Atalarımızdan intikal eden ve tecrübe ile süzülüp billurlaşan güzel atasözlerinden birisi “IRMAKTAN GEÇERKEN AT DEĞİŞTİRİLMEZ” sözüdür. Tabii ki çok doğru ve yerinde bir deyimdir.
Ülkemizdeki yoğun gündem içinde, özellikle terörle ciddî mücadele sürerken Başbakan değişikliği, dolayısıyla hükümet değişikliği yoluna gidilmesi bu atasözünü akla getirmiştir. Muhalefet, kriz beklentisi içinde ellerini oğuştururken, sağ cenahtaki bazı dostlar bu sözden yola çıkarak, Cumhurbaşkanı’nı eleştirmektedir. Bazı dostlar daha da ileri giderek, Sayın R.T.Erdoğan’ın mezhepçilikle ilgili sözlerinden sonra artık inişe geçtiğini ve çöküşün başladığını iddia etmektedirler.
Kanaatimce bu eleştiriler külliyen yanlıştır, herhangi bir kriz, iniş ve çöküş de yoktur. Zira burç dönmüştür. Bundan sonra olanlar İslam’ın ve Müslümanların lehine olacaktır. Türkiye, Allah’ın lütfettiği güçlü ve dirayetli bir liderle İSLÂM BİRLİĞİNE ve Türk-İslam dünyasının öncüsü olarak SÜPER GÜÇ olmaya doğru emin adımlarla ilerlemektedir.
IRMAKTAN GEÇERKEN AT DEĞİŞTİRİLMEZ kuralının de istisnası vardır. Hiçbir kural yoktur ki, istisnası olmasın. Zarûret halinde pek âlâ ırmaktan geçerken at değiştirilebilir. Bu millet, bu ülke ne bâdireler atlatmış, ne büyük engelleri aşmış, ne zor işleri başarmıştır. Bu değişimi de Allah’ın izni ve milletin desteğiyle gerçekleştirecektir.
Kalitesi ve birikimi herkesçe müsellem olan Sayın Davutoğlu, zarif ve halîm mizacı içinde, çok şiddetli bir gazabı da barındırmaktadır. Sabrı taşmıştı. Son meclis gurup toplantısında gazapla parmağını sallayarak, “ARKADAŞLARIM İÇİN ELİMİN TERSİYLE İTEMEYECEĞİM HİÇ BİR MAKAM YOKTUR” sözleri bu öfkenin patlamasıydı.
Merhum Ziya Paşa’nın Terkib-i Bendinde çok güzel bir şiir vardır:
Allah’a sığın, şahs-ı halîmin gazabından.
Zira yumuşak huylu atın çiftesi pek’tir.
Teşbihte hata olmaz derler. Bizce Sayın Davutoğlu, Reis’e sert vurmuştur. O da değişimin zaruret haline geldiğini görüp kararını vermiştir. Halbuki devlet kuşunu başına konduran ve şer güçlere karşı siper olan Sayın Cumhurbaşkanı’na SADÂKAT göstermesi gerekirdi. Terkib-i Bend’de Ziya Paşa’nın bunu anlatan çok güzel bir şiirini de paylaşmak isterim:
İnsana sadâkat yaraşır, görse de ikrah.
Yardımcısıdır doğruların, Hazret-i Allah.
Yeri gelmişken mezhepçilikle ilgili açıklamalara değinmek ve bu konudaki eleştirileri dile getirmek isterim. Sayın Cumhurbaşkanı, zaman zaman çeşitli platformlarda özetle; “Benim şîîlik diye bir dinim yok. Benim sünnîlik diye de bir dinim yok. Benim dinim İslâm’dır” demiştir. Bu söz izaha muhtaçtır. Mezhepleri red anlamına gelebilir. Mezhepsizleri cesaretlendirecek bir sözdür. Cumhurbaşkanı bu sözlerle gerçek muradını açıklamalıdır.
Kanaatimce Sünnî-Hanefî mezhebi üzere ibadetini yaptığını gördüğümüz ve inanç olarak samimi bir Müslüman olduğunu bildiğimiz Sayın Cumhurbaşkanı, mezhep kavgaları yüzünden Müslümanların ihtilafa düşüp, birbirleriyle savaşmasını önlemek için, MEZHEPÇİLİK fitnesine dikkat çekmektedir.
Örneğin biz Ehl-i Sünnet Müslümanlar olarak, 85 milyonluk İran’lı Şîî Müslümanları ve dünyanın muhtelif yerlerindeki sünnîlik dışı nice mezhep mensuplarını tekfir edip, düşman addederek nereye varabiliriz? Ehli-küfrün bütün renkleriyle birleştiği bir dönemde, biz Müslümanlar da farklı mezhep mensuplarıyla, BÜYÜK İSLÂM ÇATISI altında güç birliği yapabilirsek daha iyi olmaz mı? İşte Tayyip Bey’in yapmak istediği budur.