Çocuklarımızdan özellikle sömestre ve yaz tatillerinde beklenilen en önemli etkinlik kitap okumaktır. Yüklü okul müfredatı yanında OKS, SBS, ÖSS hazırlık kursları da eklenince adeta zorlu bir maratondan çıkan ve tatili iple çeken çocuklarımızdan tatilde kitap okumalarını istemenin öğrencilere haksızlık yapıldığı zannına kapılıyor insan. Gerekli gereksiz bir sürü bilgiyi öğretmeyi öngören müfredat ve müfredatla bağlantılı olarak okullararası dikey geçişe imkan veren sınavlarda başarılı olabilmenin olmazsa olmazı haline gelen dersaneler de eklenince kitap okumaya, serbest çalışma faaliyetlerine vakit bırakılmıyor adeta.
Sadece çocuklarımız açısından değil veli olarak bizler açısından da kitap okumak,kendimiz olmada ve kendimizi geliştirmede, yeniliklere adapte olmada, yeteneklerimizin farkına varmada, içinde bulunduğumuz şartları doğru algılamada, bilgiyi kaynağından öğrenmede çok önem arz etmektedir.
Çünkü insanoğlu her alanda bugünkü gelmiş olduğu noktayı, kendisinden önceki maddi ve manevi birikimlerin sonraki nesillere miras olarak aktarılmasına borçludur. İnsanlığın bu birikimi bazen bir kil tablet üzerinde bazen bir duvar yazısı, bazen mimari bir şaheser , daha çok da kitaplar ile sonraki nesillere ulaştırılmıştır.
Şüphesiz kitaplar insanoğlunun geçmişinden geleceğine, gelişmesine ve tekamülüne köprü olmuştur. Kitaplar aracılığıyla tevarüs olunan bilgi tüm insanlığın ortak malıdır.
insanlar için birer hazine ve zenginlik kaynağıdır.
bu nedenledir ki kitaplar tıpkı hiç solmayan bitkiler gibidir.
ona her müracaat edildiğinde çeşit çeşit taze mis kokulu meyvelerini her daim cömertce sunar.
yeter ki ondan istenilsin ona baş vurulsun
Geçmiş medeniyetler incelendiğinde her alanda başarıya koşmuş, insanlığa katkıda bulunmuş, insanlığı arkasından sürükleyen medeniyetlerin; ilme, âlime, kitaba, okumaya birinci derecede önem veren topluluklar olduklarını ilköğretim-lise düzeyindeki tarih bilgimizle dahi kolayca söyleyebiliriz.
Kişiler bazında dahi baktığımızda eğitim alanından sanayiye, politikadan sanata kadar her alanda başarısını kanıtlamış, bir yerlere gelmiş insanların kitap okumaya çok önem veren insanlar olduğunu görürüz.
Kendi kültürümüzden örnek verecek olursak Endülüs Medeniyeti ve O medeniyetin banilerinden ünlü alim ve filozof İbn-i Rüşt devamlı kitap okuduğunu, ömründe yalnız iki gece kitap okumadan geçtiğini, biri evlendiği diğeri babasının vefat ettiği gece olduğunu söyler.
Aynı şekilde ibn-i sina bir kitabında geceleri hep okumak ve yazmakla meşgul oldum, uyku bastıracak olursa bir şey içip açılıyor, yeniden çalışmaya koyulurdum. Bunu söyleyen ibn-i Sina 10 yaşına bastığında pek çok ilim dalında pek çok şeyi öğrenmişti.
Fatih Sultan Mehmet daha çocukken Arapça, Farsça, Slavca, Latince, Yunanca, İbraniceyi öğrenmişti. Fetihin nasip olmasındaki en büyük pay sabahlara kadar değişik dillerdeki her türlü eserleri okuması onlardan notlar almasıydı.
Yine Yavuz Sultan Selim bazı geceler sabahlara kadar kitap okur, uykuya ve yemeğe rağbet etmez, günde bir defa yemek yer, gündüzleri de o kadar işlerinin arasında 7-8 saatini okumaya ayırırdı. Mısır seferine giderken beraberinde 3 katır yükü kitap götürdüğü söylenir.
