Şuayip YAMAN
İşçi Partisi Çubuk İlçe Başkanlığı tarafından, Çubuk Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Büyük Çözümün Eşiğinde Türkiye” konulu panelin konuşmacıları; İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Emekli Tümgeneral Naci Beştepe ile Eski Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan idi.
Türkiye’nin güncel ve yakıcı meselelerine ilişkin çözümler, İşçi Partisi'nin "Büyük Çözümün Eşiğinde Türkiye-Teröre Karşı Birlik ve Beraberlik" konferansında masaya yatırıldı.
Konferansa, birtakım siyasi parti ve sivil toplum örgüt temsilcileri ile birlikte vatandaşlar katıldı.
Paneli yürüten İşçi Partisi Çubuk İlçe Başkanı Zülfikar Tuncay yaptığı açılış konuşmasında, “Değerli konuklar, düzenlemiş olduğumuz “ Büyük Çözümün Eşiğinde Türkiye” konulu panelimize hepiniz hoş geldiniz. İlçe Yönetim Kurulumuz adına hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Panelimizin adı “ Büyük Çözüm” Peki neden bu ismi seçtik? Çünkü çok büyük sorunların içindeyiz. Eğer sorun büyükse üreteceğimiz çözümünde büyük olması gerekir. Büyük sorunlar küçük çözümlerle düzeltilemez.
Bugün Türkiye fiilen bölünmüş görüntüsü verirken, komşu ülkelerin hemen hepsiyle kavgalı duruma gelmişken, terör tehdidi sadece Doğu’yu değil Batı’yı da vurmak üzereyken, soykırım yalanının 100. yılında Emperyalizm tekrar atağa hazırlanırken, kısacası Türkiye Cumhuriyeti yıkılmaya çalışılırken bu büyük sorunların düzeltilmesi sadece büyük çözümlerle olur.
Aslında her sorun, çözümü de beraberinde getirir. Bunu görüp gereğini yerine getiremeyenler kaybeder. 1919’da Atatürk bunu gördüğü için büyük bir çözüm üretti ve ülkeyi düzlüğe çıkarttı. Eğer Atatürk büyük çözümü üretmese idi ortada Türkiye diye bir ülke olmazdı. Yani en doğru çözümü üretmek aynı zamanda tarihsel bir zorunluluktur.
Hayat bugün bize tekrar bu büyük çözümleri dayatıyor. Diyor ki; Ya bu meseleleri çöz, ya da yok ol! Eğer yok olmak istemiyorsak hem sorunların büyük olduğunu hem de çözümün büyük olması gerektiğini görmemiz gerekiyor. İşin iyi tarafı artık halkımız bunu görmeye başladı, yani yaşanan bu kötü olaylar bizim için bir fırsata dönüştü.
Nedir peki bu fırsat? Bu fırsat Türkiye’yi bağımsız ve başı dik bir ülke yapma fırsatıdır. Çünkü bağımsız olmayan bir ülkenin ne hale geldiğini herkes görüyor artık. Bakınız Ortadoğu yıllardır kan revan içinde.
Ülkeyi böldürmek istemiyorsak, terör istemiyorsak, fakirlik istemiyorsak, adalet istiyorsak, Meclis milletin olsun istiyorsak o zaman bunun gereğini yapmalı ve Türkiye’yi düzlüğe çıkaracak adımları atmalıyız. Ki, Amerika’nın yenilmeye başladığı bölge ülkelerinde, komşularımızla ilişkilerimizi iyileştirmek de soykırım yalanı konusunda Batı’yı sıkıştırmaya başladığımız bir ortamda bu olumlu durumları fırsata çevirmek de artık elimizde.
1919’da da durum çok kötüydü ama 4 yıl sonra o büyük sorunlar, üretilen büyük çözümle ortadan kaldırıldı. İşte şimdi de çözüm üretmek zamanı gelmiştir. Türkiye’nin bu fırsatı değerlendirip yükselişe geçeceğini çok açık olarak görüyoruz.
