İSLAM MEDENİYETİ Tez Mi Antitez Mi Sentez Mi?

Şazeli ÇÜGEN
 

İSLAM Kendi öz dinamikleri ile kendi kendini sürekli olarak muhafaza ederek yenileyip geliştirebilecek evrensel bir dinamizme sahiptir. İSLAM bir doktrin olarak dünya görüşü ile insan ve hayat görüşü ile orijinaldir fıtridir beşeri değildir taklidi değildir tepkisel değildir.

İSLAM ne maddeci ne ruhçu ne panteist ve ne de batıni herhangi bir “beşeri öğreti değildir”. İSLAM bu temel özelliği ile muasır medeniyetlerden kendini, sınırlarını tayin ederek ayrı tutar.

İSLAM insanlığın ilahi hitapla buluştuğundan buyana Allah’ın seçip insanlığa bahşettiği tevhidi muvahhit SELİM bir dindir.

13.yüzyıl itibariyle doruk noktasına ulaşan İSLAM medeniyeti bu tarih itibariyle hem dış KUVVETLERİN müdahalesine uğramış hem kendi bölgesel ve iç İKTİDAR mücadeleleri içinde kalmıştır. Bu HAL hem içine kapanarak kendi kendini tekrar eden fıkhi yapılanmalar ile içtihat kapılarını kapatmış hem aynı zaman dilimleri içinde içine kapalı sufi bir alana çekilmiş ve hem de yapılan bunca tazyiklere karşı bir meydan okumalarda bulunmayı da sürdüre gelmiştir.

ÜSTELİK günümüzün hakim BATI medeniyetinin oluşumunu İSLAM medeniyetinin mayalamış ve de tetiklemiş olması da İSLAM medeniyetinin bir TEZ olduğunun bir antitez ya da sentez olmadığının medeniyet ölçeğindeki en tarihi delilini teşkil etmektedir.

Yedinci yüzyıl itibariyle Abbasiler döneminde Bağdat ta kurulan ve Dicle nehri boyunca yayılmış olan İSLAM medreselerinin ve de “mütercim okullarının” antik çağın ve kadim medeniyetlerin çağa ulaşan tüm eserlerini önce Arapça diline çevirmişlerdi.

Sonrasında İSLAM medeniyeti bu eserleri kendi öz öğretisi ekseninde sadece yorumlamıştır. Bu kadim kültürlere göre bir medeniyet inşa etmemiştir. İSLAM öğretisi ile “yorumlanmış bu kadim eserlerle birlikte İSLAM medeniyetinin öz öğretisi ve tüm kültür ürünleri” Endülüs İslam medeniyeti aracılığı ile sekiz asır süren Endülüs İslam uygarlığı sayesinde ortaçağda karanlık devirler yaşayan kara Avrupa kıtasına kendi Latin dillerine tercüme edilerek Batı nın Rönesans’ını tetiklemiş ve Batı medeniyetini temellendirmiştir.

13 yüzyıl sonu itibariyle kadim kültür ve medeniyetlerin yatağında zirveye ulaşan ve tüm kültür ve medeniyetleri temelden etkileyen İSLAM medeniyeti, ilahi bir TEZ olarak tüm kültür ve medeniyetleri hem etkilemiş ve hem de o kültür ve medeniyet ürünlerini yorumlayarak daha sonraki zaman dilimlerine aktarım görevi de yapmıştır.

İSLAM medeniyetinin kendi gelişim süreçlerini öz olarak ifade etmek istediğimizde:

 Özetle iki TAKLİT çağı yaşamış ve de iki KUVVET tazyiki altında kalmıştır. Taklit çağlarının kuvvet tatbiki ile ilişkisi olduğu gibi kuvvet tazyiklerinin de bir içe kapanma ve kabuk bağlama dediğimiz taklit çağları yaşaması ile ilgisi elbette ki var olagelmiştir.

 Moğolların ve haçlıların dışardan kuvvet tazyikleri birinci dönemi teşkil ederken ikinci dönem kuvvet tatbiki BATI nın sömürgeleştirme yaptığı dönemlerdir. Bu iki dönem kuvvet tazyiki altında kalan İSLAM medeniyet coğrafyalarında bire bir aynı tepkiler yaşanmamış ve aynı neticeler de hasıl olmamıştır.