Günümüze geldiğimizde Japonyada bir yılda 4 milyar 200 milyon kitap basılırken, Ülkemizde bu sayı sadece 23 milyon 386. Yani Türkiyede bir yılda basılan kitap Japonyada neredeyse bir günde basılıyor.
Japon mücizesi dediğimiz şeyin arkasındaki gerçek bu olsa gerek.
Ne yazık ki bizde okuma alışkanlığının edinilmesinde üzerine çok önemli görev düşen öğretmenlerimiz dahi okumuyor. Eğitim-senin bir araştırmasına göre öğretmenlerin yüzde 8i hiç kitap okumuyor. Yüzde 28i ayda bir kitap okuyor. Yüzde 40ı bu konudaki görüşünü açıklamıyor.
Yine bir başka araştırmaya göre Türkiyede üniversite mezunlarının sayısı son yıllarda 14 kat artış sağladığı halde kitap okuyanların sayısı 1965 yılına göre gerileme gösteriyor.Ülkemizde aydın dediğimiz kesimin kitap okuma hususunda eğilimi böyle olunca Türk insanı olarak hayatımızda kitabın yerinin olmadığı bir gerçek.
Bu durumun doğal sonucu olarak medeniyet yarışında
ülkeler arasındaki yerimiz kitapla aramıza koyduğumuz mesafe ile doğru orantılı, gerilerdeyiz, ikinci değil üçüncü dünya liginde yerimiz.
maalesef her konuda dibe vurmuş haldeyiz. Bu durum istenilen bir durum değil tabiî ki. bu konuda ne yapmalı? nasıl hareket etmeli? bu gerçeğin üzerine nasıl gidilebilir? sorularına hepimizin cevap bulması gerekmektedir.
konunun uzmanlarının söyleyeceği çok şeyler vardır ancak,
kendi kendimize yapabileceğimiz bir şeyler olmalı ki
tek kişi olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmiş olalım.
Allah(cc)ın ilk emri OKU emrinin muhatabı olduğumuzu
ilmin müslümanın yitiği olduğu nerede bulursa alması gerektiğinin
farkına vararak işe kendimizden başlayıp önce kendimiz kitap okumaya başlayacağız. Örneğin karne tatilinde kendimiz tv karşısında vakit öldürürken çocuklarımıza bir başka odada kitap okumalarını istemek ne derece etkili bir yöntem önce bunu sorgulayacağız,
madem ki kitap okumak güzel ve faydalı bir etkinlik
kendimiz de elimize kitabı alacağız, çocuklarımız evde kitap okunduğunu görecekler, yine mi evde kitap okunmuyor gerekirse ailecek birlikte kitap okuyacağız, boşa geçirdiğimiz günün belli saatlerinde okuma seansları yapıp
sırayla çocuklarımıza kitap okutup ailecek dinleyeceğiz.
alkışlayacağız, çocuklarımızı cesaretlendireceğiz,
okunan kitap üzerine konuşmalar, yorumlar yapacağız,
kitap okumayı sıkıcı bir görev gibi değil de
okumayı zevkli hale getirerek boş zamanları anlamlı kılarak
yemek yemek gibi, tv seyretmek gibi bir yaşam tarzı haline getireceğiz
Bir süre sonra evin tv kanallarının olumsuz etkisinden kurtulduğunu,
özgürleştiğini, kendi gündemini kendisinin oluşturduğunu,
ev içerisinde yabancılıkların ortadan kalktığını, yüzyüze ilişkilerin geliştiğini,
kavga ve çatışma ortamının yerini seviyeli ilişkilere terk ettiğine şahit olacağız. Boşluktan canı sıkılan çocuklarımızı atari-internet salonlarından ve kahvehanelerden, sokağın tehlikelerindenkurtardığımız gibi
Ülkemiz, bölgemiz adına karanlığa bir mum yakmış olacağız.