İSRAF HARAMDIR

ŞEVKET TANDOĞAN

          Sahibi olduğumuz bütün imkân ve nimetlerin hepsi bize birer emanettir. Hayat, sağlık ve afiyetten tutun, içilen bir yudum suya varıncaya kadar istifade ettiğimiz her şey buna dâhildir. Yüce rabbimizin emanet olarak bahşetmiş olduğu bu dünya nimetlerinin tümü bizleri imtihan içindir.

          Şu halde dünya nimetlerinden yararlanırken eldekinin kıymet ve değerini bilerek korumak, orta yollu hareket etmek ve israfa kaçmamak gerekir. Her hangi bir şeyde aşırı gitmek, yaşamada ve harcamada ölçüsüz davranmak, saçıp savurmak, suda-enerjide, yiyip içmede dengeyi kaçırmak suretiyle israfa dalmak haramdır.

          Yeni tabiriyle savurganlık dediğimiz israf konusu, fert ve millet olarak hatta devlet olarak çok dikkat edilmesi ve üzerinde tedbirler alınması gereken acil bir problemdir. Ferdin bunalımına, Ailenin yıkımına ve devletin çöküşüne kadar götürebilecek bu vahim tehlikede uçurumun taa kenarına geldiğimizi söyleyebiliriz.

          Bugün sistem o hale gelmiş ki, hak etmeyi düşünmeden sadece İSTEYEN insanlar yetiştiriliyor. Hep de isteklerini kamçılıyor, üretmeden tüketmeye bakılıyor, israfa kışkırtılıyor, çalışmadan hazır yiyen toplum haline dönüşüyor, “çalış kazan vergi ver topluma yararlı ol” denilince feryadı basıyor, kötü örnekler sıralıyor, kimsenin kılı kımıldamıyor.

          Maddî varlığın şımarttığı savurgan haramzadeler, makamında emrindekilere tepeden bakan mağrurlar, yarını düşünmeden elindekini hoyratça harcayan dengesizler, tüketim müptelası maymun iştahlı müsrifler, borç ve kredilerle geleceğini ipotek altına almış akılsızlar ve daha bir sürü lüks tüketim manyağı türediler hepsi birden müsrif takımı şeytanların kardeşleridirler.

          Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur: "Şüphe yok ki, saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür." (İsra-27) Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) de "Kim iktisat ederse Allah onu zengin yapar, kim de saçar savurursa (israf ederse) Allah onu fakir kılar." buyurmuştur.

          Elindeki yepyeni tüplü televizyonu atıyor, plazma vs.yeni trend ürün alıyor, otomatik çamaşır, bulaşık vb. makinelerini atıp son model makine almaya bakıyor, otomobilin daha yeni ve lüksünü istiyor, sezonla birlikte hemen kıyafet yeniliyor, tabiatıyla ev yarışıdır konforlu, güvenlikli ultra lüks daireler bulunan yüksek siteler ve dizi dizi insandan çok otomobiller ortalığı doldurmuş durumda.

          Konumunu umursamıyor, yapması gerekeni yapamıyor, sorumluluklarını rafa kaldırmış, sınırlarını çiğneyip geçmiş, işini yapmıyor el altından başka kirli işler tutuyor, bir taraftan da yönetenlere sövüp sayıyor, sıkıntılardan bahsediyor. Be müsrif nankör adam! sen ne yaptın da ne istiyorsun?

          İşini savsaklayan çalışan, öğrencisini tam kıvamında eğitemeyen hoca, emrindekileri şefkatle kucaklayamayan yönetici, adalet terazisi şaşan yargıç, cemaatiyle sıcak alaka kuramayan din görevlisi ve nihayet abdest alırken suyu ölçüsüz fazla kullanan cemaat hepsi birden bu israf zincirinin halkalarıdır.

          Sağd-bin Ebi Vakkas'ın abdest alırken suyu fazla kullandığını gören peygamberimiz (s.a.v.); "Ey Sağd,bu ne israftır?" buyurdu. O da; "Abdestte israf varmıdır?" dedi. Resûlullah (s.a.v.); "Evet akan bir nehirden olsa bile." buyurdu.

          Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, hayatımızın her safhası bütün adımlarımız denge ve iktisad çerçevesinde olmak zorundadır. Sofraya düşen ekmek kırıntılarını atmak, artan yemekleri dökmek, su,elektrik,gaz vs. lüzumsuz yere harcamak, giysileri gereği gibi değerlendirmemek bir gün bize hesap sorulmasına neden olacaktır.

          Rehberimiz, örnek insan Hz.Peygamberimizden bir anekdotla konumuzu tamamlayalım: Resûlullah (s.a.v.) Hz.Ebu Bekir ve Ömer ile birlikte Ebû Eyyûb Ensârî Hazretlerinin evine gittiler. Hanımı onları kapıda karşılarken Ebû Eyyûb da çıkageldi ve hemen bir hurma dalı kesti. Peygamberimiz ona "Bunu niye kestin, meyvesini koparsaydın ya!" buyurdu. O da "Ya Resûlallah! hurmanın hem koruğundan,hem tazesinden, hem de olgunundan yemenizi arzu ettiğim için." dedi ve hemen bir de oğlak kesti. Yemek hazırlanınca Resûlullah oğlaktan biraz aldı ve onu bir yufkaya sarıp, "Ya Eba Eyyûb! Bunu kızım Fatıma'ya yetiştir, zira o günlerden beri böylesini tatmadı." buyurdu. Ebu Eyyûb da onu hemen Fatıma'ya (r.anha) yetiştirdi

          Yemek sonunda Hz.Peygamberimiz nimetlere bakarak; "Ekmek, et, olgun, koruk ve taze hurma." buyurdu, mübarek gözleri yaşardı. "Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, işte bu, sorulacağımız nimetlerdir." buyurarak (Tekasür-8.) ayeti okudu. Meâlen:"Sonra,yemin olsun o gün o nimetlerden sorulacaksınız." Oradakilere üzüntü basmıştı. Devamla buyurdu ki; "Böyle nimetlere kavuşup da el sürdüğünüz vakit BİSMİLLAH deyin, doyduğunuzda da ELHAMDÜLİLLAH... deyin o zaman o rızıktan süal olunmaz."

          Görülüyor ki, imkan ve nimetleri verenin Allah olduğu bilincini taşımak suretiyle israftan kaçınmalı, hamd ve şükrü elden ve dilden düşürmemelidir.