“Gelenin Keyfi İçin…”

Tarık Sezai Karatepe

Haberin yok, darbe sana yapıldı. Sen uzaklaştın özünden, ben değil. Seni kopardılar gülünden. Ali"den, On İki İmam"dan, Al-i İmran"dan… uzaklaşan sensin. Ben değil. Sanın gitmiş, adın kalmış sadece.

Emin ol, bana bir şey olmadı. Görünürde baskı gören benim. Benim, diyar diyar dolaşan. Sana jurnal teklif edenler, benim semtime bile yanaşmadı.

Sağ eline ay"ı, sol eline güneşi verseler dönmeyecek bir Kutlu Önder"e tutkulu, bu gözler. Sen kaçım kaçım kaçarken bir suçlu gibi, ben başı dik dolaşıyorum, bulvarları.

Eğri oturalım. Ama konuşalım, dosdoğru. İlkeler batağında yuvarlanmazdan evvel, çok değil bir asır önce, ağzı dualı gönlü imanlı dedelerin vardı.

Eve sağ ayakla girer, şükrederdi nimete. Sabah"ın ardından Haşr, Öğle"nin peşinden Fetih, İkindi"den sonra Amme, Akşam"dan çıkınca bir kez daha Haşr, Yatsı"dan itibaren Amenerrasulü okurdu.

“Su, ateş ve toprak insanlığın ortak malı!” derdi. Gecenin bir yarısı ark"a gider, gever"e giden suyu kesen haramiyi fena hırpalardı.

“Senin olmayanı ne hakla kıskanıyorsun. Şu alemde neyin var, söyle bakalım!” zılgıtını yiyen, bir daha konukomşunun hakkına giremezdi.

Komşu hakkından bahsederken, "Neredeyse komşuyu komşuya varis kılacak" bir İnsanlık Öğretmeni"ne sahipti.

Kapısına kürekle geleni, köz"le gönderir. Olmadı, ateşin bağrını deşerdi. “Boş çevirmek olmaz”dı. Tarla tump davasında ara bulur; kan gövdeyi götürmeden, kin"i götürürdü yürekten.

Osmanlı, nizam-ı alem için asker çıkarınca koşardı, ön safa. Hak için sancak açmış neferlerin arasında kaybolur giderdi. İsimsiz kahramandı. Bütün isimler bir isimde toplanmıştı, adı "Mehmet"ti.

Bir cephe gerisinde, Hakkarili Şeyhmus, Tuncelili Düzgün, Aydınlı Murat… dün"ü an ile buluştururken, katılırdı araya. Cenkname"den ezberine geleni anlatır, boğazına dolanan hıçkırıktan sonunu getiremezdi.

“Savaş bitti, terhis başladı!” nidası duyulur duyulmaz köyüne döndü. Yorgunluğu çıkmadan, “Seni ilçeden çağırıyorlar!” sesi yankılandı. Emir demiri keserdi. Üç gün var ki ne bir haber, ne bir selam…

…………………………

“Yeni konsept babanıza uygun değil. İstirahat(!) edecek yanımızda. Taze güç lazım bize. İç düşman"a göre ayarlayacağız, kendimizi.

Sakın Piranlı Hoca"ya uymayın. Yanmayın onunla birlikte.”

“İyi de Piranlı Hoca"yla derdimiz yok bizim.”

Taş üstünde taş, gövde üstünde baş kalmazken elinden bir şey gelmedi. Aklın karıştı. Değiştiremeyen değişirdi. Uydun kalabalığa, başladın hain kahraman edebiyatına…

Çok değil, on dört sene sonra Munzur"da, Ali Boğazı"nda, Dersim"de, Ovacık"ta… aynı tezgah kurulurken dank etti, kafan. “Demek konsept dedikleri buymuş. Buymuş, halkları önce bölen, sonra düşman kılan.

Sustukça, sıra sana gelirmiş. Harp Oyunu"ymuş bunun adı.”

İyi hoş, bir Harp Oyunu da Edirne"nin ötesi için kursalarmış ya… Olmadı, Ahıska"nın hürriyeti… Olmadı, Kıbrıs… Olmadı, Musul Kerkük… Olmadı On İki Adalar için…

“Dedemin mezarı nerde?”

