Irmağı Göremeyen Kör!

Hülya Uğur

Yaşam Allah\'ın insanları sınamak ve eğitmek için yarattığı bir zaman dilimidir. İnsana düşünse bu süre içerisinde Allah\'ın rızasına erebilmek. Çok sevdiğim bir söz; “Herkes ve her şey senden razı olmadıkça Allah senden razı olmaz.” Etrafımızda ki her şeyin bizden razı olabilmesi, çok basit bir söylem ama iş uygulamaya gelince zorların zoru bir iş. Gün içerisinde ne çok incittiğimiz insan var oysa. Bırakın insanları etrafımızdaki eşyalar, yürüdüğümüz yol bile bizden razı olmalı. Biz üzerinde yürüyoruz diye “ahh” etmemeli toprak, şükretmeli. Kapı komşumuz açken biz toksak vay halimize o zaman.

    

     Hakîkaten de cimrilik; hem hayatın âkıbeti olan ölüm ve sonrasına karşı bir kalp körlüğüdür, hem de her şeyi yaratıp kullarına lütfeden Rabbimize karşı dehşetli bir nankörlüktür.
Hazret-i Mevlânâ"nın îkâzı ne müthiştir:
“Irmak kıyısında oturup da suyu esirgeyen, ırmağı görmeyen kör bir kişidir.”
Rabbimiz, âyet-i kerîmelerde biz kullarını böyle bir gönül körlüğüne ve nankörlüğe karşı bizi uyarmaktadır:
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda infâk etmiyorsunuz? Oysa göklerin ve yerin mîrâsı Allâh"ındır…” (el-Hadîd, 10)   

    

    “Hazret-i Peygamber buyurdu ki:
«Kıyâmet gününde verilecek karşılığı iyiden iyiye bilen; bir verdiğine karşılık on verileceğine inanan, her zaman cömertliğini türlü şekilde artırır durur.

Cömertlik, bütün karşılıkları görmektir. Bu yüzdendir ki, cömertlik ümit ve neşe getirir. Ve verdiği şeylerin kaybolduğu korkusunu giderir.»

   Hak dostları tarif edilirken birkaç özellik sayılır, bunlardan bir tanesi de; “malı çoğaldıkça, cömertliği artar” denilmektedir. Müslüman"ı tarif ederken bu tabir kullanılabilir. Ama etrafımızda ne çok cömert olmayan zengin var.

Allah nimeti sadece Müslüman\'a vermiyor biliyoruz ki. Kendine inanan inanmayan herkese nimet kapısı açık. Aslında sözü bir hikayeye getirmek istiyorum.

 

   “Bir delikanlı kendine yepyeni bir yaşam kurmak üzere New York, a gidiyordu. Yaşlı bir aile dostu ona yaşamını kazanmak için ne yapacağını sordu. "Ben her işi yapabilen biri değilim, sabun ve mum yapmaktan başka bir şey gelmez elimden." diye yanıt verdi.

Sonra yaşlı adam ona küçük bir öğütte bulundu. "iyi çalışmak koşulu ile başarılı olabilirsin" dedi ve delikanlının elini sıkarken ekledi; "Allah ile ortakmışsın gibi çalış ve kazancının onda birini O\'nun payı olarak ayırt et" dedi ve "göreceksin o zaman işin hep yolunda gidecek." Genç adam bir süre sonra Manhattan sabun fabrikasının yöneticisi oldu. İki yıl sonra ise kendi işini kurdu. Yaşlı adamın öğüdünü unutmamıştı, kazancının onda birini ayırttırıyor ve ihtiyaç sahiplerine ve yardım kuruluşlarına bağışlıyordu.

İşini giderek geliştirdikçe, onda birlik payını onda ikiye yükseltti. Daha sonra ise karının yarısını bu iş için ayırıyordu.”

   Evet Allah\'la bir anlaşma yaptı ve kazandığının yarısını ihtiyacı olan insanlara dağıtmaya başladı. Hepimizi bildiği bir isim aslında bu genç adam, dünyaca ünlü sabun ve diş macunu firmasının sahibi William Colgate\'dir.

   Biz Müslüman olarak bunu bilinçli bir şekilde yapmamız lazım değil mi? Yani kimin mülkünde yaşıyoruz, sahibi olduklarımızın gerçek sahibi kim, kimin malını kimden esirgiyoruz?..  Biliyoruz ki mülk Allah\'ındır ve bizlerde emanetçiysek ihtiyaç sahiplerini unutmadan emanetine sahip çıkmalıyız.

   Ne kadar çok Allah yolunda infak edersek hem dünyada karşılığını görmüş oluruz (malımız artarak), hem de ahiret sermayesini kazanmış oluruz.

   Hem alan elden daha üstün olmak istemez misiniz?