İstanbul’un 563. Fetih yıldönümü,29 Mayıs Pazar günü görkemli törenlerle kutlanacağı anlaşılıyor. 6 asır önce 1453 yılının 29 Mayıs Salı günü, Fatih Sultan Mehmet Han emrindeki Osmanlı ordusu, ciddî bir hazırlık ve çetin mücadele sonucu köhne Bizans’ın surlarına sancağı dikerek, İstanbul’u fethetmiş ve yeni bir çağ açmıştı.
Bu vesileyle Sultan Fatih’i ve Fetih Ordusunu takdirle, minnetle anıyor, tüm şehit ve gazilere Allah’tan rahmet diliyorum.
Asırlar boyu unutulmamış ve kıyamete kadar da unutulmayacak olan, gemilerin karadan yürütüldüğü bu muhteşem FETHİ her yönüyle iyi anlamak ve gençlere FETİH RUHUNU aşılamak zorundayız. Hükümetimizi bu yöndeki gayretinden dolayı kutluyorum.
Tarihin akışını değiştiren bu hadiseye FETİH diyoruz. Zira bu bir toprak kavgası için sıradan bir şehrin alınması, işgal ve istila edilmesi değildir. Fethin öncesine ve sonuçlarına baktığımızda, hilalin haçı dize getirdiği bu fetihle; zulüm, cehalet ve barbarlığın yerine ilim, iman ve adaletin geldiğini görürüz.
FETİH: Açmak, açılmak demektir. Büyük zafer ve başarılara kapı açılması için, askerin silah gücüyle birlikte KELAM VE KALEM ehlinin beraberce hem kaleyi, hem de gönülleri fethetmesi gerekir. İşte İstanbul’un fethinde bunu görüyoruz. Fatihin otağının yanında fethin manevî mimarları ve “leşker-i dua” dediğimiz dua askerleri, Ak Şemsettinler, Molla Gürâniler ve diğer ulemâ yer almıştır.
Tarih boyunca İstanbul, pek çok hükümdarın ve kumandanın dikkatini çekmiş, hayallerini süslemiş, ona sahip olmak için hazırlıklar yapılmış kuşatılmıştır. Özetle; tam 17 defa gayri-müslim milletler, 7 defa Müslüman Araplar ve 5 defa da Osmanlılar tarafından olmak üzere toplam 29 kez kuşatılmıştır.
Çünkü İstanbul öyle merkezi ve mühim bir noktadadır ki, iki kıtayı birbirine bağlayan bu tarihî şehir, stratejik konumu yanında, havası, denizi, güneşi ve manzarasıyla emsalsiz bir Belde-i Tayyibedir. Bu nedenle ünlü Fransız devlet adamı Napoleon: “Yeryüzü tek devlet olsa, başkenti İstanbul olması icap ederdi.” Demiştir. Rus Çarı B.Petro da vasiyetinde: “İstanbul’a hükmeden bütün cihanın hükümdarı olur. Onun için mümkün olduğu kadar İstanbul’a yaklaşmak lâzımdır.” Der.
İstanbul’u Yıldırım Bayezıt Han iki defa kuşatmış, Musa Çelebi ve Sultan 2.Murat da kuşatmış, büyük mücadele verilmiş, ancak Bizans entrikaları yüzünden fethe muvaffak olunamamıştı. Fatih Sultan Mehmet tarafından 53 günlük muhasara sonunda ancak fethedilmiştir.
Daha önce Resûlüllah Efendimizin sancaktarı Hz.Halid ibni Zeyd Ebû Eyyub-el Ensarî’nin 80 yaşında görev aldığı İslam ordusu fethe gelmişti. Hz.Kâ’b, Hz.Ebudderda, Hz.Cabir, Hz.Ebu Said-el Hudrî ve benzeri büyük 17 sahabî bu orduda bulunuyordu.
Müslüman devletler, Peygamberimizin müjdesine nail olmak ve İLÂ-İ KELİMETİLLAH için canlarını, kanlarını vererek İstanbul’u kuşatmışlardır. O müjde şöyledir:
“Allah, tesbih ve tekbirlerle Rum’un Kostantiniyesini müminlere açmadıkça kıyamet kopmayacaktır.”
“Kontantiniye elbette fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve o asker ne güzel askerdir.”
Muhasara uzayınca, orduya yaptığı konuşmada: “YA BEN İSTANBUL’U ALIRIM, YA DA İSTANBUL BENİ” diye bağıran Fatih Sultan, fetihten vazgeçirmeye çalışan Konstantin’in elçilerine: “İmparatorunuza söyleyin, şimdiki Padişah eslâfına benzemez. Kudretimin yettiği yerlere onun emelleri bile varamaz” demiştir.
1453 yılı 28 Mayıs’ı 29 a bağlayan gece bütün hazırlıklar tamamlanmış, gemiler karadan yürütülerek Haliç’e indirilmiş ve şafakla beraber son hücum yapılacaktı. Emir kesindi. Tekbirlerle ve Allah, Allah nidalarıyla taarruz başladı. Fakat düşmanın ok ve ateşinden ilerlemek mümkün olmuyordu. İşte tam bu sırada burma bıyıklı, yağız bir yeniçeri gürledi!!! Bu kişi Ulubatlı Hasan’dı:
“Bre kardeşler! Şehit olmaktan niye korkarsınız. Korkak gibi davranmak bize yakışır mı? İleri atılalım. Dinimiz ve Padişahımız uğruna bir can çok mudur?” dedi yalın kılıç ileri atıldı. Onun bu cesur hareketi bütün orduya tesir etti. Düşmanın ok ve ateş yağmuru altında bir anda surlara tırmandı. Elindeki kılıçla önüne geleni biçiyordu. Geriden getirilen bayrağı alan Ulubatlı hasan surlara dikti. Fakat bu sırada vücudu delik deşik olmuştu. Diktiği bayrağı indirtmemek için savaştı. Sonra şehit oldu. Diktiği bayrak asırlardır İstanbul’un surlarında dalgalanmakta, Ulubatlı Hasan ismi de gönüllerimizde yaşamaktadır.
Hıristiyanların en önemli merkezi doğu Roma’nın Müslüman Türklerce fethedilmesi çok zorlarına gitmiş, intikam yemini etmişlerdi. rövanşı almak için, 7 düvel üzerimize çullanarak Osmanlı’yı çökertmişler, Fethin sembolü Ayasofya’yı cami olmaktan çıkarttırmışlardı.
Yıkılan Osmanlı’nın küllerinden doğan yeni Devletimiz, bir asır sonra tekrar süper güç olma yolunda şahlanmaya ve batılı emperyalistlerin oyunlarını bozmaya başladığı bu dönemde, BOYNU BÜKÜK MAHZUN AYASOFYA İBADETE AÇILMALIDIR.