Kısaca hem Emevviler ve Abbasîler dönemlerinde hem Karahanlı Gazneli İlhanlı Memluk Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde ve hem de Endülüs emevvi dönemlerinde içerden iç iktidar mücadeleleri ile dışardan bölgesel müdahaleler sürekli olarak yaşanagelmiştir.

Bu mücadele ve müdahaleler hem içe kapanmaların hem taklit çağlarının ve hem de meydan okumaların kendi iç dinamiklerini oluşturmuştur.

Netice olarak

 İlkin dış tehditler ve de sömürge dönemlerinde İSLAM toplumları sürekli bir tepkisellik ile bir ANTİ TEZ konumunda kalmışlar ve yer yer zaman zaman da TAKLİT süreçlerini de yaşamışlardır.

 İkinci tespit dış tehditler ve de sömürge dönemlerinde bir meydan okuma yapamadıkları için ve de uzlaşmacı bir tutum içine girdikleri süreçlerde de SENTEZCİ bir konumda kalmışlardır.

Üçüncü olarak da İSLAM tüm zamanlarında nerede ne zaman büyüme gelişme ve kurucu İNŞA dönemleri süreçlerine girdiklerinde ise daima TEZ olduğunu ve TEZ olarak meydan okuyabildiğini çok rahatlıkla görebilmekteyiz.

Bu temel tespitlerden sonra

 İSLAMIN tek ve biricik ilahi TEZ olduğu hakikatini, İslam toplumlarının zaman mekân ve sosyolojik ilişkileri ekseninde yaşadıkları kendi beşeri dinamiklerinin oluşturduğu geçici ve arızı sebepler ve pratikler, bu GERÇEKLİĞİ hiçbir zaman örtemeyecektir ve de gölgede bırakıp yok hükmünde bırakamayacaktır.

Bu nedenledir ki BATI dünyası

 Sürekli olarak İSLAMIN “ilahi bir TEZ” olduğu hakikatini örterek ve gizleyerek ya SENTEZ olmaya zorlamış ve dejenere etmeyi amaçlamış “ılımlı İSLAM” ve “diyalog” projeleri gibi ya da ANTİ TEZ konumuna indirgeyerek düşman ilan ede gelmiştir. Günümüzde yaşadığımız İSLAMOFOBYA siyaseti ve de İslam coğrafyalarının sokaklarını TERÖRİZE ederek ve toplumların hayat düzenlerini bozarak İSLAMIN terör ile eşdeğer gösterilmesi de bu politikanın sürdürüldüğünün tarihi delilidir.

Tarihte ve günümüzde İslam toplumları olarak yaşayageldiğimiz olayların künhünü bu kısa analitik tespitlerle geçmiş muasır medeniyetlerin fotoğraflarında yerini de tayin etmiş olmaktayız.

Şimdi maksadımız şudur ki

MEDENİYET iddiası olan her gelişme ve büyüme hareketi, kendini kendi öz değerler sistemi ile temellendirerek ve sürekli olarak kuvvetlerin tasarruf prensibi ile hareket ederek ve de muasır medeniyetlerin gücü ile de test ederek yoluna devam edecektir. Çünkü eninde sonunda muasır medeniyetin hayat alanlarına girecek sınırlarına dayanacak ve muhakkak olarak bir meydan savaşı hesaplaşması ile karşı karşıya gelecektir.

İSLAM coğrafyalarındaki tüm Müslüman toplulukların

 İnanç kültür bilgi ahlak gibi DEĞERLER sistemini, ekonomi siyaset eğitim sağlık sanat spor gibi hayat tarzı ve HAYAT standartlarını, bilgi teknoloji ve sermaye gibi GÜÇ parametrelerini, gelişme büyüme gibi bir canlanış hikâyelerini ya da geri kalış öykülerini kısaca tüm problemlerini tüm zafer ya da mağlubiyetlerini bir MEDENİYET ÖLÇEĞİNDE ele alıp değerlendirmek durumundayız. Aksine yapılmış olan tüm küçük ölçekli ve temelsiz değerlendirmeler geçici bir aldatıcı öykünmeden başka bir anlam ifade etmeyecektir.

 Böylesi bütüncü bir bakış açısı ve sağlıklı temellendirme, tüm İSLAM dünyasının birliğinin bütünlüğünün gelişme ve büyümesinin de temel dayanağı mayası ve de mikyası olacaktır. Aynı zamanda taklitçilik inkarcılık ve aşağılık kompleksi ile ezilmişlik ve öz güvensizlik hastalıklarından kurtuluş reçetesi olacak, güven ve öz güven sağlayacaktır.

