Türkiye de son yıllardır birçok kavramın konuşulmadığı gibi mevcut kavramlarımızın da içinin boşaltıldığı gerçeğiyle baş başayız. Türkçe ‘ye gereken önemi toplumca hak ettiği değeri vermediğimizi, Türkçe ’ye olan duyarlılığın azaldığını, Türkçe’nin diğer yabancı kelimeler içerisinde boğulduğundan ve katledildiğinden her gün dem vuran insanlarız. Bunlara bir yenisini ekleyecek olursak ‘Türkiye’de kavramların örselenmesi ve kavramlarımızdan korkumuz’ parantezinde olacaktır. Bu hususta örnek ihzar edecek olursak; ‘Her Türk asker doğar’ parolası bizlere 5000 yıllık geçmişimizin adeta DNA’larından doğan dört kelimelik muhteşem bir cümledir. Bu gerçeği hiç kimse yadırgayamaz çünkü Türk askerinin dünyada ayak bastığı, varlığını sinelerde hissettirdiği her yerde bu şöhreti dile getiren yabancı millete mensup birçok önemli insandan bunu duymaktayız, bu örnekleri saymakla bitiremeyiz. Yani ‘Her Türk asker doğar’ parolası tüm dünyaya mührünü vurarak, nakşetmiş vaziyetteyiz. Şimdi geldiğimiz günlere baktığımızda bu asker kelimesinin şuuru örselenmeye çalışıldığını görmekteyiz. Peygamber Ocağı diye tarif ettiğimiz Mehmetçik diye adını koyduğumuz bu kavramlar Türkiye’de zikredilmemeye çoktan başlanmıştı. Peki, bu neden böyle olduğuna gelecek olursak yani dünya ya kök salmış bir milletin askerleri neden şimdi bu şuurla zikredilmez oldu. Buna dâhili ve harici bedhahların 27 Mayıs 1960’da başlayan 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997’ye kadar süre gelen ve yakın zamanda da 15 Temmuz 2016 tarihine kadar bakmak gerekir. Türkiye de asker kimliği, asker üniforması ve postalı millette bu tarihlerdeki olaylarla adeta farklı bir algı oluşturmaktadır. Gördüğümüzde güven veren askerimiz artık görüldüğünde ‘yine kötü haberlerin habercisi, acaba yine hangi olay olacak’ gibi korku konumundaki sorularla gelmiştir. 15 Temmuz’da gördüğümüz üzere ‘kendi milletine nasıl kurşun sıkabilen bir asker olur’ diye hainle, şerefli Türk askeri aynı kefeye konulup aynı terazide aynı hamasetle değerlendirilmiştir, bu oyuna milleti de dahil etmek yap-boz’un ayrı parçasıydı tabi. Nitekim bu durumlar sonucunda askere olan ör yargının git gide kin ve nefrete dönüşmesine sebebiyet vermiştir. Medeniyet inşamızın en önemli faktörü olan asker tanımı adeta böyle olaylarla anlamının dışında değerlendirilip, devşirilmiştir. Tabi bunların yanında insanlarımızın içinde kalan o Mehmetçik şuurunu zihinlerinde taşıyanları tenzih ederek söylüyorum. Askerimize gösterdiğimiz bu sadakat yemini, bu hadiselerle farklılaşmıştır ya da farklılaştırılmaya çalışılmıştır. Nitekim buna çok yakında başka bir çerçeve de bakacak olursak o da yine 15 temmuz 2016’ da Fetö denilen terör örgütünün dini argüman ve kavramların içini boşaltmasına şahit olduk, onu da ‘cemaat, yardım, hizmet’ ve daha birçok kavram bunlar tarafından içi boşaltıldı. Bu kavramlar şu an öyle bir hal aldı ki bu kelimeleri kullananlar adeta sanki o örgüte mensubiyet ve ilişiği varmış gibi hissiyatı veriliyor ve o gözle bakılıyor. Oysaki bu dini kavramların dinimizde adeta yapı taşıdır. Hangi bir kul, ‘imama uyup namaz kılan kişiler topluluğuna cemaat denir’ tanımını söylemekten çekinir oldu, tek korkumuz bu kavramların ilerleyen yıllarda hiç zikredilmeyişi olacaktır. Bu yapı taşı bu tanım bizi ‘ehl-i sünnet v’el-cemaat diyerek veda hutbesinde bizlere bırakılan Kur’an ve Sünnet ’ten ayrı değerlendirilemez. Sağ elin verdiğin sol el görmez diyerek yaptığımız yardımlar şimdi birisi veya bir kurum vakıf dernek herhangi bir kuruluş bizden yardım adı altında bir şey istediğinde ‘acaba bu paralar, bu malzemeler nereye gidiyor’ sorusunu kendimize sormamıza kadar geldi. Durumun ne kadar vahim olduğunu sizler düşünün. Bunların yanında adalet anlayışımızın, hoşgörü anlayışımızın değişimi de bunlarla beraber devamını getirdi. Birileri tarafından bu kavramların içi boşaltılırken bahsettiğimiz harici şahsiyetler de, sinsi oyun planları yaparak milli kimliklerimize saldırmaya başladı bunlar da Türk milleti yerine Tek millet, Anadolu milleti, Anadolu cumhuriyeti… Türk Devleti yerine Tek Devlet… Türkiye Cumhuriyeti yerine Türkiyeli falan diye ahmakça tabirleri kullanmaya başladılar. Bunu söyleyenler kadar söylenilmesine müsaade edenler de bir o kadar suçludur tabii bunlara bu şekilde ses çıkarmayanlarda. Eğer önlem almazsak bu tıynetsiz dahili düşmanlar daha da türeyip bahsettiğimiz dini-milli argümanlarımızı kavramlarımızı değerlerimizi soymaya başlayacaktır. Bu meseleyi şu örnekle son vererek bitirmek istiyorum. 1874-1875 yıllarında Türkmenistan'ın işgali ile Türkistan'daki Türk yurtlarının tamamını kontrolü altına alan Çarlık Rusya'sı, özellikle 19. yüzyılın sonlarından itibaren uygulamaya koyduğu asimilasyon politikaları çerçevesinde bölgede kadim zamandan beri kullanılan önemli Türkçe coğrafi adları tahrif ederek yerlerine Rusça adlar kullanma çalışmaları başlatmıştır. Bu çalışmaları da yetiştirdiği önemli sosyologları o bölgelere yollayarak gerçekleştirmiştir, yani o sosyologlar bugün bizlerin yıllardır ‘Türklerin Yurdu’ anlamına gelen ‘Türkistan’ kavramını ‘Orta Asya’ diye adlandırarak halka mal edip unutturmaya çalıştırmıştır. Bu sayede öz kardeşin bile birbirini tanıyamayacağı sistemi yani nerelisin diye sorduklarında Türkistan topraklarındanım bile diyemeyecek kadar uzaklaştırmaktadır. Bununla beraber Azerbaycan Türklerinin, Özbek Türklerinin adeta birbirlerinden soyut şekilde değerlendirdiğine bile şahit oluyoruz. Bizlerin ise o öz Türk Cumhuriyetleri’ne ‘Türki Cumhuriyetler’ diye adlandırışı bu meseleye ayrı çanak tutmaktadır. ‘Türki’ dediğimiz ‘Türk’e benzer Türk’le ilgili’ gibi bir anlam çıkmaktadır oysaki biz bunu nasıl bu şekilde yorumlarız insan öz kardeşine, nasıl bu anlamı katabilir? Demem o ki hangi kavram ve değerlerin niye kullanılmadığının, niye kullanılmayışının gerekçelerini kendi iç mahkemenizde mukayese ederek değerlendirin ve böyle giderse durumun fecaatinin nereye kadar varabileceğinin farkında olun. Bunlar şu an basit bir iş gibi görülse de ilerde çok şey kaybedebileceğimizi bize uyandırmalıdır. Korkmadan bunlarla mücadele etmemiz boynumuzun borcudur.
Bir sonraki yazımızda görüşmek ümidiyle selam, saygı ve hürmetlerimle…
Not: Merakla beklediğimiz bir haberin hayırla sonuçlanması için duanızı bekler, dua ederim.