Miladi yılın bittiği su günlerde ömrümüzden bir yıl daha geride bırakıyoruz. Miladi yılın son haftasında Avrupa’daki Hıristiyan alemi büyük bir heyecanla kutlar ve 10 günlük uzun bir tatile bürünürler. Tabiri caizse hayatı toz pembe görmeye çalışırlar. Burada ki asıl gayemiz Hıristiyan âleminin kutladığı Noel bayramını anlatmak değil.
Edebi, ahlakı, oturmayı, kalkmayı, yemeyi, içmeyi, nezaketi, sevgiyi, şefkati, yiğitli, mertliği, astronomiyi, matematiği, fiziki daha nice saymakla bitiremeyeceğim ilimlerin detaylarını bizden öğrenmiştir Avrupalı. Aksini iddia eden varsa buyursun er meydanına. Şairin deyimiyle tek dişi kalmış bu Avrupa diyerek devam edelim konumuza. Avrupalıların insanlara yardım etme, fakiri fukarayı, garibi gurabayı sahiplenme hissiyat ve duyguları sanki yeryüzünde yaşayan insanlara kendileri öğretmiş gibi tavır sergilemeleri günümüzde pek hos olmasa gerek. Özellikle 1800 yılların sonunda, 1900 yılların başlarında Osmanlının bu kadar uzun süre ayakta kalmasını masaya yatıran Avrupa, devlet içerisindeki sosyal yaşantının nasıl olduğunu kısa zamanda çözerek devletlerini aile yaşantıları üzerine kurmuşlardır. Zira hiçbir devlet yoktur ki ailesine sahiplenmeden ayakta durabilsin.
Evlerimizin içerisinde bulunan televizyon yani kitle iletişim araçlarını gün içerisinde takip ettiğimiz zaman, hemen hemen her kanalda miladi yıl başıyla yani Noel bayramıyla ilgili bir reklam, bu reklamın içeriğinde de hepimizin bildiği geyikleriyle birlikte Noel Baba karakteri bizlere işlenmektedir. Peki kimdir bu Noel Baba? Avrupa’nın tabiriyle ton ton görünümlü bir iyilik meleğimidir?
Konuyu çok eskilere hatta büyük ecdadımız Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin İstanbul’u yani Konstantinopolis’i fethetmek için büyük planların yapıldığı zamana kadar inelim. Zira geçmişini bilmeyen geleceğini planlayamaz. Konstantinopolis fethedilir ve tarihe ışık tutan ihtişamıyla göz kamaştıran, dönemin büyük mabetlerinden olan Ayasofya’nın esrarları teker teker ortaya çıkarılmaya başlanır. Günümüzde bile bu mekanı gezerken o esrarı hissedebiliyorsunuz. Ayasofya’nın o esrarlı bilenmeyen bodrum katlarınının bir çok odalar vardır. Zamanında bu odalarda ellerinde çok gizli, kıymeti, herkes tarafından kıymeti bilinemeyecek bir çok kutsal emanetler vardır. Bu emanetlerden bazıları Rahip Buhayradan günümüze gelen Rahmet Peygamberinin mübarek ellerinin izi, Hazreti İsa Aleyhisselamın yüzünü sildiğinde yüz suretinin çıktığı mendil ve nice kıymetli eserlerdir bu hazineler.
Fetihten sonra Ayasofya’nın bu gizli mahzenlerini tespit edince tüm sır açığa çıktı. Cihan Padişahı, hocası ve ulemadan büyük zatlarla birlikte Papazlarla gizli görüşmeler yapar. Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri ve Hocası ileride Hıristiyan dünyasını sarsacak ve onları birbiriyle uğraştırıp Müslümanların bu sayede yollarını açacak bir çok bilgiyi buradaki görevlilerden öğrendi. Büyük ecdadımız ardından hiç vakit kaybetmeden İ’la-yı Kelimetullahı yeryüzünde götürülmemiş yer bırakmamak ve yeryüzüne hakim kılmak için gözlerini yeni hedeflere doğru dikerek, kızıl elmaya yani Şarki Roma’dan Garbi Roma’ya doğru gitmenin hayallerini kurdu. Temennimiz odur ki millet olarak başımızdaki birkaç sıkıntıyı da atlatırsak inşallah yarım kalan hayallerimizi gerçekleştirmek üzere yolumuza devam edeceğiz.
Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri ve hocası Ayasofya’nın mahzenlerinde daha önceden Müslüman olmuş lakin kendilerini kutsal emanetleri saklamak ve istihbarat toplamak maksadıyla ifşa etmeyen bir çok istihbarat görevlileriyle de gizli bir şekilde görüşmeler yaptı. Bu istihbarat görevlilerinden biriside Battal Gazi Hazretlerinin torunu olan Seyyit Sarı Saltuk Hazretlerinin ta kendisidir. Avrupa’ya yapılacak yeni seferler hakkında istihbarat bilgilerini toplayan Sarı Saltuk Baba Hazretleri Konstantinopolis’in Osmanlılar tarafından fethedilebilmesi için 12 yıl boyunca Ayasofya’da papaz kılığında gizlenerek bir çok Hıristiyan aleminin gizli sırlarına vakıf olmuş ve bu gizli sırları da İslambol’un Fethi ve Garkı Roma’ya doğru yol almak için zamanın padişahı Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerine aktarmıştır.
Sarı Saltuk Hazretleri Boş zamanlarında elinin altında bulundurduğu heybesi ve erzak çuvalını yanına alır sur içerisinde bulunan fakir fukaraya, garip gurabaya ve etrafındaki çocukları sevindirmek maksadıyla onlara erzak ve hediyeler taşırdı. Bu dönemde sergilemiş olduğu sıcak ve yardımsever tavırlardan dolayı kısa zamanda halkın sevgisini ve sempatisini layıkıyla kazandı.
Sarı Saltuk Hazretleri aynı zamanda Ahmet Yesevi Hazretlerinin halifesi olup, 12 lisan bilip papaz kıyafeti altında Balkanlarda gizlice İslami yaymak için istihbarat toplayan “Kaderlerine yürüyen yiğitlerden bir kişidir. Aynı zamanda Esved Nicola ismi altında Hıristiyanlık dininde olan teslis (Baba, oğul, Kutsal Ruh) inancını ortadan kaldırmıştır. Hıristiyan alemi onu Noel Baba olarak tanır. Hırıstıyanlarin St. Nicolaus olarak tanıdıkları kimse aslında hakikatte kılık değiştirmiş olan Sarı Saltuk Baba Hazretlerinden başkası değildir.
Ne diyelim gayret bizden yardım yüceler yücesinden.