Değerli konuklar, panelimiz iki tur olacak. Birinci turda konuşmacılarımız yirmişer dakika konuşacaklar. İkinci tur sizlerin de soruları için soru-cevap şeklinde geçecek. Süre 15 dakika. Şimdi ilk konuşmayı yapmak üzere sözü eski Çalışma Bakanımız Sayın Yaşar Okuyan’a bırakıyorum.
Eski Çalışma Bakanı Yaşar Okuyan, “Bunlar Ülkeye İhanet Etti”
Yaşar Okuyan, “Hiçbir dönemde karşılaşmadığımız olaylar var. Çevremiz kan-revan içinde...
Ülkede 2 milyondan fazla Suriyeli sığınmacı var.
Ülkeyi yönetenler 40 bin kişinin katili ile oturup Türkiye’yi bölmeyi planlıyorlar. Terör örgütünün başı ile haşır, neşir olunuyor. APO’dan talimatlar alınıyor. Alınan kararlar müzakere ediliyor. Güneydoğu’da Türkiye Cumhuriyeti’nin asayiş ve güvenlik güçleri adeta yok hükmünde... Polisler ve askerler dışarı çıkartılmıyor. 3,5 aydır Cizre’deki hendekler kapatılmadı. PKK’lı militanlar güvenlik güçlerine ateş açıyor. Güvenlik güçleri seyrediyor.
Tayyip paralelle yatıp-kalkıyor. Ergenekon diye bir örgüt çıkarttılar, insanları içeri tıktılar. Ergenekon’un savcısıyım dediler. Bunun suçlusu onlardır.
Oysa asıl paralel Güneydoğu’da, vali atıyor, kaymakam atıyor. Yollarda kontroller yapıyor. Asker ve polisler feryat mektupları yazıyor.
Güneydoğu adeta PKK’nın inisiyatifine terk edilmiş durumda..
Oslo zabıtları ortaya döküldü. MİT-Oslo-PKK görüşmeleri internette var, silemediler, açın bakın.. Bu durum ülkeyi idare edenlerin ülkeye ihanetidir.
Geçtiğimiz dönemlerde ülkeyi idare edenler, ülkeyi doğru yönetselerdi böyle olmazdı. Gerçi onlar yanlış yaptı. Bunlar ise ihanet etti. Yanlış başka, ihanet başka...
Bugün MİT’i yöneten kişi, “Biz MİT’e, çözüm üretecek insanları getirdik. PKK’ya rahatsızlık verecek kişileri temizledik” diyor.
Devletin tepesinde oturan kişiler Alevi-Sünni ayrımcılığını körüklüyor.
Reyhanlı’da, İŞİD bombaları patlatıyor 53 Sünni vatandaşımız ölüyor.
Ana Muhalefet Partisi ise, “korkma mezhebini söyle” diyor.
Bunlar yanlış. Türkiye de bir tarafta Kürt-Türk, diğer tarafta Alevi-Sünni ayrımcılığı yapılıyor.
100 senedir biz bu topraklardayız. Hatta 8 bin yıl önce Anadolu’ya gelmişiz. Bu 1071’de Malazgirt’le tescillenmiş...
Türkiye’ye 12 defa Haçlı Seferi düzenlenmiş. Anadolu Kurtuluş Savaşı ile Allahın da izni ile Haçlı Seferini bertaraf ettik. Şimdi içimizdekiler ülkeye Haçlı Seferi düzenliyor.
Suudi Kralı öldü. Bunlar yas ilan etti. Bayrakları yarıya indirdiler.
Ölen Kralın Müslümanlara karşı beyanatları ve icraatları var;
Ölen Suudi Kralı Amerikalılara, “Gidin Irak’ı, İran’ı, Libya’yı bombalayın” diyen adam, Suudi Kralı böyle bir adam...
Bizim ki de Afrika’daki Safari Gezisi’ni iptal etti. Bu adamın cenazesine gitti.
Suudi Kralı Kâbe’nin çevresindeki Ecyat Kalesi’ni, siperlikleri yıktı, bunların yerine 149 katlı kuleler yaptı.
Mekke'de bulunan ve Osmanlı kültür mirasının parçası olan, 1781'de yapılmış Ecyat Kalesi'ni yıkarak yerine Ehl-i Beyt isimli otel ve kuleleri yapan Suudi kral, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından “Devlet Şeref Madalyası” ile onurlandırıldı.