Bu nedenle üçüncü bin yılın başında yaşayan İSLAM toplulukları olarak İSLAMIN yeniden ilahi bir TEZ olduğu hakikatinin farkındalığını ortaya koyarak bir canlanma İNŞA süreçlerine girdiğimizin yürek fikir üretim ve de doğum sancıları çekmekte olduğumuz süreçlerine dikkat çekmek istiyoruz.

Bu gelişme büyüme canlanma olan İNŞA süreçlerini fıtratımıza kendimize inancımıza dünya görüşümüze yabancılaşmadan, yaşadığımız dünya gerçekliklerini çok iyi görerek kendimize gelerek aslımıza dönerek anlamak üretmek ve de yeni bir hayat tarzı ortaya koyabilmek amacı ile yapmaktayız.

 Bu SÜREÇLERE çok şuurlu çok bilinçli çok iradeli çok kararlı bir yeniden gelişme büyüme İNŞA süreçleridir ki topyekûn BEŞERİ sermaye ile ve sosyo ekonomik ve sosyo kültürel beşeri GÜCÜN parametreleri ile yeniden MEYDAN okumadır diyebilmekteyiz.

Burada daha spesifik bir konuya değinmemiz bir zorunluluk teşkil etmektedir.

 Asıl olarak İSLAMIN temel bir TEZ olduğu hakikatinin asli dinamiğinin, öğretisinin ilahi METNİ olan KUR’AN I kendi “sistematiği” içinde okunup anlaşılıp kavranması ve hayatın pratikleri içinde karşılığını da Müslüman toplumlar olarak bulabilmesidir.

İslam toplumlarında adeta bir moda haline gelen “MEAL furyası”

 BİZLERE ilahi bir TEZ olan dini öğretinin temel metni ve pratiği olan “VAHYİN ve RİSALETİN” nasıl okunması nasıl anlaşılması nasıl yaşanılması hayatın pratikleri içinde beşeri karşılıklarının nasıl ortaya konulması alanlarında çok daha sorumlu çok daha hassas ve çok daha dikkatli davranmak zorunluluğunu ve sorumluluğumuzu ortaya koymaktadır.

Öylesine bir ÇALIŞMA yapılmalıdır ki artık bu MEAL furyası anaforundan kurtulma zamanı geldi diye düşünmektyiz.

 Tüm inananlar ve tüm insanlar “esbab ı nüzul” nüzul esası üzere “VAHYİN orijinal anlaşılır hitabı” ile karşı karşıya kalsınlar.

 Hiç yorum katmadan ve parantez açmadan ve beşeri yorum getirmeden Vahyi İlahinin hitabı ile kalplerini gönüllerini doya doya doldursunlar akıllarını zihinlerini aydınlatsınlar hayatlarını ve düzenlerini de yeniden tanzim etsinler MEDENİYETLERİNİ DE sağlıklı inşa edebilsinler.

 RİSALETİN örnekliğini de yeniden ZANNİ ve RİVAYET kültüründen ayıklayıp selekte ederek ve YAKİN bilgi sistemleri ile donatarak yeni bir İslam hayat tarzı ile İslam medeniyetini de yeniden temellendirmiş olsunlar istiyoruz.

İşte İSLAM IN fıtratın ve insanlığın temel ilahi TEZİ olduğu hakikatini bir kez daha bu tecdit ihya ve İNŞA süreçlerinde İslam toplulukları olarak ap açık olarak ortaya koymuş olabilelim.

Şimdi maksat hasıl olmuş kanaatinde olarak

 Kendimizi ve hayat tarzlarımızı maddeci ruhçu batıni ve de mezhepçi BEŞERİ öğretilerden azade kılarak “aslı hu nesli hu” nesillerin sorumluluğu ile arı duru biçimde VAHİY ve RİSALET ekseninde yeniden gözden geçirme zamanıdır diyoruz.

Vahyi ilahi: “ey iman edenler” diyerek ilmen yakin aynel yakin ve Hakkel yakın METODU ile “esbab ı nüzul sistematiği” içinde bizlere hitap etmektedir.

Ancak MEDENİYET İDDİAMIZIN diğer alanlarındaki gelişme büyüme parametrelerini ıskalamadan geliniz bu İlahi HİTAB'A bu yöntem ile kulak verilim.

Vesselam.

Şazeli Çügen