KALPLERİMİZLE SİYASET YAPACAĞIZ…

MEHMET BAL

 

Çarpan gönüllere her dem vurdukça yeniden şahlanışın anahtarına kılavuz olurcasına diyerek adını koyduğumuz başlığa  bismillah diyerek başlayalım.
 

Kirlenen ellerden çok, kirlenmiş pas tutmuş zihinlerin berraklığa kavuşması en zoru olsa gerek... Mevcut sistemin nizamsızlığı her kavramın üzerini sarmış olsa bile bunu düzeltmek düzeltebilmek, insan-ı kâmil olan ellerde mümkün olacaktır.

 

Aynı şekilde siyaset içinde bunu söyleyebiliriz, her ne kadar şahsi çıkarları için milli vicdanı, manevi ruhu ayaklar altına olanlar olsa da, her ne kadar işin ciddiyetini ve asaletini kavramayıp siyaset kelimesinin Türk literatündeki varlığından bir haber olanlar olsa da, elbet bunu bu işi düzeltmek bu kavramları uygunluğuna göre ikame etmek bu işi kalbiyle yapanlara kalacaktır.


Sözlerimi biraz daha kitabın ortasından anlatmaya çalışırsam, günlük yaşamımızda konuştuğumuz dilden, iş hayatında kullandığımız dilimizin üslubu gibi kendi dilimiz içinde duruma göre söylem ve üslup farklılıkları var, bunların birisi de politikacıların, diplomatların, kısaca devletin tüm bürokrasisin konuştuğu “siyasi dil”. 
 

Bu dil şu an öyle bir halde aldı ki hangi izahıyla açıklasak sinemize bir utanç vesikası düşecek. “Eleştirmek” kelimesinin tanımının ne olduğundan uzaklaşıp, ne olmadığının üzerine tanım yaratacak hale geldik. Oysaki tenkit ve teyit beraber var oldukça birbirini güzelleştirir. Eğer Tenkit, teyit’in üzerine gölge düşürürse işte o zaman yaşadığımız sorunlar daha da çıkılmaz bir hal alıyor ve almaya da devam ediyor. Bir insanın bir insanı eleştirmekten kavrayacağı tutum, eğer yaptığı işi tenkit etmekse eyvallah, ama mevzu yaptığı işi aile-karakter ve ağza alınmayacak hakaretler ölçüsüne “bel altı” şeklinde gelirse bu kez eleştirdiğimiz kişinin eline aynı şekilde koz geçtiğinde bizi tekrar vuracağı gerçeğidir. Yani meselemizi bir rövanş meselesi mücadelesi haline dönüştürmeyeceğiz, ülkemizi de “rövanş cumhuriyeti” haline getirmeyeceğiz. Dinin siyasi dile yansıdığı, siyasetin din üzerinde bir aracı şeklinde konuşulmayacağı bir üslup, hayret ve hasretle beklediğimiz bir gerçektir.

Bu konuda  insanlara tavsiyem şudur, birbirinizi sevin tüm farklı görüşleri rağmen birbirinizi dinleyin, kırmızı çizgilerinizi aşmadığı sürece makul eleştirilerinizi haykırın, memlekete, hayata dair nasıl fayda güderiz düsturunuz eksik etmeyeceğiniz yavan azığınız olsun.

 

Bu minvalde son olarak şunları söylemek istiyorum, eğer siz gibi düşünmeyen insanları ikna edip kendi doğru bildiğiniz hattın alanına çekmek istiyorsanız bu işi kalbinizle yapmanız gerek, nitekim peygamber efendimizin hayatından bir kesitle bu durumu şöyle özetleyebiliriz.

Mekke’den Medine’ye Hicret ettiğinde Medine topraklarındaki insanlarla yaptığı ilk iş onlarla bir anlaşma (Medine Sözleşmesi) sağlayıp bir düzen içinde yaşamayı ve İslamiyet’i bu koşullarda yaymayı amaç ve gaye edinmişti. Gittiği yeri toprak parçası olarak fethetmekten önce insanların gönlünün fethinin gerçekleştirmeyi her şeyden önce tutmuştur. Daha sonra düşmanlarının bile gönlünü kazanmış, düşmanlarının bile daha sonra onun aleyhinde kötü söz söyleyemeyeceği bir hal almıştır.
O halde, yazımızın asıl mevzusuna gelirsek, insanları kalbinizle fethedin,  çarpan kan damarlarına yüreğinizle dokunun bir kan da siz olun. Fethedilecek her gönül geleceğe bakacağımız bir umut nişanesidir bunu unutmadan yaşayalım. Toplumun alışılagelmiş kalıp ve düşüncelerden sıyrılıp farklılıkları zenginleştirmenin yolunu bulan bir kişiliği kavrayalım.

Hayatınıza ve topluma yön vermeyi hedeflerken içi boş mesnetsiz düşüncelerle değil, özelliklede bunu yaparken, almış olduğumuz örf anane ve gelenek ekseriyetinde karakterimize ilmek ilmek işleyin. Millet olma unsurlarımızdan kudret alarak adımlarınızı sağlam ve kararlı atın. Kısaca akademiden, sivil hayata özellikle siyasette ve bürokraside bunu yaptığımız her vakit daha yaşanılabilir bir ülke olacağız...

Unutmayalım;

Teyit etmek bir şereftir, fakat teyit ederken ahlaksız olmak başka bir şerefsizliktir.

 

Selam ve muhabbetle…