GÖRÜNEN KÖY...
Bir Festival’i ! daha geride bıraktık. Pardon Panayır’ı diyeceğim. Çünkü Festival farklı bir olgu..
Festival, önceden planlanmış sanat ve kültür gösterileri dizisine denir.
Ayrıca Festival, bir yörenin belli başlı ürününü tanıtmak için yapılan, içinde de sosyal, kültürel ve bilimsel etkinlikler manzumesidir.
Festivaller yapıldığı yerin kültürünü, fiziki yapısını, ürünlerini, yaşam biçimini daha geniş kitlelere iletmenin en bilinen ve etkili aracıdır. Bu da festivallerin tanıtım açısından önemini kat kat artırmaktadır. Yani festivallerin olmazsa olmaz amacı: o yörenin tarihi, kültürel ve ekonomik olarak ürünlerinin tanıtımını gerçekleştirmelidir.
İlçemizi daha geniş kitlelere tanıtacak, ve tarım sektöründe hak ettiği konuma getirecek bir festival olmalıdır. İlçenin, turşusu, armudu, kavunu, karpuzu, vişnesi, kirazı, domatesi, tereyağı, balı, üzümü, unlu mamulleri gibi ürünlerimizin pazar konusu ele alınmalı, irdelenmeli ve üreticinin sorunlarına çözüm bulunmalıdır. Bunları amaçlamayan ve bu konularda uğraşı olmayan etkinliğe festival denilemez.
Festivalde paneller olmalı, konferanslar olmalı. Yani yörenin ürünlerinin yetiştirilmesi ve pazarlanmasına katkıda bulunmak adına üreticileri aydınlatılmalıdır.
Festival yapılacak yöre, yani Çubuk İlçesi, en ince ayrıntısına kadar tanıtılmalıdır. Yazılı ve görsel basında yer bulacak yarışma ve etkinlikler düzenlenmeli ki festival sonrası her televizyon ve her gazetede Çubuk’un ismi geçmeli tanıtım adına, ekonomi adına, kalkınma adına ve en önemlisi Çubuk adına.
Bir topluluğun veya yörenin tarihini, sosyal görüşünü, oyunlarını, gelenek ve görenek gibi kültürel değerlerini yaşatıp bunların diğer topluluklar tarafından tanınmasını sağlayarak aynı zamanda da sonraki kuşaklara aktarmak gibi birçok amaç ve işlevi yerine getirmelidir.
Festivaller, organizasyonu gerçekleştiren kurumun sadece gelir getirecek kapısı olmamalıdır. Her festival sonunda şu kadar para kazandık. O halde başarılıyız gibi yanlış düşünceler, gelecek yıllarda festivallerin yapılmamasını getirecek tehlikeli anlayışlardır.
Panayır ise; Bir yerde belli zamanlarda birkaç gün ya da daha fazla sürmek üzere ticaret amacıyla kurulan büyük pazarlara denilmektedir.
Yukarıdaki, Festival ve Panayır’ın tariflerine baktığımızda 11-14 Eylül tarihlerindeki etkinliğin festival değil bir “Panayır” olduğu görülecektir.
Perşembe’nin gelişi Çarşamba’dan belli.”
Festival öncesi yazdığım, “Festival Tanıtımı Başkan’dan” ve “Festival’den Yüzümüzün Akıyla Çıkmalıyız” başlıklı yazılarımda aşağıdaki önemli noktalara değinmiş, yapılması gerekenleri birer birer sıralamıştım. Bunlar;
“Festival’in adı daha önceleri “Uluslar arası Çubuk Turşu ve Kültür Festivali” idi. Şimdi ise “Uluslar arası Çubuk Kültür Festivali” olmuş.. İnşallah adına uygun bir Festival olur. Çubuk zengin kültürü ile anılır.”
Festival zorunluluktan formalite icabı Kültür Festivali olmuş, çünkü Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri ‘Turşu Festivali’ olursa para vermeyiz demişler.
