GÖRÜNEN KÖY…
Çubuk İlçesi bir zamanlar Konya Ovası’ndan sonra neredeyse Türkiye’nin en büyük ovalarından biri idi.
Cumhuriyet’ten bu yana yönetime gelen yerel yöneticiler Çubuk Ovası’na imar izni vererek, Çubuk’a adeta ihanet etmiştir.
İlçe henüz, ekonomik yönden, ağırlıklı bir sektörel (tarım, endüstri, lojistik v.s.) kaynağına sahip değildir. Yıllar önce Çubuk Çayı, Meki ve Ova Çayı sayesinde binlerce dönüm sulu ziraat yapılan arazi bugün kıraç durumdadır. Sulu tarım imkânlarının azalması sebebiyle yem bitkileri üretimi azalmış, tarım ekonomisi gerilemiş bunun yerine henüz başka bir sektör gelmemiştir. Seracılık ise daha yenidir.
Çubuk Çaylarının sularının yok denecek seviyeye gelmesi sonucu ortaya çıkan kayıp, bu suyu kullananlar tarafından ödenmelidir.
Sonuçta ilçe devlet memuru ve emekli maaşı ile geçinen bir ekonomik yapı içindedir.
Çalışması devam eden hayvancılık (OSB) projesine bel bağlamak yanlıştır. Çünkü bu zihniyetle onun da sonu fiyasko olacaktır.
Konya’dan, Afyon’dan ve Polatlı’dan getirilen yüksek maliyetli kaba yem, saman ve arpa ve Kars’tan getirilen besi hayvanları ile Çubuk’ta hayvan yetiştirmek kazançlı olamaz.
İlçede yaklaşık olarak 10 yıl önce çalışmalara başlanılan hayvancılık (OSB) tesisi neredeyse 1000 lüks konutu yapmaya yetecek kadar para harcanmasına rağmen, halen alt yapı çalışması düzeyindedir. Ne yazıktır ki yaklaşık 100 milyon liraya yakın şu anda çöpe atılmış durumdadır.
Bütün alt ve üst yapısı tamamlanmış Ankara-Esenboğa Yolu üzerindeki 100 adet sanayi tesisi yüzde 85’i boş ve atıl durumdadır. Örneğin: Ahi Evran Sitesi ve diğerleri..
Verilen bu örnekler ilçemizde kalkınmanın bir kaynak meselesinden çok bir planlama ve öncelikli sıraya koyma meselesi olduğunu göstermektedir.
Dileğim; seçilen Belediye başkanının yukarıda yazılı konulara gerçekten eğilerek ilçeyi çağdaş ve mutlu insanların yaşadığı bir konuma getirmesidir.
Çubuk’ta hayvancılık ve tarımın diğer konularında alternatif yollara bakmak ve destek olmak gerekir. Bu konuda seracılık, katma değeri yüksek ürünler ile uygun bir yaklaşım olmuştur.
Üniversite kenti olma konusu ise, maalesef beklenen etkiyi yapmaktan uzaktır. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi; Etlik’te, Bilkent’te, Altındağ’da, Çankırı Caddesi’nde gelişme göstermektedir. Bu konuda Çubuk İlçesi’nin sadece adı vardır. Tadı her konuda olduğu gibi başkalarınındır.
Çubuk’ta yöneticiler sektör el baz da ilçeye bir hedef tayin etmeli ve bu yolda ağırlıklı çalışmalar yapmalıdır. Örneğin; Bunlar, Turizm, tarihi, sosyal ve kültürel sektörler olabilir.
Hollanda bir tarım ve hayvancılık ülkesi olduğu için toprağın yaklaşık % 70’i bu işe ayrılmıştır. Bunun % 62’si mera, % 32,5’i tarla ve % 5.5’i bahçedir. En önemli tarım ürünleri tahıl, kabuklu sebzeler, şekerpancarı, patates ve ziraat tohumlarıdır.
Tarımın yanında bahçecilik de çok gelişmiştir. Bahçecilik çoğunlukla seralarda (camekan) yapılır. Çiçekçilikte büyük ilerleme kaydetmiş olan Hollanda’ya, Batı Avrupa’nın çiçekçisi denilmektedir. İhraç ettiği çiçeklerden çok miktarda döviz sağlamaktadır.
