Günümüzde en çok aranan ve fakat az bulunan şey huzurdur. Kargaşa, terör ve kavga ortamı huzursuzluğu daha da arttırmaktadır. Bütün bu huzursuzluk ve bunalımların temelinde ise imansızlık yatmaktadır. Kişinin sosyal konumu ve ekonomik durumu ne olursa olsun, yıkılmadan huzur ve metânetini koruması, ancak güçlü bir imanla mümkündür.
İnançlı kişinin halet-i ruhiyyesi (psikolojisi) düzgündür. Kararlı, güçlü, güvenilir ve çevresine pozitif enerji yayan bir yapıya sahiptir. Huzur ve başarının anahtarı da budur.
Allah’ın yarattığı bir kul olduğunu idrak eden, beşerî hudut ve sorumluluklarını bilen, imanlı insan; her şeyin ezelî bir plan ve program içinde cereyan ettiğini düşünür, tevekkül eder, huzur içinde yaşar.
Nasrettin hoca merhum, bostan tarlasında ulu bir ceviz ağacının gölgesinde dinlenirken, yerdeki bostana ve kabaklara bakmış, bir terslik olduğunu düşünerek şöyle mırıldanmış: “Bu kocaman kabaklar şu ulu ağaçta bitmesi gerekirdi. Yerdeki incecik deneklerde bu nasıl yeşeriyor?” derken, başına düşen bir ceviz tanesiyle hemen toparlanıp, istiğfar etmiş ve şu meşhur sözü söylemiştir: “Allah’ım! Sen en iyisini bilirsin. Ya bu kabak, bu ağaçta bitseydi hâlim nice olurdu?”
Şimdi hepimiz düşünelim; gelir seviyesi yüksek insanları intihara kadar götüren depresyonların sebebi nedir? Çocuk yaştaki insanları akıl almaz macera ve cinayete iten bunalımın ana faktörü nedir? Toplumsal olaylarda cinnet derecesinde ortalığı neden yakıp yıkmaktadırlar?
Eğitim seviyesi yükseldiği halde, suç oranı düşmesi gerekirken, neden ceza ve tutuk evleri dolup taşmakta? Neden yargının yükü günden güne artmaktadır? İşte bütün bu ve benzeri soruları, fert ve cemiyet olarak tefekkür edip, doğru cevabı aradığımızda, karşımıza çıkan acı gerçek şudur:
Kimi uzmanlarca; bunalım, şiddet ve huzursuzluğun, KISA SÜRELİ CİNNETTEN kaynaklı olduğu söylense de, bizce daha köklü sebepleri vardır. Bunlar; İMANSIZLIK, EĞİTİMSİZLİK VE SEVGİSİZLİK diye sıralanabilir. Tabi ki, iman aşılanmamış, kazanmadan tüketmeye alışmış, ölçüsüzce harcayan, eğitimsiz ve sevgisiz ortamda büyüyen cahil insan, bunalımı bünyesinde taşımaktadır.
Nitekim yıllardır hak etmeyi düşünmeden hep isteyen, birilerinin sırtından geçinmeye çalışan, vasıfsız, kalitesiz kimi insanlar terör estiriyor, kazan kaldırıyorlar. Aç kurt gibi gözü dönmüş saldırıyorlar. Hiç düşünmüyorlar ki, Allah’ın lütfettiği bu nimetleri, ben acaba hak ediyor muyum? Hangi yüzle daha fazlasını istiyorum?
ÖNCE AHLÂK VE MÂ’NEVİYAT: Allah’a iman, tevekkül ve haram-helal düşüncesi, azgınlığı, aşırı hırs ve tamahı frenler, insanı maddî, ma’nevî denge içinde huzurlu yaşamaya sevk eder. Genç-yaşlı her fert İMAN VE SEVGİ ortamında, yaratılanı sever, yaratandan ötürü. Hayata pozitif bakar, huzuru yakalar. İnanç kozası böyle şekillenmiş bir genç; değil millet malını tâlân etmek, karıncayı bile ezmez.
İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel söylemiş:
Hak, şerleri hayreyler, Bil kâdi-i hâcâtı,
Zannetme ki, gayreyler, Kıl ana münâcâtı,
Ârif anı seyreyler, Terk eyle murâdâtı,
Mevlâ görelim n’eyler, Mevlâ görelim n’eyler,
N’eylerse, güzel eyler… N’eylerse, güzel eyler…
Sen hakk’a tevekkül kıl, Bir işi murâd etme,
Teslim ol ve rahat bul, Olduysa inâd etme,
Her işine râzî ol, Haktandır o,reddetme,
Mevlâ görelim n’eyler, Mevlâ görelim n’eyler,
N’eylerse, güzel eyler… N’eylerse, güzel eyler…
Hallâk’u Rahîm oldur, Hakk’ın olıcak işler,
Rezzâk’u Kerîm oldur, Boştur gam’u teşvişler,
Fa’âl’ü Hakîm oldur, Ol, hikmetini işler,
Mevlâ görelim n’eyler, Mevlâ görelim n’eyler,
N’eylerse, güzel eyler… N’eylerse, güzel eyler