“Şimdiye kadar yapılan Festivallerde “Çekirdek Çitleme Kültürü” hat safhaya ulaşmış, cadde ve sokaklar neredeyse samanlığa dönüşmüş ve temizlik işçilerinin korkulu rüyası olmuştu. Umarım bu Festival de böyle manzaralarla karşılaşmayız.”
Ama böyle olmadı. Kültür olarak eski yıllarda olduğu gibi yine, “Çekirdek Çitleme Kültürü” ön planda idi.
“Çünkü daha önceki Festival’lerde kültür en son planda idi. Kültürle ilgili çok muhteşem stantlar kurulmasına ve sergilenmesine rağmen vatandaşlar buralara yönlendirilememiş, “nerede çalgı, oraya kalgı” zihniyetiyle yeme, içme ve konser peşinde koşmuştu.”
Daha önceki festivallerde kültürün yükünü çeken ÇUDEF nedense bu festivale katılmadı veya birileri tarafından katılması istenmedi. Onun yerine Yıldırım Ahalisi Derneği katıldı. Onun çalışmaları da cılız kaldı. Etkinliklerine vatandaşın ilgisi de oldukça azdı.
Vatandaş bu defa yeme içme kültürü peşinde koşamadı. Çünkü eşantiyon yeme içme yoktu. Konserler ise vatandaşlın istediği gibi değildi. Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Müziği ağırlıklı olduğu için Çubuk halkının istediği türden değildi. Bu yüzden konserlere fazla rağbet yoktu.
“Festival’e gelen yerli ve yabancı turistlere güler yüzlü davranılmalı. Çünkü Çubuk Halkı ‘misafirperver’ olarak bilinmektedir. Hiçbir kimsenin bu ilçenin itibarını, onurunu ve şerefini ayaklar altına almaya hakkı yoktur.”
Festivale yabancı turist yok denecek kadar azdı. Neredeyse bile elin parmakları kadar bile turist yoktu. Bu yüzden bu konuda bir sorun yaşanmadı. Ama stantların bazılarında mahalle satıcıları gibi bağıranlar vardı. Zabıta ekipleri genelde stantlarında hizmet verdikleri için bunlara hiç müdahale edilmedi.
Yerli turistlerde ise sorun yoktu. Çünkü onları da kendimize benzetmiştik.
“Ziyaretçilere kaliteli ve lezzetli ürünler sunulmalı, fahiş fiyatla ürün satılmamalı. Özellikle turşu stantlarındaki ikramlar “3” numara değil, “0” numara turşudan yapılmalı..”
Turşucular Belediye’nin verdiği fiyatların dışına çıkmadılar. Fiyatlar bazılarına göre yüksek idi. Ama el emeği, göz nuru ürünlerin fiyatı o kadar da yüksek değildi. Yalnız üreticilerin çoğu fabrikasyon ürün elde ettiği için lezzette biraz noksanlık vardı. Tabiri caizse turşuların genel olarak fabrikasyon olması, turşunun lezzetini kaçırıyor.
İkramlar sıfır turşudan yapıldı. Turşucular bu teklifimi mükemmel bir şekilde yerine getirdiler. Bu anlayışlarından dolayı kendilerine teşekkür ederim.
“Belediye Zabıta ve Temizlik ekipleri görevlerini aksatmamalı, her zamankinden daha fazla mesai yapmalı...
Stantların temizliği ve düzeni sürekli kontrol edilmeli..”
Belediye Zabıta ve Temizlik ekipleri genelde stantlarda çakılı olarak görev yaptılar. Zaman zaman devriye gezen zabıta ekipleri gördüm. Oysa temizlik işçileri ellerinde süpürge ve faraş yollarda kağıt ve ambalaj atıkları topladılar. Temizlik işçileri Festival’in “on numarası” idi.