Tabiat şartları hayvancılığa elverişlidir. Hollanda hayvancılıktan toplam gelirinin yaklaşık 2/3’sini sağlamaktadır. Hollanda topraklarının ziraata ayrılan kısmının % 62’sini meralar meydana getirir. Sığır, at, koyun ve tavuk beslenir. Özellikle süt inekleri yetiştirilmektedir. Dünya üretiminin % 45’ini sağlayan 30 süt fabrikası ve 150 adet süt tozu fabrikası bulunmaktadır.
Modern tarım metotları ile birim alandan alınan verim fazladır. Sera sebzesi üretiminde önde gelir. Çiçek üretimi de oldukça önemlidir. Büyükbaş hayvancılık gelişmiştir. Süt verimi fazla olan Hollanda inekleri oldukça meşhurdur.Amerika’nın yüzde 12’si tarımla uğraşmakta ve bu kesim tüm Amerika’yı besliyor.
Bizde ise durum tam tersidir. Tarım gelişigüzel ve babadan oğula ilkel tekniklerle yapılmaktadır. Çoğu yörelerde ‘Toprak Analizi’ bile yapılmamaktadır.
Suya Hasret Çubuk Çayı Azat Edilmeli…
Çubuk Ovası’nı sulayan Çubuk Çayı kurutuldu. Çubuk İlçesinin batı yakasını sulayan Meki ve Ova Çayı’da (Kavşakkaya Barajı’ndan dolayı) kurutuldu.
Bu çaylarımızı (bu su kaynaklarımızı) Çelik borularla elimizden alıp götürdüler.
Bölge insanının ayrılmaz bir parçası olan Çayın suyu, çelik borularla hapsedilerek Çay yatağı ve dolaysıyla bölge insanı suya hasret bırakıldı.
Çubuk Çayı’ndan beslenen Çubuk Ovası kurak, çorak, verimsiz hale geldi. Doğal denge bozuldu, çevre kirliliği ortaya çıktı. Yer altı suları çekildi. Toprağın yapısı değişti. Toprak esnekliğini kaybetti, kırılgan ve her an çöküntülere meyilli hale geldi.
Dere yatağında mikroplar oluştu, sivrisinek arttı, bölgedeki ağaçlar ve kuyular kurudu. Sulu tarım kurudu.
Şimdi aynı durum Miğre Dağlarının doğusunda bulunan Özlüce (Meki), Yiğitli (İğbek), Yılmaz (Martın), Yakuphasan Köylerinin arazisini besleyen Meki ve Ova Çaylarının da akıbeti aynı oldu. Bu bölgeyi besleyen Meki ve Ova Çayı kurudu. Bataklık haline gelecek. Özlüce, Yiğitli, Yılmaz ve Yakuphasan köylerinde sulu tarım öldü. Bu bölge de suya hasret kaldı.
Özlüce ve Ovacık Köyü arasındaki dereden geçen Meki Çayı üzerinde yapılan Kavşakkaya Barajı’nın suları döşenen ishale hattı ile götürülüyor..
Çubuk İlçesinin binlerce yıllık hayat kaynağı olan iki akarsuyu Çubuk Çayı, Meki-Ova Çayı böylelikle ve çelik borular sebebiyle kurutulmuş oldu.
“Doğal olarak yerleşim bölgelerindeki su, dağ, taş, orman ve arazi bu bölge insanının kendi malı ve kaynağı olmuştur.”
Ama Çubuklular bu değerlerine sahip çıkamamıştır.
Temiz çevre ve doğal hayatın varlığı, insan, beden ve ruh sağlığının temel kaynağıdır.
Çubuk Çayı’nın suyu azat edilmelidir;
Çünkü; İlçemizdeki bu uygulama dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi, çevre bilinci gelişmiş olan demokratik ülkelerde tabiat varlıkları ve doğal hayatın korunması anlayışı vazgeçilmez temel haklardandır.