Yüzlerce senelik geçmişi olan ve Türkler tarafından baştan aşağı tekrar onarılan Kale, Arap Yarımadası’nın elimizden çıktığı Birinci Dünya Savaşı’na kadar, Mekke’deki birliklerimizin garnizonuydu.
Mekke’yi ve Kábe’yi asırlar boyunca Bedevi saldırılarına karşı korurken can veren askerlerimizin hatırası olan Ecyat Kalesi’ni yıkarak yerine yapılan kulelerdeki devre mülkleri ise İstanbul'daki bir şirket pazarlamış...
Bunlar Türk Milletini yaralayan ve zarara sokan gelişmeler...
Suriye bizim içişlerimiz dedik. Oraya daldık. 3 ayda Cuma Namazı’nı orada kılacaktık, Oysa aradan 3 yıl geçti.
Sen yanındaki ülkeye dalarsan, sana da dalmazlar mı? Tahrik etmezler mi?
2 milyon Suriyeli sığınmacı Türkiye’ye geldi. Kar da, Kış da yazık değil mi o insanlara?
Suriye’deki muhaliflere tırlarla yardımlar ve silahlar gidiyor.
Bunlarla ilgili olarak Lahey Adalet Divanı’nda 4 dosya var. Bunlar yargılanacaklar.
Terör örgütüne ikmal ve lojistik destek veriliyor. Bunlara selam duruyoruz.
Üstelik o dönemin Başbakanı, “PKK, PYD” terör örgütüdür” diyor.
Şimdilerde bir Özgür Kürdistan oluşturuyorlar. Sen PYD’ye neden destek oluyorsun?
Üstelik bunlar Müslümanlığı kimseye bırakmıyorlar.
Dönemin Başbakanı Paris’teki bir dergide çıkan karikatürden dolayı çıkan olaylar sonucu gidip “Cumhuriyet Yürüyüşü’ne katılıyor. Geliyor, Ana Muhalefet Partisi’ne giydiriyor.
CHP liderine, MHP’ye, diğer partilere çatıyor. Peki, senin orada ne işin var?
“Dinimize, Peygamberimize hakareti kabul etmeyiz” diyorsunuz.
Senin Düzce Milletvekilin, “Allahın tüm vasıflarını taşıyor” dediğinde neden tık yok? Çünkü kendi milletvekili...|
AKP Düzce Milletvekili İbrahim Korkmaz, “Ben Hz. İbrahim’im, Kardeşim de Hz. Muhammed “ diyor.
Bunu muhalefetten biri söylese yedi ceddi kalmaz.
Bir bakan Hürriyet Ankara temsilcisi ile konuşuyor, “her Cuma Gogol’dan bir ayet sallarım. Hakara, makara” diyor. Gazetenin Ankara temsilcisi özür diliyor. Öteki hala susuyor.
Genel başkan yardımcılarından bir milletvekili Peygamberimizin Sakalı Şerifi için, “Bu da ne sakal makal...” diyor.
Nerede o Cuma günleri cami önlerinde “Müslümanlara eziyet ediliyor” diye bağırıp, çağıranlar?
Bizim derdimiz parti değil, kendileri yapınca iyi, muhalefet yapınca kötü. Bunlar çifte standart değil de nedir?
Salı günü 200 kişi ile, “Ermeni Soykırım Yalanı” ile ilgili olarak Strazburg’a gideceğiz.
2008 yılında kurduğumuz “Talat Paşa Komitesi” aracığıyla bunlarla mücadele edeceğiz.
İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, “Ermeni Soykırımı bir yalandır” dedi. Ve bu mahkeme kararıyla kayıt altına alındı.
O gün 200’den fazla kişi Strazburg’a gidecek. Avrupa’dan da 5-6 bin Türk, Mahkeme (AHİM) önünde olacaklar.
İsviçre daha önce alınan karara dava açmıştı. Mahkemenin kararı tekrar lehimize çıkarsa bu belayı savuşturmuş olacağız. Bu tescil edilmiş bir kararın mahkemesidir.