Cazgır gibi bağıran ve 5-8 lira arasında kavurma satan ki bunların içinde satamadığı kavurmayı dört gün boyunca ısıtıp ısıtıp servis yapanlar bile vardı, yine fahiş fiyatla örneğin bir liraya bazlama, üç liraya gözleme satan satıcılara müdahale eden görevli neredeyse hiç yok gibiydi. Hatta bu bazlama ve gözlemelerin Çubuk ile de hiç alakası yoktu.
Kavurmacıların yeri yanlıştı ve adeta festivalin göbeğinde idi. Hatta lokantacıların hemen yanı başında idi. . Ayrıca kavurmalarda ne yağı kullanıldı ise kokusu tüm Festival alanını kaplıyordu.
Konuştuğum lokanta sahipleri, “Biz devlete vergi veriyoruz. Çalıştırdığımız işçilere maaş ödüyruz. Ama dört gün boyunca yanı başımızda ucuz kavurma satanlar yüzünden neredeyse siftahsız kepenk kapattık. Oysa biz sağlıklı, lezzetli ve kaliteli yemekler yapıyoruz. Ama ucuz yiyecekler yüzünden (5-8 liraya kavurma satıldığı için) vatandaş nedense bize rağbet etmedi” diyorlar.
“Çöp kutuları ve konteynerleri sık aralıklarla ve vatandaşın görebileceği bir şekilde konulmalı..
Yerlere çöp ve izmarit atanlar münasip bir lisanla ikaz edilmeli..”
Çöp kutuları çoğu merkezi yerde yoktu. Vatandaşlar yedikleri içtikleri şeylerin kabuklarını, ambalaj, kağıt ve pet ve cam şişelerini eskisinden daha fazla rast gele yerlere atıyorlardı. Kendilerini ikaz edenlere ters ters bakıyorlarmış. Hatta kendilerini ikaz eden sağduyulu insanlara, hakaret eden ve hatta onların üzerine yürüyen insanlıktan çıkmış yaratıklarla bile karşılaşılmış.
Hatta görevlilerin karşısına geçip kabukları yere atanlara bile rastlamak mümkündü.
“Kuruyemiş satıcıları, kabuklu yemiş alanlara ayrıca, üzerinde “kabukları yere atmayınız” yazılı boş “kese kağıdı” vermeli..”
Kuruyemiş satanlar bu konudaki ısrarlarımı göz ardı ettiler. Üç kuruşluk masraftan kaçındılar böyle bir uygulamaya Festival bahanesi ile geçilir ve bundan sonrakilere örnek olur diyordum. Ama olmadı. İnşallah bundan sonra olur!..
Bu yüzden ilçemizde yapılan Festivallere zaman zaman “Çekirdek Çitleme Kültür Festivali” diyorum.
Yine birtakım doğa ve çevre düşmanı, “örümcek kafalı yaratıklar” bu fikrime karşı gelecekler. Ama olsun, ben yine insanlık görevimi yapayım, onlar bilmezse bilmesin... Onları dün olduğu gibi yine Allah’a havale ediyorum.
“Stantlarında döner, kavurma gibi et ürünleri ile unlu mamul yapan ve satanların mesleklerinde uzman olmaları, özellikle de stant verileceklerin “Festivale Hazırlık Kursları”na katılanlardan, “sertifika” sahibi olanlardan tercih edilmesi gerekir.”
Festival’de kavurma ve unlu mamuller satan sertifika sahibi ve mesleğinde uzman maalesef sadece birkaç kişi vardı.
“İlçede “otopark” yok. Festival’e mahsus oto parklar ihdas edilerek “oto parka gider” levhaları konmalı, bu suretle ilçe sokak ve caddelerine nefes aldırılmalı..”
Otoparklar Metropollerde olur. Bizim sadece adımız Metropol, yaşantımız ise mezra bile değil... “Otopark da neyin nesi, aracımızı istediğimiz yere park ederiz, buna kimse karışamaz” zihniyetine Belediye de uymaya devam etmektedir.