Çubuk halkı bu hakları geri almak istemektedir. Şu bilinmektedir ki insanlık tarihi boyunca çıkan kavgaların çoğuna su sebep olmuştur. Konunun muhataplarıyla görüşmeler yapılmalı, sonuç alınamaz ise gereken hukuki yollara başvurulmalıdır.
Karagöl Su Kaybediyor…
İlçemizin en güzel mesire yerlerinden biri olan Karagöl hızla su kaybetmektedir. Göl seviyesi1 metre civarında alçalmıştır. Bu konu araştırılmalı, gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu gölün bataklık olmasını hiç kimse istemez.
Barajlardan Yeteri Kadar Faydalanamıyoruz
Çubuk II. Barajı ve sonradan hizmete giren özellikle de Kavşakkaya Barajı’ndan yeteri kadar faydalanamıyoruz. Çünkü bu Barajların hemen dibinde ki köylerde bile yeşillikler kurumaya başladı.
Baraj sularının Çubuk halkı tarafından kullanılmaya başladığı andan itibaren su ve sağlık arasındaki ilişki Çubuk’ta yaşayan sağduyulu herkesin çalışma konusu olmalı. Bu çalışmalar sırasında hazırlanan broşürler ve basın yoluyla halk “TEMİZ VE SAĞLIKLI SU” konusunda bilgilendirilmeye çalışılmalıdır.
Karagöl ve Çubuk II Barajı, Çubukluların ve çevre kentlerin en önemli toplanma-buluşma-temsil değeri taşıyan simgelenip vurgulandığı özel bir ilgi odağı ve kent merkezidir.
Ülkemizde planlı kentsel gelişmenin ilk örneği olan Ankara’da ilan edilen 24 kentsel dönüşüm alanında yapılmaya çalışılan uygulamaların sosyal sonuçları ortaya çıkmaya başladı.
Sosyal politikalar olmadan, bu bölgede yaşayan insanların ekonomik, sosyal konumları ve talepleri dikkate alınmadan, sadece kentsel ranta el koymak amacıyla yürütülen bu projelere karşı yerel tepkiler maalesef çok cılız ve hatta yok gibi.
ÇUBUK II BARAJI
Bugün Ankara ilinin ve Çubuk ilçesinin su ihtiyacının karşılanmasında yararlanılan Çubuk 2 Barajı; Çubuk ilçesinin yaklaşık 6 km. kuzeyinde yer almaktadır. Ankara’nın Altındağ ilçesi sınırları içerisinde yer alan Çubuk -I Barajı’nın kirlenmesi nedeniyle 1961 yılında yapımına başlanan Çubuk 2 Barajı 1964 yılında tamamlanmıştır. Yıllık 38 hektometreküp içme ve kullanma suyu temin edilen barajdan 2004 yılından itibaren Ankara merkeze su verilmektedir. Ankara ya verilen su Pursaklar’da yapılan su arıtma tesislerinde arıtılmakta olup ayrıca Çubuk ilçesinin su ihtiyacı da bu barajdan sağlanmaktadır.
KAVŞAKKAYA BARAJI’NIN SUYU DA ANKARA’YA VERİLDİ
Eski ASKİ Genel Müdürü Kamil Kılıç, Ankara'nın su ihtiyacını karşılamak amacıyla Kavşakkaya Barajı'ndan ilk aşamada her gün 80 bin metreküp suyun Kurtboğazı Barajı'na aktarılmaya başlandığını bildirmişti.
Ankara'nın susuzluk sorununa çözüm olması nedeniyle Çubuk İlçesi Özlüce Köyü Mevkii'nde 1 Nisan 2005 tarihinde yapımına başlanan Kavşakkaya Barajı 14 ay gibi kısa sürede tamamlandı. 2007 yılında da Barajın suyu Ankara’ya verilmeye başlandı.
Ankara'ya 60 kilometre mesafede inşa edilen Kavşakkaya Barajı, 23 kilometre uzağındaki Kurtboğazı Barajı'nı besleyen depo baraj görevini yerine getirmesi amacıyla inşa edildi..Barajın suyu borularla Kurtboğazı Barajı'na aktarılıyor. Buraya gelen su diğer barajlardan gelen sularla birlikte İvedik Arıtma Tesisleri'nde arıtıldıktan sonra şehre veriliyor. Ankara'nın içme suyu ihtiyacına büyük oranda destek sağlıyor.