Bunlar not ediliyor. Bunların hesabını öbür dünyadan önce bu dünyada da verecekler.”
Emekli Tümgeneral Naci Beştepe, “Osmanlıcılık, Yeni Osmanlıcılık, Neden Osmanlı? “
İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Emekli Tümgeneral Naci Beştepe, “Osmanlıcılık, Yeni Osmanlıcılık, neden Osmanlı?
Burada olmamız ülkemizin durumuna olan ilgimizden kaynaklanıyor. Programın adı çözüm olduğuna göre o düğümleri çözeceğiz. Sayın Bakanım (Yaşar Okuyan) sorunların çoğuna değindi.
Osmanlıcılık, Yeni Osmanlıcılık, neden Osmanlı? Cumhuriyet’e, yeniliklerine ve ilkelerine karşı... Yoksa Avrupa’yı, dünyayı fethetmek için Osmanlıcılık değil...
Osmanlıcılık gericilik ve dinciliktir. Atatürk ve silah arkadaşlarına karşı yürütülen bir harekettir.
En büyük söylemleri de, “Cumhuriyet döneminde camiler ahır yapıldı” yalanı idi. Bunun arkasına sığındılar. Bu külliyen yalandır. Sadece birkaç camiye cephane konuldu.
“Kabataş’ta benim bacıma saldırdılar, üzerine çiş yaptılar” yalanını ortaya attılar. Cahil vatandaş da bu yalana inandı.
Para kasaları, para sayma makineleri, çikolata kutuları içerisindeki dolarlara, görsem de inanmam” sözlerine ise inanmadı.
Onların din sevdası yalandır.
Herkes dinine saygılıdır.
“Kimseye dinine mezhebine ne kadar inanıyorsun” diye sormazlar.
Biz üniforma ile camiye gidilmesine karşıyız;
Örneğin; Bir komutan camiye üniforması ile bazen gidiyor. Bazısı Cuma’ya gidiyor, bazısı da hiç camiye gitmiyor. Bu durum halk arasında çeşitli durumlara, tartışmalara neden oluyor. Biz üniformanın dine alet edilmesine bu yüzden karşıyız.
Biz insanların dindar memur, amir diye sınıflandırılmasını istemiyoruz.
Biz bunların dindar olduğuna bir inanabilsek...
Sözde dindar birisi ortaya çıkıp;
- 6 yaşındaki bir çocukla evlenmek dinimizce uygundur.
- Kadınla kapalı ise onunla aynı odada çalışmak halvete girmektir. Bu yüzden kadın ayrı, erkek ayrı odada çalışacak.
- Kadın okumasın, çalışmasın, çevresine, ailesine, memleketine hizmet etmesin, erkeğe hizmet etsin, çocuk doğursun” diyebilmektedir.
Gelecekteki seçmenlerini şimdiden oluşturmak ve onların velilerini kafakola almak için kreşlere, anaokullarına, ilköğretim okullarına, ortaokul ve liselere bile el attılar.
Çocuklara tuvalete sol ayakla girip, sağ ayakla çıkmalarını, çocuğunuz erkekse çişini neden ayakta değil de oturarak yapması gerektiğini söylüyorlarmış...
Onlar kocaman adamlar olarak yolsuzluğu, hırsızlığı, vurgunu ve rüşveti göz göre göre örtbas edecek, hırsızları aklayacak, sonrada anaokulu çocukları üzerinden Müslümanlık sömürüsü yapacak, pes doğrusu....
Bu hareket toplumu geri götürmektir.
Yolsuzluk aldı başını gidiyor. Camilere bakan süslü, boyalı binalar yapılıyor.
Suriye Devlet Müftüsü; “Dinde şatafat yoktur. Allah’ın evi diye bir şey yoktur. Hıristiyan, Müslüman aynı yerde ibadet eder. Okulda din eğitimi verilmez” diyor.
Biz de ise din adına devleti soyanları akladılar. Dürüst insanları ise “fire” diye adlandırdılar.
Ülkede Osmanlıcılık, Dincilik var. 2 milyon sığınmacı Suriyeliyi besliyorlar.