“İlçede yeterli tuvalet yok. El yıkama yerleri yok. Bu nedenle en azından gezici el yıkama noktaları yapılmalı, bunlar işaret levhaları ile görülecek yerlere konmalı..”
Bunlar modern ve çağdaş Metropollerde olur. Bizim neyimize tuvalet ve el yıkama yerleri. Vatandaş bulduğu yere tuvaletini yapar. Yoksa ağaçların altı ve Belediye’nin bahçesi ne güne duruyor. Hem de bedava.. Çocuğunun tuvaletini Festival alanındaki ağaçların altına yaptıranlar, elini de kağıda, yaprağa veya üzerine silenlere rastlamak mümkündü. Bunların hangisi kültür?
“Sağlık ambulansı ve ekibi her an hazır bulundurulmalı, trafik akışı düzenli olarak sağlanmalı.. “
Neyse ki sağlıkla ilgili önemli bir olaya rastlanmadı. Trafik ise sorun değildi. Çarşı içinde stantların önü ve arkası serbest olduğu için araçlar istedikleri an istedikleri gibi hareket edebildiler.
“En önemlisi de Festival alanı Panayır’a dönüşmemeli..”
Bu Festival öncekilere nazaran; Daha ruhsuz ve daha cansız idi. Çünkü kültürle alakalı sinema, tiyatro, sanat, sergi, panel, konferans gibi etkinlikler yoktu. Maalesef Festival alanı tam manasıyla bir panayıra dönüşmüştü. İnsanlar neredeyse evlerinde para edecek ne varsa pazara getirmişlerdi. Birkaçı dışında kültürle ilgili bir etkinlik yoktu.
Festival’de;
Atatürk Caddesi el işi ve el sanatlarının sergilendiği alandı. İnsanlar buradan ellerinde çekirdek çitleyerek mümkün olduğu kadar hızla yürüyerek geçiyorlardı. Stantları gezen çok azdı.
PTT Caddesi iç ve dış mekân çiçekçiliği alanı.. İnsanların transit geçtiği alanlardan biri.
Kıbrıs Caddesi turşucuların bulunduğu alan. Yanlış seçilmiş bir alan. Festivalin adı her ne kadar Kültür Festivali olsa da. Gerçek adı Turşu Festivali’dir. Turşucuların Çarşı içinde olması gerekirdi. Burası çoğu lokantaya uzak olduğu için vatandaşlar ağırlık yapıyor diye 4 bidon turşu alacağına 2 bidon turşu aldı. Ayrıca dışarıdan gelenlere göre turşu fiyatları yüksekti.
Mevlana Caddesi köylü ürünlerinin bulunduğu alan. Vatandaş bu alanda satılan sebze ve meyvelerin fahiş fiyatlarından şikâyetçi idi. Denetim yoktu. Meyve ve sebze satıcıları ürünlerini yerli halka başka, yabancılara başka başka fiyatlarla satmışlar. Alıcılar denetimsizlikten şikâyetçi idi. Bu insanlar bir daha buraya gelirler mi?
Üstelik köylü pazarı esnafı çürük meyve ve sebzeleri her zaman olduğu gibi Çubuk Çayı’na attı. Çubuk Çayı’na çöp atmak Perşembe Pazarı esnafının da doğasında var. Çünkü Çubuk Çayı onlara göre “çöplük” zabıta ekipleri ne hikmetse bunları hiç görmez.
Atatürk Parkı’nın yan tarafı yöresel yiyecek ve içecekleri ile, tabiri caizse festivalin adeta yüz karası alanı idi. Yerler kuruyemiş kabuklarından, yiyecek atıklarından geçilmiyordu. Ama insanlar çevrelerindeki kötü görüntülere hiç aldırış etmeden buralarda gözleme, baklava, köfte, kavurma yemenin gayreti ve çabasında idiler.
Dışarıdan gelenlere göre kavurma ücretlerinde bir tutarsızlık vardı. Kavurma 5 ila 8 lira arasında satılıyordu. Üstelik kavurmanın yapıldığı sacların manzaraları hiçte iç açıcı değildi. Bazılarının üzeri simsiyahtı. Bazlama, gözleme, baklava fiyatları çok yüksekti. Ayrıca lezzet ve kalite yoktu.
