Işığa az kaldı!

Tarık Sezai Karatepe

Işığa az kaldı!

 

Hava bakır rengindeydi, bir o kadar da kasvetli. Tan yeri ağarmadan piyadeler sardı etrafı. Köşe başları tutulmuştu. ‘Sokağa çıkma yasağı’ vardı. Emir kesindi: Sokağa çıkma!

Siyah beyaz ekranda ‘beşi bir yerde’ hazır, ortadakinin elinde ‘önceden hazırlanmış’ metin. Sokağa çıkarak da önlenebilecek bir şeydi, millet kavgası(!) Durumdan vazife çıkmıştı, bir kere!

Evlerden adamlar alındı, eleri kelepçeli. Bazıları son kez baktılar; kerpiç duvarlara, toprak damlara. Diyarbakır, Mamak, Metris… Kolhezlere dönmüştü, esir kampıydı uzaktan.

Elbet bir öncesi vardı bunun. Sorun çetrefilliydi; içi beni, dışı seni yakardı. Sağcılar Nato’cu, solcular Varşovacı. Bir de statükonun rahatını kaçıran 3. Yol.

Çin’e karşı abd’ci kuşakta nato vardı. Kore’de hangi davanın gazisiydi(?) Varşova, paletlerde ezilen on binlere inat sscb’ci.

3. Yol, önce inananları, sonra tüm insanlığı kurtaracak bir adil nizam için yola çıkmıştı. Yol uzun, bir o kadar da meşakkatli. Ama olsun, kukla olmamak, O’na kullukla mümkündü.

Cunta, Kudüs için yollara dökülen Anadolu’yu hiç sevmedi. “Ayasofya açılsın, zincirler kırılsın!” uykusunu kaçırdı, İttihat artığı lejyonların…

‘Kötülük’ evrenseldi. Ve Şeytan vardı. Ancak günahların mazereti İblis değildi. Çünkü bir gücü yoktu, esasen.

Dünya bir kez daha anladı:

Guatemala’da uyuşturucu pazarlayanla, Türkiye’de işsizliği artıran… Irak’ı İran ateşiyle tutuşturanla, Afgan’a Rus’u musallat eden… Urfa’da İbo’yu cilalatıp parlatanla, Ceksın’ı dünya starı yapan…

Karaköy’ü Manukyan’a peşkeş çekenle, Beyrut’u namus pazarına çeviren… Şili’yi Pinoşe’ye çiğnetenle, Ankara’yı acıyla inleten…

Sabra Şatilla’yı Şaron’un nefesine terk edenle, Darfur’u insan avına benzeten… Brezilya’da ‘fiyatlar düşmesin’ diye ölü balıkları okyanusa salanla, Antalya’da denizi domates kırmızısına boyayan…

İskenderun Deniz İkmal’i nişanlayanla, Mavi Marmara’yı Akdeniz’de durduran…

İşin içinden çıkamadın mı? Kolay değil, 40 senelik yargıları değiştirmek! 50 senelik yargıçlar değişmiyor, çünkü!

Yapılan yanına kar kalmazmış, kimsenin. Bak, Şaron’a! Şimdi o, fişe bağlı bir ceset.  Her an gidip geliyor, halisünasyonlar. Ben Guryon’la başlamıştı, vampirin hayatı. Moşe Dayan’la, tek gözlü korsan Begin’le sürdü, katilin serüveni.

Ama şimdi, çığlıklar gitmiyor zihninden. Ürdün’e sürülen evsiz barksızların ah’ı yakasını bırakmıyor. “Necis ayaklarıyla basmasın!” diye Aksa toprağına can veren, kan döken ‘on beşinde genç  yiğitler’in son nefeslerini ensesinde hissediyor. Yakıyor azap, daha dünyadayken…

 

Cunta 60’da oğuldu, 80’de dede. Bugün ayıpları bir bir ortada… Diyarbakır’da askıya çekilen, Allah’ın her günü inkarla yüzleşen adam, yetişmişse eceli, kodesten mezara… Yok, yetmişse ömrü, o da acısını mazlumlardan çıkarmış, azdırmış terörü.

Kaos, ilaç gibi gelmiş; darbeciye, nemacıya, dağcıya, ovacıya, yaylacıya. ‘Hayır’ı yasaklayan darbeci, kendi çalıp kendi oynamış. Götürmüş, referanduma.

“Bu köyden bir tane hayır çıkarsa, görünmeyin gözüme!” bastırılmış duyguları ayyuka çıkarmış. Derdi başkaymış: ‘Evet’li her oy, omzunda yeni bir pırpırmış.

Postalcı, elini çabuk tutmuş. Çağırmış Tüsiad’ı, Hsyk’yı, Doğan’ı… “Dileyin benden ne dilerseniz!”

“Aman efendim!” demiş Tüsiad’cı, “Sayenizde kazandık. Madanoğlu’da atölyeydik, şimdi fabrika… 100 binlik buzdolabı sayenizde 1 milyon. 50 ‘lik süpürge, 500 bin… Daha ne isteyelim, sizden…”

Hsyk’cı kaçırır mı fırsatı? “Kamer’i Danışma Meclisi’ne almanızla Kanadoğlu, Savaş, Özden, Yüksel biraderler dört koldan sardılar adliyeyi. Kılıçdaroğlu bürokraside parladı, Seyfi partide…

Doğan, o günlerde “emret paşam”cıydı, zaten! “Gözden düşürmek istediğiniz kim varsa montajlayayım hemen! Yanına bir sarışın ekleyeyim, yahut iskemleden alıp tahta oturtayım! Bu işler benden sorulur…”

50 şafak sonra… Özgür bir sabaha uyansın ülkem! Şah Rıza’nın kaçtığı deliğe girsin işkence severler. “Eşitlik olsun!” diye bir sol’dan bir sağ’dan asmışlardı ya, yüzlerine okunsun hüküm.

7300 gün evvel, sol’unda oturandan başlasın. Sonra sağ’ındakinden. ‘İhtilal olgunlaşsın diye 6 ay bekledin’ öyle mi! O zaman, başka cezaya gerek yok, senin için.

Milyon milyon ‘evet’ler yüreğine insin. Acın tazelensin. Sen de gör, evlat acısı neymiş? Jimi Kartır, hangi tiyatrodan sana bilgi uçuracak, Reegan nasıl bir rol biçecek Holivud’da!

‘Evet’ler seni de kurtaracak, vicdan azabından. Öyle intiharı mintiharı düşünme! Çözüm değil çünkü! Kendinle yüzleşeceksin, fena mı?

Altan Tan, Ertuğrul Günay, Muhsin Yazıcıoğlu… Babası işkencede can vermiş, babasının cenazesine gidememiş; işkenceden geçirilmiş, 7 yıl…

Onlar için “Evet”, kendin için “Evet”, ülken için “Evet”