İSTİKAMETİN SONU SELAMET

NEVZAT LALELİ

            İstikamet konusunu açıklarken üç ayrı istikamete giden üç gemi örneğini verdim. Bunlardan ilkinin Medine gittiğini, ikincisinin Moskova’ya gittiğini üçüncü geminin ise birinci gemiye benzediğini ancak bu geminin Washington veya Bürüksel’e gittiğini belirttim.

            Aslında Kur’anı kerimin Fatiha suresinde Cenab-ı Hakkın bizlere bu üç yolu da ayrı ayrı belirttiğini söylemeliyim. Allah (c.c) bu yolları tarif ederken o yol üzerinde giden insanların inanç ve amellerine tarif etmektedir. İlk yol, “İhtinassıratal müsteğiym – Bizi doğru yola ilet” diye dua ettiğimiz yoldur. “Sıratallezine en amte alehim – O yol ki kendilerine in’am ve ihsan ettiklerinin (Peygamberlerin, Sıddıkların, Âlimlerin…) yoluna…

            İkinci yol, “Gayril magdubi aleyhim - gazâba uğrayanların yolu ve üçüncü yol ise “Veleddalin – sapkınların yolu değil…” âmin, diye dua etmekteyiz.

            Âlimlerimiz, gazaba uğrayanların Yahudiler olduğunu söylemişlerdir. Bu yol eskilerin İslam dışında ki bir şeyi tarif ederken İsrailiyat dedikleri yol… Sapkınlar olarak da Hazret-i İsa’nın onlara teklif ve davet ettiği tek Allah’ı bırakıp da “teslis – üç ilah (Allah, Allah’ın oğlu İsa ve Ruhul küdüs - Cebrail)” yoluna girdiklerinden, onlar Allah katında sapkınlar olarak nitelendirilmiştir, demişlerdir.

            ÜÇ ŞEHİR ÜÇ ZİHNİYET

            Zamanımızdan nüfusları milyonların üzerinde yüzlerce şehir vardır. Ancak bunlar içinden sembol olarak üç şehri ele aldık. Bunlardan biri de kendi içinde iki şehir olarak belirtilmiştir. Bu şehirler, Medine, Moskova ve Washington ile Bürüksel’dir.

            Medine, sevgili Peygamberimizin hicret ederek geldiği ve orada İslam’ın tam ve kâmil manada yaşandığı bir şehirdir. Peygamberimiz orada “Adil bir düzen” kurarak ilk insan hakları beyannamesini yayınlamış, Müslümanlar, Yahudiler ve Müşriklerin huzur ve mutluluk içinde yaşamaları sağlamıştır. Zamanla devletin sınırları genişlemiş ve yeni topraklarla birlikte Mecusiler, Putperestler, Güneşe tapanlar, Hindular gibi din mensupları da yine huzur ve mutluluk içinde yaşamışlardır. Zira İslam da “dinde zorlama yoktur” ayetince hiçbir din sahibinin İslam’a girmesi için zorlanmamış, her kes gönül rızası ile isterse İslam’a geçmiştir.

            Peygamberimizin 130 bin Sahabeye irat ettiği Veda hutbesinden de görüleceği gibi ekonomiden faiz kaldırılmış yerine sadaka ve zekât konmuştur. Irkçılık yasaklanmış, kan davaları kaldırılmış, kadınların da hakları olduğu ve bu hakların korunduğu açıklanmıştır. Başkalarının hakkını çalan hırsızlık ve dolandırıcılık, insan haysiyetine yakışmayan ve kadını bir zevk alet haline getiren zina, akılları gideren içki, malların haksız yere el değiştirdiği kumar gibi alışkanlar kaldırılmıştır. Ahlak da, ilim de, hukukta devrimler yapılmış, insanların itibarı, güç üzerinden değil başkalarının haklarını gözetmede üstünlük kazanmıştır.

            Bu gün de insanların zorbaların kölesi olmaması için adil bir düzenin kurulması gerekmektedir. İşte Medine böyle bir düzenin sembolü olarak kullanılmıştır.