Bu alanda hijyen kurallarına hiç riayet edilmemişti. Burada hiç denetim yoktu.
10. Sokak ticari ürünlerin satıldığı ve tanıtıldığı stantların kurulduğu alan: Bu alan Festival’in en temiz alanı idi. Fazla rağbet görmedi. Buranın en çirkin görüntüsü közleme mısır satan vatandaşın bulunduğu yerdi. Vatandaş sattığı mısırın yapraklarını yanı başındaki köprünün altına atmıştı. Burada görevliler gezmiş olsalardı, bu çirkin görüntüyü görürlerdi.
Başkan Dr. Tuncay Acehan, Festival öncesi yaptığı açıklamada, “Bu yılki Festivalimizde yaklaşık 250 tanıtım ve satış standı kurulacak. Festivalimize katılacak tüm misafirlerimiz Festival boyunca Çubuk Turşusu’nu, etini ve yöresel ürünleri ile birlikte birçok ürünü alarak ucuz ve kaliteli alışverişin de keyfini çıkartacaklar. Her yıl olduğu gibi bu yıl da vatandaşlarımızı, esnafımızı çok mutlu edecek ve herkese bir katma değer yaratacak Festival gerçekleştireceğiz. İnşallah” demişti.
“Festival Tanıtım toplantısında Çubuk’un Turizm Üssü Olmasını Hedefliyoruz” diyen Başkan Dr. Acehan, Çubuk’u turizm üssü haline getirmek istiyoruz ve bu noktada ilçemizin potansiyellerini ön plana çıkaracağız.
...Sahip olduğumuz doğal güzelliklerin yanında, yöresel, kültürel ve coğrafi zenginlikleriyle Ankara’nın turizm üssü olmayı ilçemiz için hedef seçtik.
Çubuk’un çok fazla yöresel değerleri var. Çubuk eskiden Ankara’nın çok önemli bir mesire alanıydı. Çubuk önceden hafta sonları Ankara’dan gelen insanlarla dolar taşar ve ilçemize gelenler buradan etini, turşusunu, bazlamasını, bulgurunu, yününü, balını, peynirini, tereyağını, sebzesini, meyvesini alır giderlerdi. Gerçektende bizler o günleri özlüyoruz.
Sadece festivalle 4 gün Çubuk’u doldurmak ilçemiz için ekonomik bir yeterlilik değildir. Beypazarı’nın yaptığı gibi Çubuk’un otantik değerleriyle birlikte Turizm Üssü bir mesire alanı ve Ankara’nın damak tadına hitap eden yöresel yemekleriyle inşallah gündeme getirmek için çalışacağız” demişti.
Ama yöresel yemeklerde sınıfta kaldık. Kavurma ön plana çıktı. Festival’e, genelde trans yağların damgasını vurduğu ‘kavurma festival’i de diyenler oldu. Kavurma yiyenlerin bazıları ishal olmuşlar. Hala kendilerine gelemeyenler varmış, nedendir acaba?
Yabancı Konuk Stantlarını Göremedik
“Türk Dünyası ve Komşuları ve Çubuk” ta buluşuyor sözü billboardları süsledi . Olması gereken de bu idi. Bu söz bile sözde kaldı.
Festivalimizde bu yıl Tacikistan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Azerbaycan, Pakistan, Afganistan, Kora ve Japonya Büyükelçilikleri tarafından ülkelerini, gelenek ve kültürlerini tanıtan stantlar açacaklardı. Ama bu stantlarını göremedik. Sadece birkaç ülke Kazakistan ve Pakistan büyükelçilik, Özbekistan ve Tacikistan kültür müsteşarları düzeyinde protokole katıldı.
