GÖRÜNEN KÖY...
“Kefenin cebi yok”, “Ölürken mal veya para götürülmez” anlamındaki atasözü, cimrileri eleştirmek için söylenen bir sözdür.
Bilinen ve görülen bir gerçek vardır ki, dünya hayatında her doğan ölmeye, her gelen gitmeye, her konan göçmeye ve her canlı ölüm şerbetini içmeye mahkûmdur. İstenilse de istenilmese de bu gerçek, kaçınılmaz bir sonuçtur.
“Gelen gider bunda kalmaz; iki kapılı handır bu” mısraı bu gerçeği güzel ve veciz bir şekilde dile getirmektedir. Her canlı için mukadder olan bu ölüm olayının belirli bir süre yaşadıktan sonra meydana gelmesi, gelişigüzel ve tesadüfî olmayıp, İlâhî iradenin çizdiği bir plân ve hikmetin sonucudur.
Her canlının sonu ölüm olacağına göre, akla gelen en iyi düşünce, kişinin hayatını çok iyi değerlendirip, kendisine, ailesine, çevresine, toplumuna ve tüm insanlığa yararlı olacak davranışlarda bulunarak ölümünden sonra da hayırla anılmak suretiyle gönüllerde yaşamak ve ebediyete göçmeden önce ahret hayatını kazanmaya çalışmaktır.
Dünya hayatı gelip geçici olup kazandıklarımızın hiçbirini öteki tarafa götüremeyeceğimiz bir hayattır.
Sultan Süleyman’ın zenginliği dilden dile dolaşmış anlatılmıştır. Ölümden sonra sahip olduğu zenginlik ise dünyada kalmıştır. Bugün baktığımızda dünyanın en zengin sayılı kişileri dahi öldükten sonra kefenle birlikte gömülerek hayatlarına veda ederler.
Hiçbir zenginliğin sonraki hayata taşınmayacağını herkes öğrenmiş olmalı. Öteki dünyaya götüreceğimiz hiç bir dünya malı yoktur. Ne zenginler geldi, ne zenginler gitti yanlarında tek bir şey bile yanlarında götüremediler.
Ölüm anı geldiğinde insanları ne malı ne parası kurtarır. Zenginlik sadece dünya hayatıdır, bizim hayatımızda bir imtihandan ibaret olduğu binip yaptığımız iyilikler, kötülükleri götüreceğimizi bilmeliyiz.
Zengin olup parasına kıyamayanlar öteki hayatlarında paraya ihtiyaç duymayacaklar. Parayı götüremeyip her insan gibi kefenle birlikte öteki hayata yolculuklarını yapacaktır. Kimsenin malı mülkü birbirinden farklı olmayıp kara toprak herkese eşit davranacaktır.
Sahip olduklarımız çare olmayacağından dolayı pintilik edip başkalarının haklarına girmemeli, insanları zor durumda bırakıp onların haksız yere parasını almamalıyız. Zenginde olsak dünyalar kadar paramız olsa dahi çaremiz yoktur. Hayır işleri yapmak götürebileceğimiz şeylerdendir.
Hayatta iken yaptıklarının, vefatından sonra kişinin kendisine ulaşacağını ifade ve hayatta iken hayır yapmaya teşvik eden pek çok hadis-i şerif vardır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)
"İnsan ölünce (Salih) ameli kesilir. Ancak üç amel (in sevabı) kesilmez:
- Sadaka-i cariye (kamuya yararlı sadaka - cami, çeşme, yol yapmak, ağaç dikmek, faydalı ilmi eser bırakmak gibi insanlara faydası dokunan her çeşit iyi işler),
- Faydalanılan bir ilim,
- Arkasında kendisine dua edecek hayırlı bir çocuk bırakmak” buyurarak buna işaret etmiştir.
Ebû Hureyre'den rivayet edilen hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v) amellerin sayısını (sadaka-i cariyeyi tafsil etmek suretiyle) çoğaltarak:
(Tafsil etmek, Bir şeyi ayrıntılarıyla anlatma, açıklamaktır.)
"Mümin'e ölümünden sonra amel ve hasenatından ulaşacak şey: Öğretip yaydığı ilim, bıraktığı Salih evlat, miras bıraktığı Mushaf, yaptığı mescit, yolcu için yaptığı ev, akıttığı ırmak ve sağlığında malından verdiği sadakadır" buyurmuşlardır.