Ama asgari ücretliye günde 80 kuruş, memura günde bir lira zam yaptılar. Bu paralarla bir simit bile alınamıyor.
Ülkede dış borç ve iç borç almış başını gidiyor. ABD, Rusya’yı dize getirmek için petrolü ucuzlattı. Dolar yükseldi. Bu durum onları (iktidarı) biraz rahatlattı.
Kumpaslar şapır, şapır dökülüyor. Yolsuzlukları ortaya çıkaranlara kumpas kurdular.
Peki, onlar (kumpas kuranlar) çok mu dürüsttü?
Bir AKP’li yetkili, “Silahlı Kuvvetlere, aydınlara kumpas kuruldu” diyordu. Hiçbir kumpasın üzerine gitmediler.
Haşhaşilerle uğraşıyoruz” diyorlar.Ama Kuzey Irak’ta Peşmerge ile haşır-neşirler. Çünkü onlarla ticaret yapıyorlar.
İran’la kaçak altın ticareti yapıyorlar.
Suriye’deki PYD, PKK terör örgütü diyorlar. Ama onlara yardım ediyorlar. Terörü bitiremediler. Onlara silah yardımı yapacaklar. Üstelik Türk ordusu onlara eğitim verecek.
AKP, efendilerine, emperyalistlere, ABD’ye, İngilizlere, Fransızlara, Almanlara yardım ediyor.
Bu düğümleri nasıl çözeceğiz? Cesaretli hareket edeceğiz. Bildiğimiz doğruları destekleyeceğiz. Doğrunun yanında olacağız.
Vatanımızın geleceği, bütünlüğü, bekası çok önemli.. Bunun için kol kola yürüyoruz. Tüm vatandaşlarımızla bu birliğe gireceğiz. Bu milletin gerçek iktidarı işbaşına gelecek; Atatürk’ün kazandırdığı ruhu tekrar gündeme getirerek, birlikte iktidarı kuracağız.”
Soru-Cevap kısmına geçildi:
Gazeteci Mücahit Türköne, “Strazburg’a “Ermeni yalanını tekrar tescil etmek için gideceksiniz. Ermeni terörü sona mı erecek? İşçi Partisi iktidara gelince Kürt sorununu nasıl çözecek, Kürt kardeşlerimizi yok mu sayacaksınız?”
Eski Bakan Yaşar Okuyan, “ AİHM’in vereceği karar tescilinin önemli tarafı, uluslar arası tartışmalarda bu yalan çok ciddi bir darbe yer.
HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Ermeni soykırımını sonuna kadar savunuyoruz” dedi.
Bunlar durmaz. Hedef ne? Siyasi tartışma bitmez. Ama siz uluslar arası zeminde bir ivme kazanmış olursunuz.
Hala 26 ülkede, “Ermeni soykırımı yoktur” demek hala suçtur.
Bu mücadele basite alınacak gibi değildir. Bu konuda devletimiz uyuyor. Ermeni yalanının Türkiye için nasıl bir tehdit olduğu bilinen bir gerçektir.
Rahmetli Türkeş Ermenilerin nasıl bir tehdit olduğunu çok iyi biliyordu.
Bizim gidecek bir yerimiz, toprağımız yok.
Ama ayakkabı kutularından milyon dolarlar çıkanların gideceği yer çok.
Biz ne yapalım? Biz gariban bir ülkeyiz diyemeyiz. Biz tarihimizi bilmiyoruz. Ama elin gâvuru tarihini biliyor.
Lozan Türkiye Cumhuriyeti’nin “Tapu Senedi”dir. Atatürk, Cenabı Allah’ın Türk milletine bir armağanıdır.
Atatürk Lozan’da 90 sene sonra ne olacağını tahmin etmiş ve ona göre hareket etmiştir.
Lozan’da birtakım şeyleri verirken; Bunları vereceğiz ama hiç vermeyecekmiş gibi müzakere edeceğiz. Israr ederlerse masadan kalkıp geleceğiz” demiştir.