İyi ki Bekir Ağalar Konağı Vardı
Başkan, yine Festival Tanıtım toplantısında, “...Bu nedenle Türk Devletleri’nin büyükelçilerini tek tek ziyaret ederek ilçemize davet edeceğiz ve onların da katkıları ile tarihi “Bekir Ağalar Konağı” nda küçük de olsa “Türk Dünyası Müzesi” ni açacağız. Elbette bu müze çalışmamız Festivalle başlayacak ve Festival’den sonra da devam edecek. Böylelikle Türkiye’de ilk “Türk Dünyası Müzesi”ni ilçemizde açmış olcağız” demişti, İyi ki Bekir Ağalar Konağı hizmete açılmış, Festival’de ilçenin yüzünü bir nebze de olsa ağarttı. Ama ziyaretçisi azdı.
Temizlik İşçileri “On Numara”
Temizlik işçileri Festival boyunca dur-durak bilmeden el süpürgesi ve uzun saplı faraşlarla dört gün boyunca görevlerini layıkıyla yaptılar. Yere sorumsuzca çöp atan örümcek kafalı yaratıkların adeta gölgesi oldular. Görevleri olmadığı halde onların sorumsuzca yere attığı hemen her şeyi hemen aldılar.
Bir takım örümcek kafalı yaratıklar temizlik işçilerinin, yere atılan her şeyi almakla görevli olduklarını zannediyor. Birileri de buna kültür diyor.
Temizlik işçilerinin görevi rüzgârla savrularak yere düşen yaprak, poşet ve kağıtları almak zorundadır. Yoksa birtakım sorumsuzların rast gele yere attığı izmarit, kağıt, yiyecek ve içecek ambalaj, pet ve atıklarını almak zorunda değildir. Ama temizlik işçileri bunu da yapıyorlar. Belediye de temizlik işçilerini birilerinin kulları olarak görüyor. Onları sürekli eziyorlar. Çünkü vatandaşlar oy deposu, onları üzmek olmaz, onlar ne derse haklıdır !..
Unutmasınlar ki, Allah’tan başka sına kulluk yapılmaz.
Allah’tan, Festival’in son günü yağan sağanak yağmur temizlik işçilerinin imdadına yetişti de Festival alanının çöpünü ve kirini temizlemelerine yardımcı oldu.
Atatürk Portesi On Yıldır Aynı
Belediye eski binasının Çarşı İçi’ne cepheli çatı ile Atatürk Parkı’na cepheli çatısından aşağıya doğru sarkıtılan portrelerden sadece Atatürk portresinin renk kalitesi ve pozu hemen her festivalde aynı iken, diğer devlet erkânının portreleri her festival’ de yenileniyor. Neden acaba?
Başkanı Dinleyen Yok
Başkan , “Verilen stantlar amacı dışında kullanılmayacak” diye talimat vermiş. Ama talimatı dinleyen kim? Ama başkanını yasakları yakınları tarafından delinmiş, zabıtada gerekli denetimi yapmayınca iş çığırından çıkmış, Ortaya nahoş manzaralar çıkmış. Örneğin Gözlemecinin kavurma ve dönerle ne ilgisi olabilir? Kafeterya ve çayevlerinin kavurma ve döner ile ilgisi ne olabilirdi? Ama oldu. Ayrıca bunlara kim kıyak yaptı?
Ayrıca işgal edilen kaldırıma kim veya kimler izin verdi veya göz yumdu?.
Festivali “sabote” etmek için birileri elinden geleni yaptı. Ama başkan hala “zafer sarhoşluğu” içinde. Ve çevresinde olanları göremiyor.
Festival’de Tasarruf Yapılmış...
Festival Komitesi’ne Kültür Bakanlığı’ndan 75 bin lira gelmiş, stantlardan 75 bin lira alınmış..
İkram Çadırı’nda misafirlere gözleme, çay, su, höşmerim ve cızlama ikram edilmiş. Aldığım duyumlara göre höşmerim konuklarca beğenilmemiş.