Başka bir hadisin ifadesiyle;
"Ölüyü (mezara kadar) üç şey takip eder: Ailesi, malı ve ameli. Bunlardan ikisi geri döner, biri baki kalır: ailesi ve malı geri döner, ameli kendisiyle baki kalır."
Yine Yüce Peygamberimiz, “Sizin hayırlınız insanlara faydalı olanınızdır.” Buyurmuşlardır. Şöyle ki;
Ömür kısadır. Sonsuz olan ahret hayatında, insanın karşılaşacağı şeyler, dünyada yaşadığı hâle bağlıdır. Akıllı olan, ileriyi görebilen bir kimse, kısa olan dünyada, hep, ahrette iyi ve rahat yaşamaya sebep olan şeyleri yapar. İnsanlara hizmet etmek için çalışır. İnsanlara iyilik etmek, ahrette azaptan kurtulmaya ve Cennet nimetlerinin artmasına sebep olur.
Hadis-i şeriflerde buyruldu ki:
· Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Onu incitmez, üzmez. Bir kimse bir Müslüman’ın ayıbını, kusurunu örterse, Allahü Teâlâ, kıyamette onun ayıplarını ve kabahatlerini örter. (Buhari)
· Bazı kimseler, başkalarının ihtiyaçlarını karşılamak, onlara yardımcı olmak için yaratılmıştır. İhtiyaç sahipleri bunlara başvurur. Bunlar için ahirette azap korkusu olmaz. (Taberani)
· Allahü Teâlâ, bazılarına çok nimet vermiştir. Bunları, herkese faydalı olmak için yaratmıştır. Bu nimetleri dağıtırlarsa, azalmaz, dağıtmazlarsa bunlardan alıp, başkalarına verir. (Taberani)
· Bir Müslüman’ın, din kardeşinin bir ihtiyacını karşılaması on yıl itikaftan iyidir. Allah rızası için bir gün itikaf ise, insanı Cehennem ateşinden pek çok uzaklaştırır. (Taberani)
· Din kardeşinin bir işini yapana, melekler dua eder. O işi yapmaya giderken, her adımı için bir günahı af olur ve kıyamette çeşitli nimetlere kavuşur. (İbni Mace)
· Din kardeşinin rahata kavuşması veya sıkıntıdan kurtulması için idarecilere gidip uğraşana, sırat köprüsünden, herkesin ayağı kaydığı zaman, Allahü Teâlâ ona yardım eder. (Taberani)
· Allahü Teâlâ’nın en sevdiği iş, elbise vererek veya yedirip içirerek yahut başka bir ihtiyacını karşılayarak, bir mümini sevindirmektir. (Taberani)
· Saygısızlık edene yumuşak davranan, zulmedeni affeden, vermeyene veren, kendisini arayıp, sormayan ahbabını, akrabasını gözeten, Cennette yüksek derecelere kavuşur. (Taberani)
· Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler öğretmek, kötülük yapmasını önlemek, sorana yol göstermek, sokaktaki pis ve zararlı şeyleri temizlemek, birer sadakadır. (Tirmizi)
· Kim, bir Müslüman’ın sıkıntısını giderip, onu sevindirse, Allahü Teâlâ, kıyamette en sıkıntılı anlarda, onu sıkıntılardan kurtarır. (Buhari)
· Din kardeşine yardım edenin yardımcısı, Allahü Teâlâ’dır. (Müslim)
· İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır. (Kudai)
· Allahü Teâlâ’nın farzlardan sonra en çok sevdiği iş, bir mümini sevindirmektir. (Taberani)
İslam âlimleri buyuruyor ki:
- Allahü Teâlâ’nın size nasıl muamele etmesini istiyorsanız, Onun kullarına öyle muamele ediniz.
- İyiliği sayarak değil, saçarak yapınız.
- Cömert verene değil, verdiğine sevinene denir.
- Bütün kötülükler, hırlaşmalar almak üzerinedir. Bütün iyilikler, vermek üzerinedir.