ASKİ Genel Müdürü İhsan Fincan, "58 milyon metreküp su tutma kapasitesine sahip olan Kavşakkaya Barajı, 23 kilometre uzağındaki Kurtboğazı Barajı'nı besleyen depo baraj görevini görecek. Bu barajın suyu, çelik borularıyla direkt Kurtboğazı Barajı gölüne boşaltılacak” demişti.
Görüldüğü gibi barajlarımızın suyu çelik borularla Ankara’ya götürülüyor, Çubuk’ u düşünen yok. Herkes başka hesaplar peşinde..
Çubuk Çayı Bile Koruma Altında Ama Dinleyen Kim?
Evet yanlış duymadınız, ‘Çubuk Çayı’ bile koruma altında..
Kültür Bakanlığı Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Başkanlığının; 14.11. 1981 tarih ve A-3165 sayılı kararında, “…İlçe Merkezinin ortasından geçen Çubuk Çayı’nın iki yanındaki ağaçlık kısımda yer alan her bir söğüt ağacının da tescil edilmesine ve bu bölgenin yeşil alan olarak değerlendirilmesine ve bahçelerinde korunmalarına” denilmektedir.
Bir zamanlar Çubuk Çayı’nın Barajın Savağından Şimdiki Sanayi Bölgesi’ne kadar iki yanın söğütlerle bezenmişti. Şimdi onların yerinde beton binalar var. Çayın her iki yanındaki bahçelerin olduğu yerde de beton yığınları (binalar) yükselmiş durumda. Bir zamanlar o güzel Çubuk Çayı’nın eski halinden bir eser kalmadı.
Kısacası, koruma altına alınması gereken yerlerin ekolojik dengesi büsbütün bozulmuş durumda.
Ayrıca çay kenarlarının belirli bir mesafesine kadar inşaat izni verilmemesi gerekir. Çubuk Çayı, DSİ’ye aittir. DSİ yetkilileri, bir zamanlar çayın her iki yanında 30 m. mesafeye kadar inşaat izni vermezlerdi!.. Şimdi ise böyle bir uygulama herhalde ortadan kalktı ki, Çayın 13 metre yakınına bile bina yapılabiliyor. Ve de yetkililerin bu uygulamaya sesi-soluğu hiç çıkmıyor!..
Allah göstermesin, Çubuk Çayı’ının taşması sonucu Çubuk’ta bir sel felaketi olsa, Çay yatağına yapılan binaların ve içinde oturanların başına neler gelir, hiç düşündünüz mü?
Ülkemizde konuyla ilgili yüzlerce olay var. Daha dün, 4 Temmuz 2012 tarihinde Samsun’da bir ‘Sel Felaketi’ yaşadık. Samsun’un Canik İlçesinde Mert Irmağı’nın taşması sonucu Kuzey Yıldızı TOKİ konutlarındaki apartmanların zeminlerini su basmış 6’sı çocuk 12 vatandaşımız hayatını kaybetmişti. Ne zaman unuttuk?
Çubuk Çayı’nın her iki tarafında koruma altına alınmalarına rağmen asırlık söğütler acımasızca katledilmiş, bahçeler beton yığınlarına dönüşmüş, yeşillik ortan kaybolmuştur.
Eskiden, İlçenin en yüksek yeri olan ‘Kurban Tepe’nin en yüksek yerinden ilçeye baktığınızda ağaçlardan evleri göremezdiniz. Şimdi gidin bakın ne görüyorsunuz?
İlçede Su Sıkıntısı Kapıda !..
Çubuk İlçesinin Batı yakasını sulayan Meki Çayı’da kurutuldu. Buna paralel olarak Çubuk Ovasını sulayan Çubuk Çayı’da kurudu. Bu çaylarımızı (bu su kaynaklarımızı) Çelik borularla elimizden alıp götürdüler.
Bu çelik borular 1997 yılında bölge insanının ayrılmaz bir parçası olan çayın Suyu, çelik borularla hapsedilerek Çay yatağı ve dolaysıyla bölge insanı suya hasret bırakıldı.