Başkan Dr. Tuncay Acehan misafirleri şahsi imkânları ile ağırlamış
Festivale yerel sanatçılar damgasını vurdu. Eskisi gibi 50-60 ve hatta 85 bin liralar verilerek şöhretli sanatçılar çağrılmadı. Bu güzel bir olay.. Başkanı tebrik ederim.
Kültür Bakanlığı Türk Halk Müziği ve Türk Halk Müziği sanatçılarının yer aldığı konserlere halkın ilgisi oldukça azdı. Oysa konserlere katılan sanatçılar konserlerinde birbirinden güzel eserleri seslendirdiler, izleyenleri adeta geçmişten günümüze bir nostalji yaşattılar.
Ama ne hikmetse Çubuklulara göre tanınmış (ünlü) sanatçılar olmadığı için konserlere ilgi azdı.
Yine Çubuklu sanatçılar, Ömer Göksu, Ahmet Yılmaz ve Ankaralı Yasin verdikleri birbirinden güzel konserlerle Çubukluları coşturdu. Üstelik fazla da para almamışlar.
Ama bir zamanlar Ankara radyosunun aranan Tütk halk Müziği sanatçısı Mustafa Yaman ile Yaz aylarında ünlü sanatçıların kadrosunda Gençlik Parkı gazinolarında sahneye çıkan Orhan Aslan unutulmamalı idi.
Festivalde Asayiş ve Güvenlik Tamdı
Birilerinin, “madde bağımlıları festivalde olay çıkartacak” diye beklediği sahne gerçekleşmedi. Onalar da bizim çocuklarımız. Onların da aileleri var. Neden ailelerine söz söyletsinler? Kendilerini kötü lanse etsinler. Demek ki istenince içilmiyormuş, demek ki istenince olay çıkmıyormuş. Demek ki birtakım etkinlikler yaparsanız. O çocuklar da o ortama uyar ve birtakım kötü alışkanlıklardan uzak durur.
Ey etkililer ve yetkililer; İlçede spor, sanat, sosyal ve kültürel etkinlikleri çoğaltın, bakın bakalım o zaman o çocuklar maddeye yöneliyor mu? Bir kere bir deneyin bakalım. Ne gibi değişiklikler olacak, bir görelim. Denemek dünyanın sonu olmaz herhalde...
Festival müddetinde asayiş ve güvenlik tabiri caizse berkemaldı.
Hal böyle olunca Emniyet güçlerinin de daha önceki festival deneyimlerini de ortaya koyunca, Festival alanının asayiş ve güvenliği de kendiliğinden halledilmiş oldu.
Stantlarda Kılık-Kıyafet Düzensizdi
Stant çalışanlarında kılık-kıyafet düzensizliği hakimdi. Oysa stant sahiplerinin temiz önlük giymeleri, saç sakallarına riayet etmeleri, el ve tırnak temizliğine özen göstermeleri gerekirdi.
Ayrıca stant sahipleri ürünlerini “mahalle satıcıları” gibi bağırarak satıyorlardı.
Sadece turşucularda önlük vardı.
Turşunun Duayenlerini Unuttuk
Birileri kabul etse de, etmese de Festival’in adı “Turşu Festivali’dir.
Çubuk bir zamanlar dünyanın en güzel, en lezzetli ve kaliteli turşularını yapan ilçe idi. Ne zaman festival yapmaya başladık. O zaman turşunun içine de ettik. Neden mi; Zamansız festival yaptık. Turşu yapacak mahsul daha yetişmediği için bir yıl önceki turşuların suyunu değiştirdik, yeni turşu diye sattık. Daha çok kazanmak fabrikasyon turşu yaptık. Turşunun büyük kazan, bidon ve havuzlarda fermantasyonunu bekledik. Sonra buradan küçük bidonlara koyduk. Böylece turşunun lezzetini kaçırdık. Turşu daha uzun ömürlü olsun diye içine asit koyduk. Bu zihniyetle gidersek turşuyu da çok yakın da elimizden kaptırırız.