Herkese iyilik etmek, ödünç veya sadaka vermek çok sevaptır. Akrabaya yapılan iyilik daha sevaptır.
Bir kadın, Resulullah efendimize, “Fakir kocama yardımda bulunsam, sadaka yerine geçer mi? diye sual ettiğinde Peygamber efendimiz, “İki sevap vardır. Biri sadaka, diğeri de sıla-i rahim sevabı) buyurdu.
Hadis-i şeriflerde buyruldu ki:
* Senden yüz çeviren akrabana verilen sadaka daha faziletlidir. (Taberani)
- Yakın akraba ve komşuya verilen sadakanın sevabı iki misli fazladır. (Taberani)
- Paranızı önce kendi ihtiyaçlarınıza, artarsa çoluk çocuğunuzun ihtiyaçlarına sarf edin! Bundan da artarsa akrabalarınıza yardım edin! (Müslim)
- Bir kimseden amcasının oğlu yardım ister de, o da gücü yettiği halde, vermezse, kıyamet günü Allahü Teâlâ’nın fazlından mahrum kalır. (Taberani)
- Bir Müslüman’a ödünç veren iki misli sadaka sevabı kazanır. (İbni Mace)
- Müslüman kardeşini sevindirmek mağfirete sebep olur. (Taberani)
- Bir Müslüman’ın sıkıntısını giderene, Allahü Teâlâ iki nur verir. Bu iki nurla Sıratta o kadar çok kimse aydınlanır ki sayısını ancak Allahü Teâlâ bilir. (Taberani)
Kuran’ı Kerim’den öğrendiğimiz bu gerçeği, hayatımızın her anında görüyoruz. Geçmişte olduğu gibi, şimdi de hayatı paylaşan insanlar, aynı düzeyde değillerdir;
Örneğin zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini, erkeği, kadını gibi.
Böyle insan toplulukları beraber doğup, beraber ölürler. Bu beraberlik “hayat’ın kaynağını oluşturuyor. Ancak bu farklı insanlar, yaşadıkları süre içinde birbirlerine ihtiyaç duyarlar.
Zenginler bile fakirlere ihtiyaç duyar. Hiçbir zengin “benim kimseye ihtiyacım yoktur” diyemez. O insan servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır. Zira kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç demektir. İnsanların birbirlerine muhtaç olmaları, aralarındaki, yardımlaşmaları zorunluluğunu ortaya çıkarır.
Yardımlaşma toplum halinde yaşamanın sonucudur.
Cenab-ı Hakk: “İyilikte ve kötülükten sakınmakta birbirinizle yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın” buyuruyor. Zekât vermenin, güzel söz söylemenin ve daha pek çok şeyi, iyi olarak kabul edersek, yardımlaşmanın sınırının sonsuz olduğunu anlarız.
Yardımlaşmanın konusunun içinde, maldan sevgiye kadar her şey verilebilir. Verme işi bazen zekât, fitre gibi mecburi olduğu halde, bazen tamamen isteğe bağlıdır. Bu vermenin sınırı yoktur. Bu yardımın dışında, Müslümanlar birbirlerine sevgi ile bağlanmak zorundadırlar.
*Sizin tümünüzün dönüşü O'nadır. Allah'ın vaadi bir gerçektir. İman edip Salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur. İnkâr edenler ise, küfürleri dolaysıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azap vardır. (Yunus Suresi, 4)
İşte bu nedenle Müslüman, Allah'ın hoşnut olmayacağı her türlü davranıştan sakınır.
Bir insan elinde bulunan maddi imkânları Allah rızası için kullanıyor ve bu imkânlar onu Allah'a yakınlaştırıyor, Allah'ı anmasına vesile oluyorsa, onun dünya nimetlerini istemesi konusunda sıkıntı duymasına gerek yoktur. Çünkü artık bu nimetler onu ahrete yakınlaştıracak birer vesile haline gelmiştir.
Dünyevi istek ve tutkuların gerçekleşmesinin insana getirdiği belli birtakım kazançlar elbette vardır. Ama dünyadaki bu kazançlar ahret için birer kayıp olabilirler. Dünyevi isteklerin ahret için de bir kazanç sağlayan yönleri vardır. Buna en güzel örnek peygamberlerdedir.
