Gün yavaş yavaş karartıyor yüzünü. Güneş uykuya dalmak üzere. Ve gece bütün yorgunlukları alacak üzerimizden. Yorgunluk dedim de, herkes bir dinlenme çabasında yazın gelişiyle. Tatil hazırlıkları, sahil planları peki nedir tatil? Herkesten ve her şeyden kaçış mı?
Yorulduğumuzu hissederiz bazen, kuytu köşelere, yalnız diyarlara salmak isteriz ruhumuzu ve bedenimizi. Bu kaçış bazen işten, bazen eşten, bazen de dosttandır ama aslında en çok kendimizdendir Uzak yüzlerde, sahte gülücüklere saklanma vaktidir tatil zamanı. Oysa içimizde taa derinlerimizde, kalbimizin kilitli bir odasına kapatmışızdır sıkıntılarımızı, kederlerimizi Nereye gidersek gidelim, kalbimizin o odası kilitlide olsa yinede yanı başımızdadır. Dedim ya; bu kaçış en çok kendimizden diye...
Taşıyamayacağımızı zannederiz bazen, içimizdeki o ağır yükü. Bazen alıp başımızı gitmek isteriz bir dağ başına, avazın çıktığınca bağırmak, göz yaşını kimseden saklamadan, Allah ne verdiyse deyip haykıra haykıra ağlamak. Oysa utanılacak bir şey değildir ağlamak, yüreğinin pınarı gözlere taşmışsa eğer. İşte o anda iki yol belirir önümüzde; ya bu dünyanın ağır yükünü sırtlanacaksın. Yada bu dünya sizi kendi kurallarıyla toprakları üzerinde taşıyacak.
Ölüp gitmek isteriz bazen, bu dünyada bulamadığımız mutluluğu ötelerde bulmak isteriz. Rahmeti Sonsuza, her şeyi bilene, affedicilerin en büyüğüne, halimizin ayan olduğu tek dosta ısmarlarız bütün dualarımızı. Dua bir ferahlama değil midir oysa, bir ümit kapısı.
Çare olacak diye ümit ediyorsak, yada bahane ne olursa olsun ister kaçış deyin, ister saklanma, isterseniz tatil. Gittiğiniz yere kalbinizin kilitli odasının anahtarını bir daha bulmamak üzere bırakıp gelmeyi unutmayın... Kim bilir beklide Rahmeti sonsuz o odaya geceden sonra bir güneş doğuracaktır. İşte o zaman gerçek bir tatili yaşarız içimizin sahilinde.