Konferansta ilginç bir olay yaşanır. Müzakerelerin görüşüldüğü salonda yabancı delegasyonun arkasında koltuk var. Ama Türk delegasyonun arkasında koltuk yoktur.
İsmet Paşa Türk delegasyonuna, “çıkıp gidelim “ der. Dr. Rıza Nur bu fikre karşı çıkar ve “şimdilik Avrupalılarla bir sıkıntı yaratmayalım” der. 6 saat sonra koltuk bulunur. Ve müzakereler başlar.
Fakat bu defa da içeride Amerikalılardan fazla Amerikalı vardır. Resmen Amerikalılar müzakereleri girmesin denir. Bu defa fuayeye masalar konur.
Bu hareketleri 11 milyonluk nüfuslu, parası yok, ordusu yok bir ülke yapıyor. Böyle bir konumda bile Türk milletinin şerefi, onuru korunuyor.
Bu iş adam işi... Atatürk’ten sonra bir adama ihtiyacımız var.
Emekli Tümgeneral Naci Beştepe, “Bizde kardeş öldürme geleneği, sıkıntısı yok. Bu Osmanlıda vardı. Biz hiçbir kardeşimizi öldürmeyeceğiz. Devletin ordusu ve polisi silah taşır. Bunu dışında herkes kayıtsız, şartsız silahını teslim edecektir. Türk Silahlı Kuvvetleri ve güvenlik güçleri eşkıyayı tesirsiz hale getirecek güce sahiptir.
Kardeş, kardeşe zaten silah çekmez.
Ben hiçbir zaman ‘Kürt sorunu’ demem, terör sorunu derim.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları hangi koşullarda kalıyor ve yaşıyorsa diğer etnik kökenlerde aynı şekilde yaşayacaklardır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın...”
Yüksek Ziraat Mühendisi Cemil Ala, “Konuşulan şeyler Türkiye’nin sorunlarıdır.
Sayın Yaşar Okuyan, “Türkiye bizim sayemizde bu hale geldi” diyor.
Bir atasözü vardır, “Bir musibet, bin nasihatten iyidir” diye.
Atatürk, “benim iki ilkem var; Biri Türkiye Cumhuriyeti, diğeri ise CHP’dir” der.
CHP’yi neden ayrı düşünüyorsunuz, neden bir araya gelmiyorsunuz?”
Emekli Tümgeneral Naci Beştepe, “ Ayrı, gayrı yok. CHP’de ülkenin dirliği ve birliği için çalışıyor.Burada amaç aynı, yollar ve çözümler farklı.. Önemli olan gerektiğinde güçleri birleştirmektir. Bu konuda birlik toplamak ve güçlenmek için çalışmalar yapılıyor.
Ben İşçi Partisi’nin bir üyesi olarak CHP’ye karşı değilim. Çünkü CHP, Atatürk’ün Partisi’dir.
Ama O’ Parti’nin yönetimleri iktidara yakın ilişkilerde bulunuyor. Bölücülüğe karşı sesini çıkartmıyor, net tavrını göstermiyor.
Ben ne AKP’ye, ne CHP’ye ve ne de MHP’ye destek olanları eleştirmiyorum. Aynı konularda anlaşırız, bir araya geliriz. İşçi Partisi olarak biz her zaman güç birliğinden yanayız.
Türkiye Cumhuriyeti’nde ‘değerler istismarı’ söz konusu.. Birtakım insanlar; nefse, makama, paraya itibar ediyorlar.
İşçi Partisi, istismarı önlemek için çalışmalar olursa insanlar doğruyu bulacaklardır” diyor.
Adem Demirel, “Biz Osmanlının hangi özelliğine döneceğiz? Ben önceleri MHP üyesiydim. 2006’da Kuran’ı okudum. Ondan sonra da İşçi Partisi’ne girdim.
Çünkü Genel Başkan Doğu Perinçek’in, dürüst, memleketini seven bir özelliği var.
Kim Hz. Ali ve Hz. Muhammed dönemini istemez ki? O dönemde adalet var, eşitlik var. Sevgi var. Saygı var. Gurur var. Onur var.
Ülkemizde kurumlar istismar edildi. Bu ülkede 60 yıldır din istismar ediliyor.