Çubuk çayından beslenen Çubuk Ovası kurak, çorak, verimsiz hale geldi. Doğal denge bozuldu, çevre kirliliği ortaya çıktı. Yer altı suları çekildi. Toprağın yapısı değişti. Toprak esnekliğini kaybetti, kırılgan ve her an çöküntülere meyilli hale geldi.
Dere yatağında mikroplar oluştu, sivrisinek arttı, bölgedeki ağaçlar ve kuyular kurudu., sulu tarım kurudu.
Şimdi aynı durum Miğre Dağlarının doğusunda bulunan Özlüce (Meki), Yiğitli (İğbek), Yılmaz (Martın), Yakuphasan Köylerinin arazisini besleyen Meki ve Ova Çayları’nın da akıbeti aynı oldu. Bu bölgeyi besleyen Meki ve Ova Çayı kurudu. Bataklık haline gelecek. Özlüce, Yiğitli, Yılmaz ve Yakuphasan köylerinde sulu tarım öldü. Bu bölge de suya hasret kaldı.
Özlüce ve Ovacık Köyü arasındaki dereden geçen Meki çayı üzerinde yapılan Kavşakkaya Barajı’nın suları döşenen ishale hattı ile götürülüyor..
Çubuk İlçesinin binlerce yıllık hayat kaynağı olan iki akarsuyu Çubuk çayı, Meki-Ova Çayı böylelikle ve çelik borular sebebiyle kurutulmuş oldu.
“Doğal olarak yerleşim bölgelerindeki su, dağ, taş, orman ve arazi bu bölge insanının kendi malı ve kaynağı olmuştur.”
Temiz çevre ve doğal hayatın varlığı, insan, beden ve ruh sağlığının temel kaynağıdır.
Çubuk Çayı’nın suyu azat edilmelidir. Çünkü;
İlçemizdeki bu uygulama dünyanın hiçbir yerinde olmadığı gibi, çevre bilinci gelişmiş olan demokratik ülkelerde tabiat varlıkları ve doğal hayatın korunması anlayışı vazgeçilmez temel haklardandır.
Çubuk halkı bu hakları geri almak istemektedir. Şu bilinmektedir ki insanlık tarihi boyunca çıkan kavgaların çoğuna su sebep olmuştur. Konunun muhataplarıyla görüşmeler yapılmalı, sonuç alınamaz ise gereken hukuki yollara başvurulmalıdır.
Tarım Alanı’nda Beton Santrali’ne İzin Var, Parselasyona İzin Yok...
Yeni Şabanözü Yolu’ndan Akkuzulu Yolu’na girdiğinizde sağlı sollu arazilerin bulunduğu alan ‘Öziçi Mevkii’dir. Bunun sağ tarafındaki 3 parsel imarlı, diğerlerinde ise imar yoktur ve arazi sahiplerinin tüm dilekçelerine ve ısrarlarına rağmen.
Bu güzergâhın sol tarafında imar izni vardır. Beton Santrali de bu 29. adadadır.
İmar izni verilmeyen 32. parselde Büyükşehir tarafından 1/5000’ liklerin bile yapıldığı iddia ediliyor. 32 Ada’nın imar yapılan yerlerinde sokak bile vardır. Adı Piri Peis Sokağı’dır. Hatta burada ev bile yapılmıştır.
Arazi sahipleri mağdur edilmiyor mu? Bu parsellerin çoğu çok hisselidir. Hissedarların herhangi birisi ileride izaleyi şüyu davası açarsa bu araziler öldüm fiyatına satılırsa bunu vebali kimin üzerinedir?
Peki, Akkuzulu Yolu’nun solunda, hem de tarım arazisi olan yerde Beton Santrali’nin ne işi var? Hani burası tarım arazisi idi?
Önceki dönemdeki Belediye Meclisi buna nasıl izin verdi? Yeni Belediye Meclisi’nin eskiden yapılan yanlış ve hataları düzeltme hakkı var. Ama kim yapacak? Güçlü ve dayısı olanların (siyasi ve zenginlerin) işi yürüyor, garip-gurebanın haklı olsalar dahi hiçbir işi olmuyor.
