HAYATTA EN ESKİMEYEN MESLEK HANGİSİDİR?

YUSUF BOSTAN

 

 

 

Ana ve Babanın evlatlarına karşı darılma ve gücenme gibi bir hakkı yoktur. Zira kendinden sonraki gelecek nesiller bir şekilde nasibini alırlar. Ana Babanın evladına gücenmesi demek Allah Zülcelal Hazretlerinin o evlatlara karşı gücenmesi demektir. Ana Baba haklı ise evladı güzinler için sınav başlamış demektir. Nasıl mı?;

  Hazreti Yusuf Aleyhisselamı hepimiz biliriz. Kuran-ı Azimüşşanda kıssaların en güzelinde geçer. Mısır’a hükümdar olunca , babası Yakup(as)ve akrabalarını getirtmek için memlekete adamlar gönderir. Babası Yakup (a.s.) Mısır’a geldiğinde Hazreti Yusuf (a.s.) onu, birçok hazırlık ve merasimle karşılar. Babasına büyük bir hevesle  hükümdarı bulunduğu devleti gezdirir ve onu hoşnut etmek için elinden gelen her türlü gayreti gösterir. Babasını mısırı gezdirirken heyecandan olacak ki atından inmeyi unutur. Hemen arkasından  vahyi İlahi emir ile “Ey Yusuf..! Babana tazimi tam ifa etmediğinden dolayı neslinden gelecek olan yetmiş kadar peygamberleri senden alıp başkalarına taksim ettim” buyurur,  Allah Azimüşşan.

Evladı, güzinlerinin kıymetini bilen ana ve babalar; maddi manevi dünyanın en zengin ve huzurlu insanlarıdır.  Zira bir ömür boyu evlatlarının peşinde koşturmak herkese nasip olmayan bir zenginlik ve hayatta olgunlaşmanın altın anahtarıdır. Aynı zamanda en eskimeyen mesleklerden bir tanesi de analık babalık mesleğidir. Diğer bir tabirle yorumlamak gerekirse ANALAR BABALAR SON NEFESLERİNE KADAR EVLATLARININ HİZMETKARIDIR. Bizler evlatlarımıza hizmet edelim ki evlatlarımızda, evlatlarına hizmet etsinler. Böylelikle insan olmanın şerefini her daim yüreğimizde hissedelim ve kıyamete kadarda insan olma şerefini her daim koruyalım. Ana babanın varlıkları, bir evin çatısına, yani mahyasına benzer. Dikkat edin çatısı olmayan evler daha hızlı harap olur.

“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyurur Rahmet Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) Ana babanın salih olması ve evlatlarını terbiyeye çalışmaları, onlara iyi yönde tesir eder; evlatlarını başıboş bırakanların sonu da malum... “Ne ekersen o biter. Zakkum eken hurma bekleyemez. Rüzgar eken fırtına biçer” der büyüklerimiz.

 Bir ana ve babanın evladına darılma, gücenme veya kaprislenme gibi lüksü yoktur. Yaratılışımızdan dolayı da sevdiklerimize kapris yapmayıp da kime yapacağız? Diye de sormak da fayda var derim. Elbette sevdiğimize kapris yapacağız lakin asık suratlı olarak değil. Zira asık suratlı olanı Mevla da sevmez kulda sevmez. Kısaca fazla naz aşık usandırır. Dolayısıyla kaprisi muhabbetle, muhabbetullaha giden yolda yapacağız.

Naz etmek; birincisi evladı güzine, ikincisi de nazlı yâre yakışır.

Bir de Naz makamı vardır, yüce Mevla’nın katında. Naz makamı; İnsanların naçar kaldığı, tüm kapıların yüzlerine kapandığı, kimsenin el dahi  uzatamadığı, insanların görmezden geldiği, sadece Mevla’ya sığınıp el açıp ondan istediği makamdan değil, nazlanmak makamından bahsediyorum. Zira Naz makamı hiç bir münacatın duanın geri çevrilmediği bir makamdır

PEKİ NASIL NAZLANMAK LAZIM? ŞÖYLE BİR BAKALIM

       Zamanın büyük üstadlarından Seyyid  Burhaneddin  Hazretleri ‘’Bir semada iki güneş olmaz’’ilkesi gereği Hazreti Mevlana’dan Kayseri’ye gitmek için müsaade ister. Nede olsa hocalık vazifesi Hazreti Mevlana’nın yanında bitmiştir. Derseniz ki nerde görülmüş Hocanın öğrencisinden destur istediği. Evet işin içinde edep varsa istenir. Neden mi? Seyyid Burhaneddin Hazretleri Hazreti Mevlana’ya Hocamın oğlu, emaneti diye bakarsa ister. Lakin talebe gözüyle bakarsa istenmez. Seyyid Burhaneddin Hazretleri üç kez talebesi Hazreti Mevlana dan destur yani izin ister. Lakin üçünde de talebesi yani Hocasının oğlu geri çevirir.’’Katiyyen gidemezsin, bizi ölüm ayıracak’’der Hazreti Mevlana Hocasına. 

       Seyyid Burhaneddin Hazretleri izin almadan Kayseri ye doğru atını sürer… Konya İl sınırına gelince atı bir türlü gitmez büyük üstadın. Atını geriye Konya’ya doğru çevirdiğinde ise atının rahat bir şekilde Konya’ya doğru gittiğini görür. Seyit Burhaneddin Hazretleri olayı anlar ve talebesi Hazreti Mevla’nın yanına varıp şöyle der.

“Evladım hiç hocasını yolda bırakan talebe, şeyhini yolda koyan derviş görmedim!”. Deyiverir.

Hazreti Mevlana “Aman Efendim, ne olur gitmeyin” diyerek ricada bulunur, o mübarek hocasına. Seyyid Burhaneddin Hazretleri de söyleyiverir; “Sen tasarruf sahibi oldun, beni bile yollamıyorsun. Ama unutma ki tekrar söylüyorum. Bir semada iki güneş olmaz! Ben Kayseri de vazifeliyim. Sende burada vazifeli olacaksın  diyerek gönlünü alır Hazreti Mevlanın.

Hazrete Mevlana Celalettin Rumi Hazretleri oğlu Sultan Veled’e dönerek der ki “Kayseri yolunun yarısına kadar hocamın yanından ayrılma. Yolda yayan gideceksin. Şeyhimin yanında bulunup hizmetini eksik etmeyeceksin” diyerek yolcu eder.

Ne diyelim, gayret bizden yardım Yüceler Yücesinden.