Karşımızda duran asıl sorun toplumun kutuplaşması, gerginliğin artması. Bugün bir varsayım veya senaryo şeklinde önümüzde duran ihtimallerden hiç birinin tek başına değeri yok.
Ağaçlara takılıp ormanı gözden kaçırmayalım. Siyaset katında veya devletin derinlerinde üretilen projelerin amacına ulaşabilmesi için toplumun, düşman kamplara bölünmesi ve karşılıklı olarak hissedilir ölçüde bir nefretin yayılması lâzım. AK Parti'yi kapatma davası, doğal yargılama süreci içinde sonucuna ulaşsa sorun yok. Hatta AK Parti'nin bu süreç sonunda kapatılmasının bile, asıl amaç olmadığı ortada. Amaç toplumun kutuplaşması ve çatışması. Bu davanın ilerlediği mecrada AK Parti'nin kendini koruma reflekslerinden bile, birileri çatışma gerekçeleri üretecek. Önce bugün olduğu gibi AK Parti'ye karşı bir kitlesel muhalefeti tahrik edecek, nefreti tırmandıracak ve sonra da "kardeş kavgası"ndan şikâyet edecekler.
"Kardeş kavgası" neyin gerekçesi?
Demokrasiyi rayından çıkartan bütün darbelerin. 27 Mayıs darbesinin gerekçesi, "vatandaşları birbirine düşürecek bir kardeş kavgasını önlemek" idi. 12 Mart Muhtırası, yurdun "anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar" içine düşmesinden şikâyetçiydi. 12 Eylül sabahı Kenan Evren'in okuduğu bildiride, aynı kalıp tekrarlanmaktaydı: "Girişilen harekâtın amacı... Millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek"tir.
Öyleyse "kardeş kavgası"ndan bahsedildiği zaman aklımıza başka şeyler gelmeli.
AK Parti'nin kapatılmasından önce AK Parti'nin kapatılma davası üzerinden yapılan hesaplar var. Bu dava tek başına herkesi huzursuz etmedi mi? Ekonomideki tedirginlik, bu huzursuzluğun eseri değil mi? Bu davayı referans alan bir siyasî kutuplaşma yaşanmıyor mu? Bu kutuplaşmanın dışında kalanlar bile, hesaplarını bu davayı dikkate alarak yeniden gözden geçirmiyorlar mı? Türkiye'nin içine girdiği belirsizlik, tek başına sinirleri geren bir iklim oluşturmuyor mu?
Suya taşı atanların, oluşacak dalgaları tek tek hesaplamadıklarını düşünmek, her Allah'ın günü komplo ile yatıp kalkanları ciddiye almamak demek. Meselâ, "AK Parti'nin ve AK Partililerin bu davaya verecekleri tepkiler neler olur?" sorusu üzerinde hiç düşünmemiş olabilirler mi? Şayet düşündüler ise neleri hesapladılar?
Ergenekon çetesi soruşturması, bir darbenin ön hazırlığına odaklanıyor. "Ön hazırlık" denilen şeyin ise bütün araçları kullanarak toplumu kaosa ve kargaşaya sürüklemekten ibaret olduğu ortada. Yakın tarihimizin bize gösterdiği üzere "kardeş kavgası" olmadan darbe yapılamıyor. Kardeş kavgası yoksa? İşte o zaman icat ediliyor.
AK Parti iddianamesi ile Ergenekon soruşturması arasındaki ilişkiyi "rövanş" mantığı dışında yeniden kurmak lâzım. AK Parti'ye oy verenler öfkeli, bir haksızlıkla karşı karşıya olduklarını düşünüyorlar. AK Parti'ye karşı olanlar ise haklılıklarının kanıtlandığını iddia ediyorlar. Bu iki bakıştan ne çıkar? Kavga değil mi?
Her şeyin kırılgan hale geldiği, herkesin birbirinden çekindiği bir ortama sürüklendik. Henüz ortada "kardeş kavgası" yok. Ergenekon soruşturmasının deşifre ettiği "darbe ortamı hazırlamak" programının "kardeş kavgası"ndan ibaret olduğunu unutmayalım.
O zaman demokratik-hukuk devletinin çatısı altında, bugününden ve yarınından emin yaşamak; ve gözü dönmüş dikta heveslilerine fırsat vermemek isteyenlerin ortak paydası "kardeşlik" olmalı.
Bugün hepimizin görevi: Huzuru, güveni ve kardeşliği her hal ve şartta korumak.