HAYATIMIZDAKİ ÖNEMLİ YAŞLAR

YUSUF BOSTAN

Öncelikle Manisa’nın Soma ilçesinde hayatlarını kaybeden kardeşlerime Allah’tan rahmet, geride bıraktıkları kederli ailelerine başsağlığı diliyorum.  En kutsal görevlerden biri olan aile geçimini sağlamak maksadıyla ekmek parası uğruna bembeyaz yüzlerine kömür karasını süren o aile babalarını Rabbim cennetin en güzel en aydınlık köşeleri olan Firdevsi alalarda ağırlasın inşallah.  Ruhları için El-Fatiha.

***

HAYATIMIZDAKİ ÖNEMLİ YAŞLAR

“Aranızda en hayırlınız uzun ömürlü hayırlı ibadetli olanınızdır” der, Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifinde. İnsanoğlu yaşadığı hayat müddetince Allah rızası için ne kadar hayırlı iş yaparsa Allahın katında değeri o kadar artar ve insanlar arasında ise övgüyle bahsedilir. 

Peki bu insanları çocukluk yaşlarından itibaren nasıl yetiştirmemiz gerekir.? Çocuklarımız yedi yaşına geldiğinde artık iyiyle kötüyü ayırt etme yaşına gelmiş sayılırlar. Hayatta bir birey olma yolunun ilk adımını atmaya başlamışlardır. Çocuklarımızın özellikle altı yedi sekiz yaşlarında çok dikkat etmek lazım ki aile içersinde her hangi bir konuda sohbet ederken konuşmanın tam ortasında çocuklarınızdan birisi tahmin dahi edemeyeceğiniz bir soru sorar. Bu olay hepimizin başına gelmiştir ve gelecektir. Hayırlı olsun artık çocuklarınızın büyümeye başladığını kabullenmeniz lazımdır. Önemle duyurulur. Artık çocuklarımızda söz söyleme sanatını yavaş yavaş öğrenmeye başlamıştır.

Aile bireyleri olarak bu yaşlarda çocuklarımıza ilk öğretmemiz gereken ibadetlerden bir tanesi namazın fazileti ve neden namaz kılmamız gerektiğini öğretmemiz gerektiğidir. Bu yaşlarda namazın faziletini öğrenen bir insan hayatı bereketli muhabbetli ve dolu dolu geçer. Zira çocuklarımız hayatı boyunca öğreneceği bilgilerin yüzde yetmişini bu yaşlarda, geri kalan yüzde otuzunu ise bu yaşlardan sonra öğreneceklerdir.

Çocuğumuzun bu yaşlarda yaptığı ibadetler anneye babaya ve çocuğumuzun amel defterine yazılmaya başlamıştır. Unutmamak lazım ki; yetişkin bir çocuk on beş yaşına geldiğinde namaz ve oruç farz olur. Melaike artık o çocuğa sayfaları boş olan ve yaşadığı müddetçe yaptığı her ameli yazılacak defterini kendisine emanet olarak verir. Amel defterine artık kişinin amelleri yavaş yavaş yazılmaya başlamıştır. Bu evlatlarımızı yetiştirirken gayemiz odur ki millet olarak nice hayırlı evlatlar yetiştirip, geçmişi okuyup ders alan, geleceği güvenle inşa eden, hayır yolunda koşturup ömrünü hayırla geçiren geçmişine baktığında “Ya Rabbi iyi ki ömrümü senin yolunda harcamışım” diyen nesiller yetiştirmektir.

Bir kimse yirmi yaşına geldiğinde artık rüşt sayılır. Hüküm kendi eline verilmiştir. Kişi yirmi sekiz yaşına geldiğinde ise aklı artık tamam olmuştur.  Kişi otuz yaşına geldiğinde kişinin kuvveti de tamam olur. Bu yaşlar çok hızlı geçer ve insan kırk yaşına geldiğinde yaş da kemale ermiştir. Tabiri caizse bu yaşlar “Hamdım, Yandım, Piştim” dediği Hazreti Mevlana Celalettin Rumi Hazretlerinin tabir ettiği yaşlardır. Yani Aşık’lık makamıdır. Yeri gelmişken söylemek lazım ki “Kişi Pir olsa yinede Ana duasına muhtaçtır” Analık makamı Aşk makamından dahi üst mertebededir. Olgunluk mertebesi elbette bu yaşlarda kadın erkeğe verilir. İnsanoğlu bu yaşlarda olgunlaşır veya olgunlaştırılır.  Bu yaşa ulaşan insanlar üç türlü beladan kurtulur. Artık cinnet geçirmezler. Kırk yaşından sonra insan deli olmaz. Cüzzamdanda bu yaşlardan sonra kurtulur.

İnsanoğlu elli yaşına gelince Allah Zülcelal Hazretleri o kişiye inabe verir. İnabe Allah (c.c.) tarafından bir hediye, sevgi, ikramdır. Kişi altmış yaşına girdiğinde gökyüzündeki tüm melaike “Bu kimse Allah’ın kulu, sevgili kulu” diye söylemeye başlarlar. Bu kimseyi bütün melaike tanır, kişi yetmiş yaşına geldiğinde ikinci bir hediye verilir. O hediye ise  Allah (c.c.) Hazretlerinin sevgisidir. Zira Allah Azze ve Celle Hazretleri yetmiş yaşına girmiş o kuluna hep rahmet gözüyle bakar.

İnsanoğlu artık ömrünün sonuna doğru ilerlediğinde yani seksen yaşına merdiven kurduğunda ise artık her şeyden azat olur. Allah Azze ve Celle Hazretleri Furkan Süresi yetmişinci ayeti celilisinde şöyle buyurur “Yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât” Günahları sevap ile değiştirilir. Geçmiş günahları silinir, yerine sevap yazılır.

Kişi doksan yaşına geldiğinde artık bu dünyadan gitmesi gerekirdi lakin bu dünyada esir kaldı “esirullahi fil ard” yani gitmesi gerekirken dünyada kaldı anlamındadır. Allah Zülcelal Hazretleri dünyada bu yaşlarda esir kalan kimseye şöyle buyurur. Yetmiş sene Ehl-i Beytinden cehenneme müstahak olan, bağışlanır. Yetmiş kişiye şefaat eder bu kimse. Çünkü bu yaşlı insanların Allah katında ayrı bir yeri vardır. Kısaca Allahın bu dünyada misafirleridir.

Kâinata Rahmet diye gönderilen sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadisi şerifinde şöyle buyurmaktadır. “Mahallenizde memleketinizde ne kadar ihtiyarlar çok olursa o mahallede o beldede bereket çoğalır”. Bir mahallede bir yaşlı kimse bulunsa  tam kırk evin sağında on, solunda on, önünde on, arkasında on eve o kimsenin bereketi iner.

Bu kimse yüz yaşına gelirse artık Habibullah denir, Allah Azze ve Celle Hazretlerinin sevgilisi diyerekten o kişiye isim koymuştur. Kişi ömrünü Allah Rızası için tükettiği takdirde yaşlandıkça Allahın yanında kıymetlenir. Bir evde ihtiyar bir kimsenin bulunması o hane için meşakkat değil rahmet ve o hane için berekettir.

Ne diyelim, gayret bizden yardım Yüceler Yücesinden.