Lütfen İslam’ın kitabı Kuran’la insanları buluşturun?”
Emekli Tümgeneral Naci Beştepe, “İstismara katılıyorum. Dinci derken ne istediğimi anladınız herhalde.. Siyasi partilerin görevi insanları din konusunda aydınlatmak değildir. Siyaset insanların inancı ile uğraşmamalıdır.”
Yeni Mesaj Gazetesi adına BTP Üyesi Salih Türkay, “ Aslında AKP, İslami bir parti değil.. Bilakis insanları din konusunda yanıltan bir partidir. Genel Başkanımız Prof. Dr. Haydar Baş insanları dini ve ekonomik konularda aydınlatmaktadır.
Atatürk hakkında dinsiz diyenler oldu. Ama biz O’nun, “Seyit ve Şerif” olduğunu öğrendik.
Genelkurmay arşivlerinde Atatürk’ün “soyağacı” ile ilgili bir belge var mıdır? İşçi Partisi’nin ekonomi politikası var mıdır?”
Çubuk CHP İlçe Örgütü eski Başkanı Ali Naci Yeşiltepe, “Dinci, dini istismar edendir.
İşçi Partisi’nin ekonomi politikası nedir?
Türkiye’de kara para, sıcak para var.
Din konusunda istismar edenler, teknoloji konusunda nerededir?
Bugün Türkiye uçurumun başına gelmiştir. Bugün konuşmacılar bunun için buraya gelmişler. Ama ‘Büyük Çözümü’ anlatmadılar.
Ünlü bir söz vardır; Emeksiz Zengin Olanın, Kitapsız Bilgin Olanın, Sermayesi Din Olanın, Rehberi Şeytan Olmuştur” diye...
Ergenekon ve Balyoz tutuklamalarında TSK neden tavır koymadı, neden sessiz kaldı?
Namuslu ile namussuzu ayırt etmeden nasıl düzlüğe çıkacağız? Ulusal Birliği nasıl sağlayacağız? “
Emekli Tümgeneral Naci Beştepe, “Bu konuda (teknoloji) 60. sıradayız. Teknoloji ile değil, 6 yaşındaki çocukla uğraşıyorlar. Kuran’ın dediği gibi, insanlara yaklaşsalar daha iyi olur.
Naci Sungur, “Bu kadar vatanseverliğin yanında Türkiye’de dağılan fikirleri nasıl birleştireceksiniz?
Ulusal Kanal’da bu sabah Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun konuşuyordu;
Böyle bir tehlikenin var olduğunu söyleyen Sabri Uzun, Devletin içinde Fetullahçı gladyo öyle yapılaşmış ki, Silahlı Kuvvetlerin de içinde de yapılanma var” diyordu.
Bir tarafta devleti idare eden Hükümet, diğer tarafta Fetullah var. Türkiye bunun altından nasıl kalkacak?”
Eski Bakan Yaşar Okuyan, “Hiçbir şey çözümsüz değildir. Yeter ki inancınızı ortaya koyun. Hiçbir partiye mensup olmadığım için rahat konuşuyorum. Bunların sorumlusu biziz.
2007 genel Seçimlerinden önce siyasi partileri ziyaret ettik.
O zaman CHP’nin başında Deniz Baykal vardı. DYP vardı. ANAP vardı.
Onlara; Türkiye olağanüstü bir süreçten geçiyor mu? Burada yüzde 10 baraj var mı? Fransa da, Almanya da olduğu gibi partilerin ittifakla seçime girmesi var mı? Barajı indirmek için yasal bir kanun çıkarma yetkisi var mı? diye sorduk.
10 yılda 4 başbakanın geldiği ülkede, örtülü ödenekten bir ayda neredeyse onların harcadığının toplamından, fazlasını harcadılar. Böyle bir zihniyetle tek başına iktidara gelebilecek misiniz?
O dönemlerde hiçbir parti başkanı tek başına iktidara gelmekten bahsedemedi.
Olağanüstü durumlardan geçiyorsak, olağanüstü fikirler ortaya atmak lazım. Böyle giderse demokrasiden, özgürlükten söz edemeyeceğiz. İhtilal dönemlerinde bile olmayan bugün işler oluyor.