            BATIL DÜZENLERİN ŞEHİRLERİ

            Moskova, fikir bazında Sosyalizm diye anlatılan, uygulamada ise Komünizm olarak karşımıza çıkan insanların devlete köle edildiği bir sistemin merkezidir. Eşitlik adı altında bütün insanların aynı kalıba sokulmaya çalışıldığı bu sistem zulümden başka bir şey getirmemiş, nitekim bir müddet sonra da yıkılmıştır.

            Komünizmin kurucusu “das kapitalin kitabını” yazarı Karl Marks’tır. Ve işin en önemli tarafı Karl Marks’ın bir Yahudi olmasıdır. Lenin, Troçki gibi uygulayıcılar ise ya Yahudi veya Masondurlar. İstikametini bu şehre gitmek için belirleyenler sonunda kendilerini de bunlara güvenen insanları da felakete sürüklemiş veya sürükleyeceklerdir.

            Üçüncü gemiye ve bunun istikametinin hedefleri olan Washington ve Brüksel’e… Bildiğiniz gibi Washington ABD’nin baş şehridir. Washington da Wolk street denen caddede bulunan bütün bankerler Yahudi’dir ve bunlar bugün ABD’nin idaresine hâkimdirler. Bunlar sonsuz para ile çalışırlar. ABD de değişik kesimlere hitap eden bütün medya bu adamların kontrolü altındadır. ABD medyası, hangi insanın ABD başkanı olacağını baştan tespit ederek destekler ve o insan ABD başkanı olur. Bu gün Trumb da aynı kategoriye dâhildir. Trumb’un seçildikten sonra verdiği ilk beyanat; “İsrail’in dostu bizim de dostumuz, İsrail’in düşmanı bizim de düşmanımızdır” diyerek çizgisini dünya kamuoyuna deklere etmiştir.

            ABD aşırı kar ve faizin serbestçe yapıldığı, vergilerin kardan alınarak bütün halkın üzerine bindirildiği, içkinin, kumarın, zinanın her türlü ahlaksızlık serbest olduğu bir ülkedir. Bu sisteme fikir planında Liberalizm uygulama da ise Kapitalizm denmektedir.

            Kapitalizm, insanlar bir takım güçlü insanların kölesi yapmakta bütün bir toplum sonuçta bu güçlü insanları kölesi olmaktadır. Atalarımız kapitalizmi tarif ederlerken; “Biri yer biri bakar, kıyamet bundan kopar” diyerek Kapitalizm’in sonunun da Komünizm gibi olacağını belirtmişlerdir.

            Kapitalizmin kurucuları Adam Shmit, Keynils, Durkaym, Fruid, Darvin hep Yahudi’dirler. Bunlar faizci bir sistem kurarak bütün dünyayı sömürmek istemişler ancak önce karşılarına Katoliklik çıkmıştır. Bunu aşmak isteyen Siyonistler Protestanlık diye bir mezhep kurmuşlar, bununla faizi serbest hale getirmişlerdir. Bununla da yetinmeyen bu Siyonist bu defa Evangelizm diye bir mezhep daha kurmuşlar ve bu mezhebi ellerindeki medya ile geliştirerek bunun kiliselerini, okullarını, papaz yetiştirme kiliselerini kurmuşlardır. Bu gün bunların ABD’de 90 milyon taraftarı olduğu söylenmektedir. ABD’ye başkan olacak her insanın ancak bu mezhep içinden çıktığını söylersek Washington’un nasıl bir yer olduğu daha iyi belirtmiş oluruz.

            Bürüksel ise ABD’nin dünyaya hâkim olma çalışmaları yanı sıra “Biz de varız” diye Avrupalıların kurdukları AB (Avrupa Birliği) nin baş şehri olmasıdır. Ancak sistem olarak Brüksel de ahlaksız ve sömürücü Kapitalizmin pençesi altındadır. Burada da sömürülen ve ezilen insanlarla, onları sömüren patronlar bulunmaktadır.

            Aklı başında dünya mutluluğu ve ahiret mutluluğu isteyen bir insan, ancak adil düzenin kurulup yaşandığı, Medine’ye gitmek ister ve oraya gidecek gemiye biner.