Halepçe
Tekin Alp namıyla ün salan Moiz Kohen, Siyon bir fanatik, piyon bir klikti.
Hayim Naumla birlik olup, vahdeti tez elden yok eden Mason tezgahının, haçlı-taçlı sembolüydü.
Gerilerden Mişel Eflak artıkları topluyor, Şamın gülleri bir bir soluyordu. Irkçılık bir insanlık suçuydu, Osman Gazinin Yurdunu kasıp kavuruyordu.
Aydınlık tek, karanlık çoktu.
Sentez, akla en yatkını, Vahye en uzağıydı. Alemlerin Efendisi hükmünü sunmuştu dünyaya:
Dine bir şey katan, kattığıyla kalırdı, baş başa.
Çıkaran dinden bir şeyi, çıkardığıyla kalırdı, yalnızca.
Ne var bunda canım, biz ayırmıyoruz ki sentezle, kaynaştırıyoruz sadece. Niyetimiz çok halis, yanlış anlamayın lütfen!
Yanlış anlayacak kadar geri mi zekamız? Bir fasit dava uğruna parçalandı ülkemiz.
Türk-İslam, Kürt-İslam, Arap-İslam Yarın Laz-İslam, Çerkez-İslam . Nereye varır birliğimiz?
Harbetmemiş mi Kutlu Önder, ırkının azgınlarıyla! Amca Mekkede, dayı Taifte çektirmemiş mi çile?
Evet, aynı ırktandılar, ama asla değillerdi, aynı milletten. Kavim ayrı, ırk ayrı, millet ayrı!
Nasıl yani?
Yanisi şu: Kalpler aynı inançla çarpıyorsa milletsin. İbrahim Milleti, Muhammed Ümmeti
Yok, ayrıysa duygular, farklıysa niyetler, uyuşmuyorsa gayeler, barışmıyorsa kıbleler
Kan bağı olsa da, uysa da ense kökü(!), ölçülse de santimle boyun kemiği(!), tıpatıpsa da DNA
Zorla güzellik olmaz, işte bakın ispatı:
Yıllar yılı, Etmeyin eylemeyin, Anayasaya götürmeyin Vahyin Kurallarını, yasaklamayın İffetin Sembolünü, düşmeyin secde edenin peşine! dedik durduk.
Ne cevap verdiler dersiniz!
Beğenmeyen uzaklara !
Bizi zorla kendinize benzeteceksiniz. Ateşse yanmaya, irinse kanmaya varız. Beş ton suyla geliyorum! dedi, Ankaralı Turgut abimiz. Düşün yakamızdan.
Konumuz Halepçe, saptırmayalım! Mevziyi sizlere kaptırmayalım!
Halepçe, bir nazlı belde, nar bahçeleri her yerde. Kavgası yüreklerde, silah ta belde! Savunmadır gayesi.
Eflakın Uşaklarının hissedilir nefesi. Mişel Eflak, Telavivin kölesi, kandırmaktadır evanesi, bebesi. Şamda atar nifak tohumunu Hamada bir Nusayri, yok eder Elli Bini.
Cahitçe seslenir Zarifoğlu:
Hama 1982
O gün ezan sesi gelmedi, camilerimizden, minarelerimizden
Korktum bütün insanlar, bütün insanlık adına!
En çok da Mişel dört köşeydi. Esatın Hama soykırımından, yüzyılın faciasından... Acı meyveyi tattırmıştı Suriyeye. Lakin daha dur! Gerisi vardı, en acısı!
Vaşington-Paris-Amsterdam hattında olağanüstü bir hazırlık vardı, sene Seksen Sekiz!
Ölüm kamyonları, uçağa hardal gazı yüklü yüklüyorlar; kışa çeviriyorlardı, Halepçe baharını.
Gökkubbeden yere inen renkli vahşet, caddelerden ara sokaklara, oradan mutfağa, lavaboya, dip odaya siniyor, siniyordu.
İçini yakan, dışını solduran; nefessiz bırakan, gözleri donakalan bir acıydı, Halepçeye uğrayan. Uğrayıp da gitmeyen!
Hiroşimadan tanıdık, Nagazakiden akraba bir inilti, bir girdaptı boyna dolanan.
Toprağa sinen, özsuyunu emen, gülü diken eden bir jenositti. Nemruta dudak uçuklatan işkence!
Sokaklar, şüheda bahçesidir artık. Ömür bir saniyelik. Gider, küf deyince.
Yirmi iki bin er, yediden yetmişe kavuşmuştur Rabbine!
Pariste dostlarına(!) yaklaşmaya ramak kala, gelir haberi Mişele!
Sonunu gören bir adamın galiz kahkahasıyla Şaron, ondan alır dersi, Sabrada, Şatillada!
.
Kelepçe
Oyunu çözen bir civandır, Dosta gitmek işte bu andır. Kanatlı kapının gıcırtısı son kez duyulur. Elleri bağlı, yüreği bağsız götürülür, çıkarılır iskemleye.
Ele ver, ihvanını!
İşkenceniz iki gün, en babasından. Ya gammazın Büyük Sorgudaki cezası! Öğrenmişim Önderden: Sağ eline güneşi, sol eline ayı verseler, reddet dünyalığı!
Dilekçe
Rüyadır, Hakikate ulaşan. Geceden bir dilekçedir, yarım kalan. Vakit yaklaşmıştır an be an.
Frenke benzeyen Ondandır! emriyle sarsılan adam, irkilir. Duyulur, zifiri karanlığı yaran:
Bize kavuşmak istemez misin, nedir bu hazırlıklar!
Tomur tomur terdir, çenesinden boşalan. Yırtar dilekçesini, hazırdır Kutlu Savunmaya!
Bir garip Atıfım! Niyazım ancak Sanadır.
Sensin gayem, Sensin Tek! Dilekçemi arz ederim.