Turşu ile ilgili olarak bu yıl kimseye ödül verilmedi. Geçtiğimiz yıllarda ise yeni yetmelere ödül verildi. Ama Çubuk Turşu’ sunu Ankara’ya, Türkiye’ye tanıtan ve hatta Avrupa’da tanınmasında büyük payları olan duayenleri unuttuk.
Balık hafızalı bir toplum olduğumuz için turşunun ilçemizdeki ilk duayenleri İbrahim Aksoy ve Yakup Yerli’yi çabuk unuttuk. Bunlara bir ödülü çok gördük.
“Yılın Enleri” Ödülleri Hangi Kıstasa Göre Verildi ?
“Yılın Enleri” ile ilgili olarak; Bugün verilen ödülün yapılan önemli şeylerin takdir edilmesi gerektiğinin öneminin göstergesi olduğunu vurgulayan Başkan Dr. Acehan, şunları söyledi: "Bu başarı ödülleri ilçemize gerçekten hizmet eden, festivalimizin hazırlanmasında, Çubuk'ta ufkun açılmasına hizmet etmiş ağabeylerimiz, kardeşlerimize verilmektedir” dedi.
Ödülü hak eden 3 kişi hariç, asli görevlerini yapanlara ve İlçeye hizmet yapması beklenen kişilere peşinen ödül verildi. Dünyanın neresinde görülmüş hizmet almadan ödül vermek? Ödül verdiğiniz bu insanlardan hizmet verecek diye beklerseniz daha çok beklersiniz.
Ödüllerin çoğu siyasi.. İlçeye gerçekten hizmet veren başka insanlar yok muydu?
Verilen ödüllere bakılırsa Çubuk İlçesinin şimdiye kadar uçması gerekirdi. Yoksa Çubuk uçtu da ya da uçuyor da biz mi görmüyoruz?
En Cansız ve En Ruhsuz Festival
Bu Festival şimdiye kadar yapılan en cansız ve en ruhsuz Festival olarak tarihe geçecektir.
Bu festivali düzenleyen “Festival Komitesi” sınıfta kalmıştır. Komite, Festival’in başarılı olmaması için elinden ne geliyorsa yapmış. Başkan, aslında başarılı olması gereken bir Festival’i, başarısızlığa götürdüğü için, 10 yılın en cansız ve en ruhsuz festivalini organize ettikleri için “Yılın Enleri” ödüllerinden birini de “Festival Komitesi’ne vermeli idi.
Bundan önceki festivallerde ilçede faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri, meslek odaları, kooperatifler, esnaflar ve yerel basınla toplantılar yapılır. Onların görüşleri alınırdı.
Bu devirler geçti artık. Belediye artık her şeyi kendisi yapıyor. Sonuçta bu Festival’de olduğu gibi hüsran oluyor. Ne yapalım kendi düşen ağlamaz.
Başkan bu festival’den İnşallah ders alır da önümüzdeki yıl düzenlenecek Festival başarılı olur...
Geçmişte yapılan 9 festivalin içinde yerel basın olarak gerek gazete ve dergilerde ve gerekse internet haber sitelerinde gördüğüm eksik ve hataları festival öncesi ve sonrasında aktarmaya çalıştım. Önceki dönemlerde festivali üslenenler tarafından fikirlerim dikkate alınmadı ve zaman zaman da neredeyse birilerinin tetikçileri tarafından düşman ilan edildim. Ama olsun; Bu Festival döneminde de bildiklerimi yazmaya devam ettim. Ama fikir ve düşüncelerim etkililer ve yetkililer tarafından dikkate alınmadı.
Ey etkililer ve yetkililer; Kaybeden ben değil, sizler ve Çubuk halkı olur.
Buradan Belediye Başkanı Dr. Tuncay Acehan’a seslenmek istiyorum;
Güvendiği dağlara kar yağmadan, kadrosunu bir gözden geçirmeli...
Dost acı söyler...