Gelişim mi, değişim mi?

 

Birçok  insan, kişisel gelişimin “ideal bir insan olmak” yada “değişip, başka bir insan olmak” olduğunu zannediyor. Bu bir bakıma doğru, bir bakıma da yanlış. Yanlış; çünkü ideal bir insan diye bir şey yok. Doğru; çünkü kişisel gelişim, kendi olabileceğinin en iyisi,  ideali olmak. Tabi ki, bu da bizim değişimimizle  olabileceği için, zamanla “başka bir insan oldum” gibi bir şey oluyor. Ama, aslında bu yeni ben, “asıl ben” den başkası değil. Kişisel gelişimin en büyük ödülü kişisel bütünlük, farkındalık ve kendinle barışık olmak. Bunlar da, gerçek mutluluk ve başarının temelini oluşturuyor.

Asıl “ben”den ne kastediyorum? Hepimiz, bazı özelliklerin bileşimi ile dünyaya geliriz. Bu özelliklerin bazıları altın gibi pırıl pırıldır. Ancak; zamanla bu özelliklerimiz genetik, ekonomik, çevre, eğitim gibi etkenlerle değişir. Ama, içimizdeki hep aynı kalır. İşte, kişisel gelişim bu içimizdeki “ben”i  yeniden ortaya çıkartmaktır.

Onun için kişisel gelişim, kendimize verdiğimiz bir yatırım sözüdür. Bunu kendinize borçlusunuz. Tarihin ilk çağlarından, ilk insanlardan bu yana hep var olan kişisel gelişim sayesinde insanlar, kendilerini geliştirerek bugünlere geldiler. O dönemlerde insanlar, öyle ya da böyle hayatlarını sürdürüyorlardı, uzmanlaşma yoktu ama sonra her alanda işin ehli insanlar ortaya çıktı. Günümüzde anne ya da baba olmak için diplomaya, ehliyete ihtiyaç yok ama artık insanlar işi tesadüfe bırakmak istemiyorlar. Anne-baba okuluna, evlilik okuluna gitmek gerekiyor. Geleceğin dünyasında belki de diploması olmayanlar evlenemeyecekler, çocuk doğururken bile diploma soracaklar mı dersiniz acaba?

Bir Genel Müdür dostumuz, emekli olurken yaptığı veda konuşmasında şöyle bir cümle söylemişti; “Sekiz yıldır bu kurumun Genel Müdürüyüm, çok şükür alnımın akıyla aldığım gibi bırakıyorum.” O gün herkes, onu alkışladı, ama bugün bir kurumun başında bu kadar sene görev yapan ve aldığı gibi bir hizmet anlayışı bırakan bir adamı kimse alkışlamaz. Çünkü o zaman ülkemizde gelişme ve kalite fikri yoktu, araştırma-geliştirme nedir bilinmiyordu, bugün aynı kurumda ve aynı şartlarda gelişimden söz etmeden etliye tatlıya ve dahi sütlüye katılmaksızın  sekiz yıl Genel Müdür olarak görev yapmanız mümkün değildir.

Gelişme fikri bize batıdan geldi. Kalitenin bir kader olmadığını, çalışarak gerçekleştireceğini öğrendik. Devamlı gelişmek gerektiğini kavradık, kavramasına ama aslında bu bizim kendi kültürümüzde ve geleneğimizde yer alan bir olguydu. Kendimizi unutunca başkalarından görüp, sarılıverdik kaybettiğimiz değerlerimize dersek konuyla ilgili çalışmalar yapanları üzmemiş oluruz. Mevlânâ, “Dün dünde kaldı cancağızım, bugün yeni bir şey söylemek lazım” diyerek başlı başına kişisel gelişimin anası hatta baş sözünü yıllar öncesinden ifade etmiştir.