Yeni Şabanözü Yolu’ndan Akkuzulu Yoluna girdiğinizde sağlı sollu 32 Ada’daki arazilerin bulunduğu alan ‘Öziçi Mevkii’dir. Üstelik burası Çubuk Merkez olarak geçmektedir. Bunun sağ tarafındaki 1,2,3 parseller imarlı, diğerlerinde ise imar yoktur ve arazi sahiplerinin tüm dilekçelerine ve ısrarlarına rağmen. Bu arazi sahipleri mağdur ediliyor. Üstelik bu arazilerin çoğu da hisseli, yarın hissedarlardan birisi ‘İzaleyi Şüyu’ davası açarsa, bu arazi sahiplerinin mağduriyetini kim karşılayacak vebalini kimler üstlenecek?
32 adanın olduğu alana parselasyon izni verilmemektedir. Gerekçe ise bu alanın ‘Tarım Arazisi’ olmasıdır. Peki bitişikteki diğer üç parsel tarım arazisi değil midir? Aynı adada hem arsa ve hem de tarım arazisi nasıl olur?
Peki, Akkuzulu Yolu’nun solunda, hem de tarım arazisi olduğu için parselasyona izin verilmeyen yerde Beton Santrali’nin ne işi var? Hani burası tarım arazisi idi?
Önceki dönemdeki Belediye Meclisi buna nasıl izin verdi?
Tarıma Gereken Önem Verilmiyor
İktidar tarım konusunda yaptığı açıklamalarda hep yüksekten atıyor. Şöyle ki;
· Türkiye büyüyor.
· Tarımda Avrupa’da birinciyiz.
· Tarım ihracatını 4 kat artırdık.
· Çiftçiye 60 milyar verdik.
· İlk kez mazot desteği yaptık.
· Gübre katkısını yükselttik.
· Kredi faizini indirdik.
· Hayvancılıkta faizi sıfıra çektik.
· Verimde patlama yarattık.
Bunlar çok iyi de; Çubuklu üreticiler neden ağlıyor?
Ülkemizde maalesef tarıma ve tarımcılara gereken değer verilmediği gibi üstüne üstlük, çiftçiye hep bütçeden çalan bir kambur gözüyle bakılmıştır.
Çiftçi hep küçümsenmiş, hem azar işitmiş, hem de yok sayılmıştır. Bugün tarımda sıkıntının yaşanmaması için öncelikle üretimi temel alan ve girdi maliyetlerini düşüren bir tarım politikasına ihtiyaç vardır.
Tarımda bugün en önemli sorun girdi maliyetleridir. Çiftçi bugün ürettiği ürünün bedeli ile maliyetleri karşılayamadığı için (özellikle küçük çiftçiler) üretimi bırakmışlardır. Bunun sonucu olarak da üretici iken tüketici konumuna gelmişlerdir. Küçük çiftçiler üretimden çekilirken tarıma yeni aktörler girmiştir.
Çiftçinin ektiği para etmiyor, yetiştirdikleri ürünün hasılatı masrafları karşılamıyor.
İlaveten geçim için bankalardan kredi alıyor. Krediyi de ödeyemiyor. Borç batağında yüzüyor. Ektiğinizin yaptığınız masrafları karşılama imkânı olmadığı için de bu krediyi ödeme imkanı bulamayacaksınız. Aradan 3-5 sene geçecek ve ektikleriniz sizi geçindiremediği için topraklarınızı satacaksınız.
Çiftçinin 90-100 kuruşa mal ettiği buğdaya 70 kuruş fiyat biçiliyor. Üstelik mazot da yaklaşık 5 lira olmuş, çiftçi nasıl para kazanacak, nasıl geçimini sağlayacak?
Köylerdeki tarla-tapanını satanlar ise şehre inip kapıcılık, odacılık yapmak istiyor. Hani “köylü milletin efendisi” idi? Efendi inim inim inliyor, ama yoksulluktan belini doğrultamıyor, sesini çıkartamıyor. Köylü tarımı ve hayvancılığı mecburiyetten bırakıyor. Neyle mi geçiniyor; Sadaka kültürü ile.. Çünkü ekmek elden, su gölden şimdilik geçinip gidiyor. Çünkü şu anda ona da razı ama değirmenin suyu bir gün bitecek... O zaman ne olacak? Allah Kerim...
