En kısa zamanda “Yurtta sulh cihanda sulh” düsturu ve barışçı sıfatıyla Bağdat Seferine çıkmamız gerekiyor. 30 km gibi mesafeleri değil bütün ülkeyi, merkez Bağdat olarak sulh ve adaleti sağlamak, Iraklıları işgalci ve işbirlikçi eşkıyaların zulmünden ve sömürüsünden kurtarmak için. Batılı emperyalizmin sözde barış ve huzur sağlama adına başlattığı yangın ülkemizi de sarmadan bir an önce gidip kaynağından söndürmemiz gerekiyor. Ülkemizin kaderi bunu gerektiriyor.
İnsanlar gibi, ülkelerin ve milletlerin de bulundukları coğrafyaları gereği yaşamak zorunda oldukları kaderleri vardır ki, kaçmak ve kaçınmak çoğu zaman irade dışıdır. Hatta uzak kalma arzu ve çabaları daha da kötü sonuçlar doğurabilmektedir. Anavatanımızın bulunduğu coğrafyada başlangıcı 18.yy’a kadar uzanan “Kuzey Irak” adlı bir sorun ortaya çıkarılmıştır. Yüzyıllardır Türklerin egemenliği altında birliktelik içinde yaşayan farklı kök ve inanca sahip sağlam bir mozaik yapı, petrole sahip çıkma davasına çatlatılmaya, kırılıp ayrılarak birbirinin üzerine çıkarılmaya çalışılmış ve ortaya bu gün de süregelen sorunlar ortaya çıkmıştır.
Eskiden İngiltere Krallığının üstlendiği vazifeyi günümüzde ABD yapmaya çalışıyor. Onlar da İngilizler gibi toplumları kaos ve iç savaşlara sürükleyip kaçmak zorunda kalıyorlar. Komünizmin iflasının ardından ABD Müslümanları düşman ilan ederek kendisini yeni-dünya düzeninin efendisi görmeye başladı. Dünya halklarına sözde sosyal adaleti ve özgürlüğü kazandırma ideali adı altında tüm dünyaya sömürge imparatorluğu kurma çabasındaki SAM Amca, bulunduğumuz coğrafyada bize rağmen bizsiz Büyük Orta Doğu Projesi ile büyük bir yangını başlatıp körüklediği gibi sonrasında ne yapması gerektiğini bilemediğine şahit oluyoruz. SAM Amcanın ABD’si onlarca yıldır siyasi ve askeri faaliyetlerle Saddam dönemi baskıcı rejimi bahane ederek kardeşlerimizin yaşadığı Irak’ı nihayetinde sönmek bilmez yangına, içinden çıkılmaz bir bataklığa çevirmiştir. Vietnam’dan Kore’ye, Küba’dan Afganistan’a kadar hiçbir ülkede dirlik ve düzeni sağlayamadığı gibi işgal ettiği dönemden çok daha beter bir durumda bırakıp kaçmak zorunda kalmış bir sömürgeci güçten dahası beklenebilir mi? Emperyalist emellerine ulaşmada bizi tam olarak kullanamayan SAM amca, kendilerini lider olarak lanse eden geçmişleri kirli ve karanlık Barzani ve Talabani gibi feodal kuklaları maşa olarak kullanmayı çok iyi bilmiştir. Bu yolla da, teröre de ÇEKİÇ GÜÇ döneminde olduğundan daha fazla maddi ve manevi destek vererek ülkemizdeki dirlik ve esenliği bozmayı kısmen de olsa başarabilmiştir. Teröre Barzani üzerinden silah ve siyasi destek vermek de doğrudan destek vermek değil midir?
Yıllardır ülkemizde kangren haline gelen duruma erklere sahip olanlarımız daha ne kadar görmezden gelebilecektir. Bizden başka emperyalizm amacı gütmeden zor durumdaki başka bir ülkeye tam anlamıyla dirlik ve esenlik götürebilen başka bir millet var mıdır dünyada. Yakın tarihimize Osmanlı’ya baksınlar. Yeni tarihimize Bosna Hersek, Afganistan, Somali, Lübnan’a baksınlar. Ordumuz bile gittiği her yerde askeri barış görevi dışında kanından gelen dirlik ve esenlik kurma faaliyetini özenle yerine getirerek yerel halkın sevgi ve takdirine mazhar oluyor.
İktidarlarımız, Atatürk’ün başlattığı toprak reformunu siyasi emeller uğruna devam ettirmediler. 1938 den sonraki hükümetlerimiz Osmanlının son zamanında ülkemizin doğu ve güneydoğu bölgelerindeki eşkıyalıkla ortaya çıkan ilkel feodal yapıyı toprak reformu ve tapu kadastro işlemleriyle yıkıp atamadıklarından terör bölgede günümüzde bile yuvalanabiliyor.
