Din veya mezhep eksenli tartışmalar ve savaşlar, dün olduğu gibi bugün de olmaktadır. Hak-bâtıl mücadelesi kıyamete kadar sürecektir. Mezhep savaşlarının alevlendiği bugünlerde, ilâhiyatçı çevrelerce, mezhepler ve bu mezheplerin imamları müçtehitler, gündeme getirilerek, eleştirel dille saygısızca, cahilce sözler sarf edilmektedir. Prof. Unvanlı nevzuhur bazı hocalar, mezhepleri bid’at sayarak, müçtehitleri yerden yere vurmaktadır.
İmam-ı âzam’ı sanki okul arkadaşıymış gibi hafife alan bu densizlere; “Sen kim, İmam-ı âzam kim? Sen onun eline su dökemezsin” demek gerekir. Masum Müslümanların zihinleri bulandırılıp, akîdelerinin bozulması amaçlanan MEZHEPSİZLİK CEREYANINA karşı, imamların imamı, büyük imam ve müçtehit İMAM-I ÂZAM EBÛ HANİFE kimdir? Neler yapmıştır? Tanımaya çalışalım: Zira Müslümanların onu iyi tanıyıp minnet duyarak her gün ruhuna Fatiha okuması, rahmet dilemesi gerekir.
Hanefî mezhebinin kurucusu ve imamı, aynı zamanda birçok âlim ve müçtehidin hocası, ya da hocasının hocası olan İmam-ı Âzam Hazretlerinin ismi Nu’man bin Sâbit’tir. Ünvanı,Ebû Hanife’dir. H.80 yılında Kûfe’de doğmuş, 70 yaşında iken H.150 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Babası Sâbit, tâbiînden verâ sahibi, Kûfe’de Hz.Ali’yi ziyaretinde kendisine ve zürriyetine bereket ve hayır dileğiyle dua ettiği bir zattır.
İmam-ı Âzam Hazretleri, tâbiînden olarak gençliğinde ashâb-ı kiramdan Enes bin Mâlik ve diğer altı sahâbîyi görmüş, onlardan izin alarak hadis rivayet etmiş, hocası İmam Hammâd’ın yanında 28 sene, dört bin büyük âlimden ilim almış, hocasının vefatıyla makamına oturmuş, ulemanın ve halkın sevgisini, hürmetini kazanmış bir müçtehittir. Kûfe’de İmâm-ı Âzam yoldan geçerken halk onu hürmetle selamlar ve “Bu dünyanın en büyük âlimi” derlerdi.
Onun ilmi, fazileti, zekâsı, firâseti, takvası, emanete riâyeti, hazır cevaplılığı, dini koruma gayreti, doğruyu bulma gücü ve diğer üstün kâbiliyetleri gün gibi âşikardı. Hz.Peygamberimizin onu müjdeleyen hadis’i ve Hz.Ali’nin övgü dolu sözleri, İmâm-ı Âzam’ın ümmete rahmet mübarek bir zat olduğunu gösterir. Nitekim o; kitap, sünnet, icmâ ve kıyas yoluyla, dinin akâidini ve fıkhını, rivâyeten ve dirâyeten delilleri ile açıklamış, anlatmış ve yazmış olup, bölümler halinde ümmetin önüne sunmuştur.
Hz.Rasûlüllah’ın ve muhterem Ashabın yolu anlamındaki EHLİ-SÜNNET çizgisi; İmam-ı Âzam, İmam-ı Şâfii ve diğer sünnî müçtehit ve mütefekkirlerin beyan edip açtığı İslâm caddesi, asırlardır Müslümanların ittifakla yürüdüğü yoldur. İbrahim bin Edhem, Bâyezid-i Bestamî, Şakîk-i Belhî, Abdullah bin Mübarek, Ebû Dâvud-u Tâi, Kadı Fudayl bin İyaz, İmam-ı Gazâlî, İmam-ı şah-ı Nakşibendi, İmam-ı Rabbânî ve diğer islâm büyükleri de bu EHLİ-SÜNNET yolunu izlemiştir.
İmam Şâfiî Hazretleri: “İnsanlar fıkıhta Ebû Hanife’nin çoluk çocuğu gibidirler…Ben her gün onun kabrini ziyaret ediyorum. Bir ihtiyacım olduğunda kabrinde iki rek’at namaz kılar, Allah’tan hacetimi isterim ve istediğim verilir” buyurmuştur.
İkinci binin müceddidi İmam-ı Rabbânî Hz. Şöyle buyurmuştur: Hz.İsa (a.s.) gökten inince, İmam-ı Âzam’ın içtihadına uygun amel edecektir. Bu da onun büyüklüğünü ve içtihadının doğruluğunu gösteren şâhittir.” Altın silsilenin nakşî yolunun son halkası Üstaz Süleyman Efendi Hazretleri, Hanefî mezhebinin müntesibi olarak, "Hz.İsa ve Hz.Mehdi’nin hanefî mezhebince amel edeceğini ifadeyle, kıyâmete kadar bütün Müslümanlar İmam-ı Âzam’a minnet borçludur ve her gün mutlaka ruhuna Fatiha okumalıdır” buyurmuştur.
Zâhirî ilimlerde rüsuh bulmuş olan İmam-ı Âzam (r.a.) tasavvufta zamanın mürşidi İmam-ı Cafer-i Sadık Hazretlerine intisap etmiş, iki yıl süreyle o evlad-ı Rasûlün sohbetinden feyz almış, böylece bâtınî esrara ait ilimleri de iktisap ettiği için, şu meşhur vecizeyi ifade etmiştir: “O SON İKİ SENE OLMASAYDI, NUMAN HELÂK OLURDU”