Çiftçiler Kandırılıyor...
Gelmiş-geçmiş bütün iktidarlar zaman zaman, “Tarım da Avrupa lideriyiz” diye atıp, tutarlardı.
Adama demezler mi, “Ot, saman ithal eder duruma düştüğümüz için mi?” diye.
Tarım gelişmiş, Türkiye büyümüş!..
Pirinç, fasulye, mercimek enginar, çilek ithal ederek mi?
Hayvansal üretimde verimliliği artırmışlar!.. Hayvancılığı bitirip, Angusları ülkeye sokmak zorunda kaldığınız için mi?..
Yerli tohumculuğu desteklemişler!..
İthal tohumla sadece bir defa üretilebilen domateslerle, içinde tohum olmayan sivri biberle mi?..
İlçede yerli tohumu olan kaç üretici var?
Çiftçi perişan, ürünü para etmiyor.
O para etmeyen ürün kabzımal eliyle kentlere geldiğinde ise üreticinin onu almaya parası yetmiyor!..
“İnsanlar artık tarladan sofraya kadar güvenilir gıda tüketecek” deniliyor. Hormon yiye yiye şekli bozulan, uzaylı kafasını andıran domatesi, çileği, kirazı, eriği yiyerek mi?
İnsanlar bu kadar da ‘keriz’ ve ‘enayi’ yerine konmamalı, her şey ortada kimi kandırıyorlar?
Köylü Hani Milletin Efendisi İdi
Tarım ülkeler için en stratejik sektörlerden biridir. Birtakım ürün ve hizmetler olmadan hayatlarını idame ettirebilirler ama tarım ürünleri olamadan bir milletin bir ülkenin ayakta durması asla ve asla mümkün değildir.
Mustafa Kemal ATATÜRK, “Köylü milletin efendisidir” diyerek ve tarım üretimine özellikle destek vererek köylüyü baç tacı etmiş ve tarım alanlarının yabancılara satışını kanunla yasaklayarak tarımı koruma altına almıştır.
Bugün ülkemizde tam tersi bir mantık hâkimdir. Tarım çiftçisi toprağını terk etsin diye özel bir gayret vardır. Siyasilerimizin akıl aldığı AB, ülkemizde 35 milyon olan tarım nüfusunun 10 milyona düşürülmesini talep etmektedir.
Avans sistemi olmadığı için çiftçi faizli kredi ile üretim yapmaktadır. Zamanında ödeyemediği için de faiz batağına düşmektedir. Her şeyini icra ile bankalara kaptırmaktadır.
Çiftçilere üretim için destek verilmemektedir. Devlet çiftçinin ürününü almadığından, çiftçi tüccarların insafına terk edilmiştir. Organize olan tüccar da çiftçinin ürününü yok pahasına almaktadır. Çiftçi üretip satsa bile zarar etmektedir.
İlçede Üretim Maliyetleri Artacak...
Metropol İlçe statüsüne geçtikten sonra üretim maliyetleri de artmaya başladı. Çubuk Ovasını sulayan Çubuk Çayı’nın suyunun azalması ve hatta yok denecek seviyeye gelmesi, Keza Meki ve Ova Çayı’nın da aynı konumda olması sulu tarımı bitirmiştir.
Bu nedenle gerek Çubuk Çayı üzerinde kurulan Çubuk II Barajı ve gerekse Meki ve Ova Çayı üzerinde kurulan Kavşakkaya Barajı’nın sularından İlçe ve köyleri yararlanamamaktadır. Çünkü bu çayların suları çelik borularla Ankara’ya gitmektedir.
Yukarıdaki sebeplerle ilçe ve köylerindeki üreticiler damlamayla veya kuyu ve tulumbayla üretim yapıyorlardı. Tulumba ve kuyu suları ile sebzelerini yetiştiriyorlardı. Tüm köylerimizin metropol statüsüne geçmesi ile birlikte bundan sonra bunlardan da biraz zor faydalanırlar. Çünkü düne kadar bu tulumba ve kuyu sularına para vermiyorlardı. Şimdilerde bunlara da Büyükşehir tarafından sayaç konuluyor. Üretici bir zamanlar bedava kullandığı suya bundan böyle (kuyu ve tulumba suyunun m3’ne yani tonuna) 4 lira ödeyecek. .