“Biz babana zor bulduk, kaldı ki deden!”

………………………….

“Bu ses de ne!”

“İhtilal, ihtilal… Gitsin Celal, gelsin Cemal…!”

“Celal"e bir şey olmaz. Olursa Adnan"a olur. Celal, mason nitekim.”

“Mason da ne?”

“Siyon"un parlak yıldızı.

Kanuni"ye öz oğlunu boğdurtan, Lale Devri"ni başlatan, Tanzimat"ı hazırlatan, gavurun hatırına Mebusan"ı açtıran, Kızıl Sultan"ı(!) hal eden, sonra pay-i tahtı halleden…

 Ülkeyi Balkan Savaşı"na sokan, cephede alınanı masada kaptıran, ithal kanun hazırlatan, Mecelle"yi yasaklatan, ırkçılığı hortlatan, etnik kavga başlatan…

Terazi"yi takvim"i değiştiren, ucube bir tip üreten, Alisiz Aleviliği pompalayan, Tek Parti"ye arka bahçe yapan… Başsız gövde misali…”

“Bu kadar uzun mu mason"un eli?”

“Sana bu soruyu sorduran da mason!”

“Nasıl yani?”

“İsimlerinin geçmesinden hoşlanırlar. Haz verir onlara. Böylece korku yayılır, halkın yüreğine. Gizem katarlar ki hallerine, sinsin insanlık. Çekilsin dört duvarın ardına.

Listeler yayımlarlar ara sıra. Zannedersin bütün idareler onların. Niyetleri pasifize etmek. Bu çağın vebası bunlar.

Oysa Alemlerin Efendisi, Bizans"ı alt etmiş, Sasani"yi yok etmiş, bugünün abd"sini tar u mar etmiş.

Ömer"in Orduları Kafkasya"ya dayanmış! Kim korkar, hain kurttan!”

………………………………….

“Bugünü konuşalım, biraz da…”

“Bu denli acıdan sonra "sevincin kalesini kurmak" elimizde. 27 Mayıs"ın 40. yılı. O güne varmadan atılmalı adımlar, cesurca. Varabildiği yere kadar gitmeli.

Yüz yirmi bin mahkum, tahta bavuluyla ayrıldığı yuvasına varmalı. Kapıyı bir umutla çalmalı. “Allah"ım, neydi günahım! Ben nerde yanlış yaptım!” demeli. Gecenin bir yarısı gözünü açtığında, isli lambaları, demir ranzaları değil, nicedir okumadığı Mushaf"ı görmeli.

Zaman bir imkandır. İnsan bir imkandır. Aile bir imkandır. Selam bir imkandır. Hayat bir imkandır. Vahiy bir imkandır.

Hukuk, silah olmaktan çıkmalı. Yargılamak için değil, fırsat için olmalı, devlet. Sabıkalı, titretmeli yüreğini, devletlinin. "Her günahta ben varım!" demeli. Herkes bir adım atmalı. En çok da yasak koyucu(!)

Uzaklara barış dağıtan, kendini nasıl ihmal eder? Terör, kan, gözyaşı… lügatlerden çıkmalı. Tarihi buluşma, dünyaya örnek olmalı.

Empatisi olmayanın sempatisi olmaz. "Öteki" bir candır. "Ötelenmiştir" zamanla. Öte"ye beriye savrulmuştur, bir anda. Tayfunun önünden almalı. Sen de onun "öteki"sisin, bir anlamda.

Irklar üstü, diller üstü bir medeniyete başkentlik yapmalı, Ankara. Üç kıtaya hükmetmiş bir ülkenin çocukları, “Nerede kalmıştık?” demeli, yeniden. Ensar ile muhacir misali kaynaşmalı.

Mekke"nin Fethi"nde,  "Ey Mekkeliler! Sizden kim Mescid-i Haram'a girerse emniyettedir. Kim Ebu Süfyan'ın evine girerse emniyettedir.

Hepiniz hürsünüz. Size bugün bir kınama yoktur. Umulur ki Allah sizi affeder. Çünkü O, merhamet edenlerin en merhametlisidir."

Çağlar üstü Fermanı"na kulak kesilmeli Anadolu. Fethe odaklanmalı, yeniden…

Yetmiş iki milyon altı yüz seksen bin olmuşken