Radikal bir siyasetin ortaya atılması lazım. Gelin tüm partiler bir araya gelelim. Öyle şartlar gelişti ki, bu seçim Türkiye’nin son seçimidir.
“Temiz Seçim Platformu” oluşturduk.
Seçmen listelerinin tanziminde AKP büyük şehirlerde yüzde 8-10 önde giriyor. Seçmen kütükleri askıya çıkıyor.
AKP’nin yaklaşık 9 milyon üyesi, CHP’nin 900 bin, MHP’nin ise 300 bin kayıtlı üyesi var.
Seçmen kütüklerini kontrol eden seçmenlerin sayısı ancak yüzde 10’dur. Ne hikmetse, 2007 seçimlerinde 5 milyon 637 bin oy buharlaşıyor.
Seçimler AKP iktidarını kontrolünde yapılıyor. Şöyle ki;
YSK’nın görev alanındaki seçmen kütüğü, çıkarılan yasa ile iktidarın kontrolündeki İçişleri Bakanlığı, NVGİM ve TÜİK tarafından belirleniyor. Seçimler tamamen iktidar kontrolündeki mekanizma tarafından yürütülüyor. Bu uygulama ise, Anayasa’nın 79. Maddesi’ne aykırı.
Devleti, sadaka devleti yaptılar. 16 fasıldan 4 milyon 237 bin aileye 200 liradan, 1400 liraya kadar katkı sağlıyorlar. Sanki AKP’nin lütfü gibi gösteriyorlar. Birde biz gidersek bunlar kesilir diyorlar.
ÇÖZÜM:
Gelecek seçim için bir parti kuralım. 10 CHP’den, 10 da MHP’den milletvekili ile bir grup kurup seçime girelim. Bir önceki seçimi masaya yatıralım.
Demokrasi Platformu kuralım. Ankara’da kim önde? Diyelim ki CHP önde, o zaman CHP organizasyonunu kuralım. Polatlı da kim önde? MHP önde.. Buna göre bir liste yaparsınız. Bu listeyle birlikte bir deklarasyon yayınlarsınız. Ondan sonra, bir sizden bir onlardan liste yaparsınız. Seçime birlikte girersiniz.
İlle de bunlar olsun demiyorum. Başka bir formül de bulunur. Burada bir güç birliği yapıp bunlar sandığa gömülür.”
Emekli General Naci Beştepe, “Silahlı Kuvvetler neden sessiz kaldı? Anne çocuğuna tuzak kurar mı? 2007’ye kadar hiçbir dönemde böyle bir tuzakla karşılaşmadık. Silahlı Kuvvetler ilerleyen süreçte gerekli tedbirleri alamadı. Bu nedenle bende Silahlı Kuvvetleri eleştirdim.
Devam eden süreçte bazı kişilerin çekimserliği, basiretsizliği hukuki süreçte yetersiz kalmıştır.
Silahlı Kuvvetler yasal yoldan karşı koyar. Çünkü güç siyasi iktidardadır. Bu 20 yıl sürmez. 20 yıl sürecek olan bu süreci değiştirmek olmalıdır. Bu da eğitimle olur. Devletin gücü “F” gücü ile de mücadele eder. Çözüm vardır” dedi.
İşçi Partisi Çubuk İlçe Başkanı Zülfikar Tuncay; “Değerli konuşmacılarımıza bu aydınlatıcı ve bilgilendirici konuşmalarından ötürü teşekkür ediyoruz. Ayrıca siz değerli konuklarımıza katılımlarınızdan dolayı çok teşekkür ediyoruz. Partimizin bundan sonraki bu etkinlikleri devam edecektir.
İşçi Partisi Türkiye’nin Yurtseverlik kalesidir. Kuvayi Milliye’sidir. Sizleri Kuvayi Milliye hareketine yani İşçi Partisi’ne üye olmaya, görev almaya davet ediyoruz. Panelimiz burada sona ermiştir. Katılımlarınızdan dolayı tekrar hepinize teşekkür ediyoruz.”