AĞA’lık denen ilkel feodalite Atatürk’ün Cumhuriyetinde nasıl yüzlerce köy, yayla, dağ, dere ve benzeri Hazine arazisi sahibi olarak kabul görebiliyor. Bu ülkede yaşamak istemeyenlere yol açık, uğurlar olsun. Sağlam bir iktidarın da oy kaygısı gütmeden Atatürk’ün başlattığı toprak reformunu hayata geçirerek tüm doğu ve güneydoğu bölge topraklarımızı AĞA’ların işgalinden kurtararak gerçek sahibi bölge halkına, bölgeye ayrıca gelmek isteyen Laz, Çerkez, Gürcü, Türkmen gibi ülkenin herhangi bir yerinden geleceklere emanet edebilmelidir. Çıkabilecek siyasi çıngar ve AB ülkelerinin tepkilerine aldırmadan sosyal adalet sağlanarak toprak mülkiyetiyle bölge halkının VATAN toprağı bilinci uyandırılmalıdır. Köyü, dağı, yaylası, ormanı, kuşu, kurdu Ağanın olan bir marabadan vatan aşkı beklenebilir mi?
Bunlar içeride yapılabileceklerin bir kısmı, dışarıda da Irak halkına sosyal adalet ve devlet düzeni getirelim. Sömürmek ve işgal etmek için değil, sömürgeci Avrupa Birliği ülkeleri ile ABD’nin yaktığı ateşi söndürmeye, Iraklı kardeşlerimizi işbirlikçi eşkıya ağalarından, işgal ve sefaletten kurtarmaya gidelim. Şanlı Ordumuzla, Resmi ve ticari kurumlarımızla, sivil toplum kurumlarımızla, vakıflarımızla dirlik ve düzen getirmeye hep beraber gidelim. Topraklarının sahip olduğu zenginliği hak ve adilce ülke halkına paylaştırmaya gidelim. Dışarıdaki yangın büyümeden, Türkiye’yi, İran’ı, Suriye’yi de içine almadan, durumu görmezden gelerek içerde başlamak üzere olan yangını nasıl söndürebiliriz.
Dağlarda taşlarda askeri operasyon olsun mu, olmasın mı? Teröre karşı harekat yapmak zamanlı mı zamansız mı? Teröre dur demeye kalkarsak Avrupa Birliği bizi azarlar mı? Teröre maddi ve manevi destek nereden sağlanıyor. Şimdiden dağılmaya yüz tutan, toplu katliamları ayyuka çıkmış Almanya’sından Belçika’sına, İngiltere’den Danimarka’ya kadar geçmişi kirli topluluk mu bize tolum dersi verecek? Elli sene sonrasına gün verecek de, biz de batılı muasır seviyeye ereceğiz. Bosna Hersek savaşında yakından tanıdığımız Avrupa halkı mı bize insanlık dersi verecek. Her konuda çifte standart uygulayan, maddi çıkar olmadan kılını kıpırdatmayan Avrupalıya da isterse biraz sus payı petrol verilebilir tabii. Irak halkı ve ülkesi paravan Irak Hükümeti yönetiminde bırakılmayacak kadar bize yakın, terörün yuvası olmasıyla bu gün dün olduğundan daha da yakın.
Bulunduğumuz zamanda kaderimizi yaşıyorsak, önce aslımıza dönelim. Hiçbir ulustan medet ummadan, himaye ve hibe kabul etmeden, kimseden korkmadan ve yılmadan hareket edelim. Tarihimize bakalım, Metehan, Alparslan, Fatih, olsaydı, Atatürk olsaydı bu durumda nasıl bir politika izlenirdi, sorgulayalım. Kaderimiz neyi gerektiriyorsa onurumuzla mücadele ederek, milletimizin bekası gelecek nesillerimizin devamı için kimseye boyun eğmeden hak davamıza hareket edelim. Başta şimdiki ve seçimden sonra gelecek hükümet olmak üzere, her nerede ne işiyle meşgul isek sağduyu ile ortak tarihimize ve değerlerimize sımsıkıya sarılarak onurumuzla hareket edelim. Ki bizler bu ülkenin halkı olarak işimizde gücümüzde, sokakta, pazarda, mitinglerde, siyasi seçimlerde, barışta ve seferde ülkemizin kaderine olan inancımızla milli menfaatlerimiz doğrultusundaki her politikaya ve askeri harekata kalben ve bedenen destek verdiğimizi tüm dünya bilsin.