Gençler, evlilik yüzüklerinizi hâkim’in tokmağı altında ezdirmeyiniz…
Flört yangını kitabım
Flört yapan gençler, kız olsun erkek olsun birbirlerine karşı tarif edilemez duygular taşırlar. Bu duyguları o ana kadar hiç tatmamış olmaları, onları birbirine daha çok bağlanmalarını sağlar.
Önce bakışmalar her iki tarafa da büyük haz verir. Sonra birbirlerine ilgi duymaya başlarlar. Sonra sırada sevmek ve sevilmek vardır. Daha sonra birbirlerine, “ölseler de ayrılmayacaklarını…” söyleten aşk gelir.
Aşk gelir ama “Aşk’ın da gözü kördür” Bu durumdaki âşıklar birbirlerinin hatalı kusurlu taraflarını göremeyecek kadar gözleri kapalı bir durumdadırlar.
Birinci değerlendirmemize giren yani her iki tarafın da evlenme isteğiyle flört etmeleri olayında erkek olsun, kız olsun beğenilmek istediklerinden, flört döneminde birbirlerine hoşa giden yönlerini göstermeye, zayıf ve kusurlu taraflarını göstermemeye çalışırlar.
Genç delikanlı kültürlü, güçlü ve kuvvetli, zengindir. Genç kız güzel yüzlü ve vücutlu, alımlı, becerikli ve cana yakındır. Buluştuklarında romantik ortamları, kimsenin rahatsız etmeyeceği yalnız mekânları seçerler. Yenilip içilir, gezilir oynaşılır, öpüşüp koklaşılır. Bu dönemde şehevi istekler, cinsel dürtüler o kadar azmıştır ki, hemen evlenmek istenir. Bu amaca ulaşabilmek için birbirlerine bağlılık sözleri verilir.
Flört eden erkek, kızla birlikte olduğu zamanlar, daha ileri, daha ileri gitmek istese de kız henüz nikâhlanmadıkları için olaya fren koymak ister. Bu sefer delikanlının elinde “Bana güvenmiyor musun” silahını kullanır.
“Bana güvenmiyor musun?”
Kız güvenmiyorum derse o noktada ilişkilerinin bozulacağını, güveniyorum derse bu sefer de delikanlının karı koca hayatı yaşama isteğine evet demesi gerekeceğini bilir. Ama öpüşmeler, koklaşmalar, sevişmeler gibi belli mesafeler alındığı için bu yolun her zaman dönüşü olmaz ve kızımız henüz nikâhlanamadığı (delikanlı sorumluluk yüklenmediği) halde kendini kadın olarak buluverir.
FLÖRT YOLUYLA EVLENENLER
Flört ederek evlenen çiftler, ilk birkaç ay sonra (cicim ayları geçince) artık birbirlerine beğenilmek için caba göstermezler ve her bir eş normal yaşayışlarına dönerler. O zaman da çiftin her birinin hatalı kusurlu tarafları birbirine görünmeye başlar. Her iki taraf ta birbirleri için “Aaa… Ben ne umdum, ne buldum…” demeye başlarlar. Bu düşünce önce kafalardaki sarayları yıkar, sonra da yuvaları...
Evlenmeye muvaffak olan yüzde 25 kızımızın bir yarısı (% 15’i) (flörtte dökülen kızların genel tasnifi böylece % 80’e çıkıyor) ise evliliklerinin ilk birkaç senesi içinde boşanarak evliliklerini sonlandırırlar. Belki de bu, kızımızın ilk ve son evliliği olacaktır.
Çünkü boşanan bir kız bizim toplumumuzda ikinci sınıf bile değil toplumun dördüncü sınıf bir vatandaşı durumuna düşer. Artık kendisini arayan soran olmaz. Bir eşinden ayrılan delikanlılar bile evleneceği ikici eşinin bekâr olmasına dikkat eder.
Beni ziyarete gelen bir delikanlımız; “Eşimle yedi sene flört ettik. Evlendik. Ancak yedi ay sonra da ayrıldık” diyerek yaşadığı acıyı anlatmıştır.
Yazımın burasında kızlarımıza sesleniyor ve onlara; “Sakın… Boşanmış bir kadın durumuna düşmeyin” diye ikaz ediyorum.
On beş senedir yaptığım “Yuvamız Evlendirme bürosu” çalışmalarımda bize en çok başvuranların kızlar olduğunu ve bu başvuruların yüzde sekseninin de boşanmış kızlar olduğunu söylersem toplumumuzun acıklı halini bilmem dile getirmiş olur muyum?
BOŞANAN BİR HANIM
“Ben, on üç yıllık evliliği boşanma ile biten bir hanımdım. Eski yaralarımın deşilmesini istemediğim ve artık bir yorum yapmanın da bir fayda sağlamayacağını bildiğimden eski eşimden bahsetmeyeceğim. Tek diyeceğim ve bildiğim, çok uğraşmış ama olmamış, yuvamı sürdürememiştim. Dört çocuğumuz vardı. Mahkeme çocukların velayetini bana vermişti.
Şimdi dul bir kadındım. Dul kalana kadar toplumun dullara ne gözle baktığı hakkında bir bilgim yoktu. Meğer dul ve boşanmış bir kadın, toplumda üçüncü sınıf bir insan durumuna düşüyor hor ve hakir görülüyormuş. Sizi dinleyen ve anlayan kimse olmuyordu. “Boşanmak veya dul kalmak benim kabahatim değildir” diye feryat ediyordum ama nafile. Sessiz feryatlarınızı yollayabileceğiniz tek makam kalıyordu o da Allah (c.c) tı.
Çocuklarıma sahip olmak, alkolsüz ve onun rezaletlerinin olmadığı bir ortamda yaşamak ne kadar güzel olurdu. Aynı zamanda birçok sıkıntıyla karşı karşıyaydım. Öyle anlar oluyordu ki kendimi dünyada tek başıma kalmış gibi hissediyordum.
Yaşadıklarım, beni yeniden evlenme fikriyle meşgul etmeye başlamıştı. Lakin bu imkânsız gibi görünüyordu. Yahut karşımdaki insanların telkinleriyle öyle bir bakış açısı içine girmiştim. Hatta tanıdıklarım; “ Seninle evlenecek kişi her halde evliya olmalı” diyorlardı.