Bu kutlu insanlar, dünya hayatının geçici metaı olan kazançları sadece Allah'ın rızasını kazanmak için istemişlerdir. Bunların en başlıcaları maddiyat, soyun devamı, toplumda belirli bir statü edinmek gibi konulardır.
Son dönemlerde birtakım zenginler, davet edildikleri yardım kuruluşu toplantılarında orada bulunan siyasilerin ve bürokratların yanında yardım ve bağış için söz veriyorlar, birtakım vaatlerde bulunuyorlar, sonra da bunları unutuyorlar ve yerine getirmiyorlar. Tabiri cazise hava atıyorlar.
Vaat edip de yardım eden sağduyulu insanları tenzih ederim.
Hadis-i şerifte de buyruldu ki; “Vaat, söz vermek borçtur. Söz verme, verdinse dönme! Söz ağızdan çıkar. Allah ise işte büyük mükâfat O'nun yanındadır.”
“Ey İman Edenler! Yapmayacağınız Şeyleri Niçin Söylüyorsunuz?”
Günümüzde o kadar çok ihlal ediyoruz ki bu ilahi ikazı. Evvela Ayet-i Kerime’nin nüzul sebebinde de açıklandığı gibi hep cihadı, şahadeti, söylüyor, okuyor ve yazıyoruz ama asla yaşamıyoruz. Fiilen böyle bir olayla karşılaşmamak için, şahadetin bizden uzak olması için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz.
Bununla yetinsek mesele yok. Bir de bu yolu seçenler nedeniyle riske girdiğimizi düşünerek bu yolun yolcularına sadece kavlen (bulunulan ortamda bela okunması durumunda söylenen) değil fiilen dahi saldırıyoruz.
Ali İbni Talha, İbni Abbas’tan rivayetle der ki;
İbni Abbas şöyle söylemiştir: “Cihad farz olmadan önce inanan bazı kimseler diyorlardı ki: Yüce ALLAH’ın bize işlerin en güzelini göstermesini isterdik ki biz de onu yapalım. Yüce ALLAH onların bu isteklerine bağlı olarak en çok sevdiği eylemin kesin bir şekilde inanmak ve imana karşı gelen ve onu kabul etmeyen isyankârlara karşı cihad etmek olduğunu Peygamberine bildirdi.
Cihad farz olduktan sonra müminlerden bazıları bu emirden hoşlanmadılar ve böyle bir iş onlara zor geldi. Bunun üzerine yüce ALLAH şu ayetini gönderdi;
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?”
“Yapmayacağınız şeyi söylemek, ALLAH katında büyük gazaba sebep olur.” İbni Cerir ayetlerin tefsirinde bu görüşü tercih etmiştir.
Ey Müslümanlar kazancınızdan daha az kazanmasını öğrenin. Kazandığınız parayı çalışanlarınızla paylaşın. Kefenin cebi yok hiçbirimiz diğer tarafa (mezara) bir şey götüremeyiz.
İdris
http://blog.milliyet.com.tr/idrispilas
Yüce Allah (c.c), Enbiya Suresi 35. Ayet 'de buyuruyor ki;
''Her canlı ölümü tadacaktır. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.''
Onun içindir ki inanan insan ölümü bir an olsun aklından çıkarmamalıdır. Kalbinde Yüce Allah(c.c) sevgisini her zaman canlı tutmalıdır.
Kalbinde Yüce Allah (c.c) sevgisini canlı tutan bir insanın da diğer canlılara zarar vermesi mümkün değildir.
Oysa günümüzde Müslüman Müslüman’ı, insan insanı katlediyor. Yaşam hakları ellerinden alınıyor insanların insanlarca.
Elinden geliyorsa tüm canlılara iyilik yap, bir hayvana su ver, yiyecek ver. Bir bitkiye su ver. Bir ihtiyaç sahibinin ihtiyacını gider. Değil ki insana, hiçbir yaratılmışa zarar verme.
Lokman Hekim; “İki şeyi asla unutma: Allah’ı ve ölümü. İki şeyi de unut: Yaptığın iyiliği, gördüğün kötülüğü.”
Unutmayınız ki, “Her canlı ölümü tadacaktır.” Üstelik öteki dünyaya giderken de kefenin cebi yok!..