Mağdurları
Açılır kapılar fetih gelince, yıkılır surlar sen isteyince, yıkılır utanç duvarları Gevşemeyin, mahzun olmayın; eğer inanıyorsanız üstünsünüz! sırrınca, sen istemedikçe zulüm pay-i dar olmaz cümle alemde
Ne vakit ki taht kavgaları, koltuk yarışları, rant pazarlıkları, bir şehri kemiren Ya bendensin, ya yabanın! İblis mantığı hakim olur masalara, yasalara, kasalara işte o dem çekilir Adaletin İktidarı, pes paye olur onurlar, gururlar
Çıkar bir Gırnatalı ana, yürek devletine harç taşır içinden geldiğince: Erkekler gibi savaşamadın, bari !
Anlı tarih, şanlı geçmiş. Geçmiş geçmiştir.
Anladım. Yutkunuyor, söyleyemiyorsun. Dilinin altındaki bakla, ıslandıkça ıslandı. Bir dramdı Kore. Şaşmaz Ölçüye dayanmayan iktidar sahipleri, arkaplanı hayata geçirirler apansız.
Borç alan, emir alır! ferasetini, dirayete dönüştüren Filistin Yürekli Adam yok artık aramızda. Otuz Bir Martlandı çoktan.
Nagazakinin kül eden hatırasına bakmadan, Hiroşimanın gülleri bir daha açmadan mandacı çaldı, para satıp para alan Sömürü Düzeninin kapısını.
Bir şartı vardı Marşal Ulufesinin: Koreye marş al!
Emanete ihanet miydi bunun adı, cahile cesaret mi?
Bir de suni kamplaşmada figüran! Balkan Yaylalarından Sibirya Steplerine uzanan Slav İşkencesine, bir de paletlerin altındaki Prag Baharı eklendi mi, gelirdi Varşova geriden!
Düşman üret, itibarın artsın! toplum mühendisliğinin çıkardığı Atlasın İki Yakası İki yanlıştan birine zorlanan Anadolu Tam da yeniden göz yaşını silecekken Üç Kıtanın, biçilen roldü Vaşington Haliç hattı
Halktan görüneni yıpratmaktı muradı, Bab-ı Ali yaygarasının. Henüz ter ü taze sağ, sandıkları patlatmış seçmişti zulme payandalığı.
Hayalleri yıkılan coğrafyam, bir tuhaf çaresizlikle yolladı cengaverlerini, Egeden Akdenize Süveyşten Kızıldenize Hintten Pasifike yirmi iki gündüz, yirmi üç gece
Bir anlam verememişti olup bitene, hikmet aradı kendince. Olsa olsa basiretsizlik! dedi, gömdü kalbine!
Coninin girmediği cepheye daldı erce: Amerikalılar kaçarken sizinkiler ölüyordu!
Oralarda namımız yürümedi mi peki?
Yürüdü belki, Güneyde! Lakin, Kuzeyde atıldı nefretin tohumları. Ferdinandın, Daglısın, Corçun iğfal ettiği Pyonganlı, Chongjinli, Najinli on binlerce bakirenin faturası sana kesildi.
Yüz binlerce canın, yakılan tarlaların hesabı sana. İfsat edilen ekinin, azot karıştırılan suyun hesabı yine sana
Uyarır Hayat Kitabı: Zalimlerin yanında itibar aramayın!
Şok dalgası teğet geçmez Anadoludan. Sol da sağdı bizi, sağ da ! Sağmal inek gibi!
Peki ama, Ötelerde sempati oluşmuş değerlerimize?
Ya antipati! Dünün Bizansıyla, Kayseriyle bir ve beraber olmanın sürdüğü leke! Hangi deterjan çıkarır yıkasan bin kere!
Kunuride çekik gözlü, düşürürken tuzağa Maykılı, Aleksandırı . koşmuş imdada Hasanlar, Cemaller
Amerikalı kaçıp ardına bile bakmadan, bırakmış seni bir başına. Al bayrağa sarılı erler, birer birer dağlarken Tokatlı, Ardahanlı, Tuncelili, Hakkarili, Muğlalı yürekleri; ahı tutmuş anaların bekleşir çocuklar kapıda, yetimce
Feda edildi Memiş ile Mehmet, Coni kurtulsun diye!
Yavru Vatan, Enosis hayaline kurban edilirken EOKAcı Makaryos, plebisitle Bizans Rüyasına yatarken
Bir gece kapısı kırılan, bir sabah şehadete uyanan Girneli, Magosalı, Güzelyurtlu Evlad-ı Fatihanın:
Yok mu bir sahip, kurtaracak bizi Helenden! çığlıkları Bağdeşen Yaylasında, Ulukışla ayrımında, Bozok Ovasında yankılanıyor sağır kesiliyordu başkentler, birleşememişti milletler.