Ayrıca tarla veya bahçe traktörle sürülecek. Mazotun litresi de 4,5 lira. Bu gidişle eskiye yani saban, pulluk devirlerine geri dönecek gibiyiz. Durum onu gösteriyor.
Bu gidişle ürün tadından yenmez olacak. Üretici nasıl mahsul yetiştirecek ve ürünün kaç liradan satacak? Tüketici hangi parayla alacak?
Yüksek girdi maliyetleri ve doğal afetler nedeniyle çiftçilerimiz zor şartlarda üretim yapıyor. Doğal afetler bu yıl verimi düşürecek. Üretimde sulamalar nedeniyle oluşan ek maliyetler ve düşük verim birim maliyetin daha da yükselmesine neden olacak.
Çubuk’ta Hayvancılık Bitirildi. Tarım da Bitirilmek Üzere...
Çubuk İlçesi 23 Temmuz 2004 tarihi itibariyle “Metropol İlçe” oldu. Akabinde de “Konut Bölgesi” ilan edildi. Konut Bölgesi’nde hayvancılık, tarım ve sanayi nasıl yaşayacak?
Metropol kanunları ile Çubuk’ta tarım ve hayvancılık yaşamaz, yok olur.
Bu nedenlerle Çubuk’ta tarım ve hayvancılığın eski konumuna getirilmesi için Çubuk İlçesinin önünde 4 alternatif seçenek var:
Metropol kanunları esnekleştirilmeli,
- Çubuk İlçesi Metropol’den çıkartılmalı,
- Çubuk İlçesi, “Kalkınmada Öncelikli Yöre” kapsamında Çankırı’dan sonra 14. sırada yer almalı,
- Yukarıdaki iyileştirmeler olmazsa Çubuk Çankırı’ya bağlanmalı..
Çubuk İlçesi’nin ekonomik yönden hemen yanı başındaki Çankırı’dan ne farkı var? Oysa Çankırı, “Kalkınmada Öncelikli Yöre” statüsündedir ve ülke çapında 13 sırada yer almaktadır.. Bu özelliği ile bu ilimizde teşvik ve birtakım vergi muafiyetleri vardır.
Bu muafiyetler ise; Emlak vergisi muafiyeti, OSB’lerde yer alan işletmelere vergi muafiyeti, SGK prim muafiyeti, Katma değer vergisi muafiyeti, Enerji desteği gibi muafiyet ve teşvikler var.
Saygıdeğer Çubuklular, yukarıdaki seçeneklerden hangisi sizce daha uygundur?
İlçe ekonomisi uçuruma doğru yuvarlanıyor. İlçenin her sorununun çözümünde Metropol İlçe olmanın hep olumsuzluklarını gördük. Görmeye de devam edeceğiz. Köyden mahalle olanlar çok pişman ve Çankırı’ya bağlanalım diyenlerin sayısı da gittikçe artıyor...
Çubuklular bundan böyle Metropol İlçe Olduğu İçin; fabrika kurup teşvik ve muafiyetten yararlanamayacak, tarımla uğraşamayacak, sebzecilik yapamayacak, hayvancılık yapamayacak, bakan ve milletvekili torpili olmadığı için işe giremeyecek. Sanki Çubuk’taki işsizler iş bulmuş gibi, iddialara göre bölge milletvekilleri ve yüksek bürokratlar bile yakınlarını Çubuk Belediyesi’nde başlatmak için uğraşıyorlarmış. Doğruysa çok yazık...
Peki, askerlikten terhis olan ve üniversite mezunu gençlerimiz nasıl iş bulacaklar, geçimlerini ne ile sağlayacaklar? Sadaka Kültürü ile mi? Yoksa ne ile bir bilen var mı?
Yazıklar olsun böyle siyasetçilere, en önemlisi de ilçeyi “oy deposu” yapanlara...