5. Türkiye Enerji Zirvesi'ne katılmak için Gaziantep'te olmam nedeniyle, haberlerini gün be gün takip etsem de festivale ancak son gün gelebildim.
Gaziantep demişken bir iki kelam etmeden geçemeyeceğim. Sekiz-on yıl önce günü birlik programlarla iki defa gittiğim şehri çok değişmiş, çok büyümüş buldum. Şehir büyürken gelişmiş; gerek tarihi merkezde, gerekse dış akslarda kendine nefes alacak alanlar yapılmış ve Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde tasvirini bulan “şehri ayın tab-ı cihan” (cihanın gözbebeği şehir) olmaya yeniden aday olmuş. Türkiye ve özellikle Güneydoğu için çok önemli bir kazanım.
Ortadoğu'da Beyrut'tan sonra dünyanın kebab kültürüne dayalı en zengin mutfağına sahip olan Gaziantep bu özelliğini yeni nesil restorantlarda devam ettiriyor. Küşleme ve patlıcan kebab ise öne çıkan kebablar. Türkiye'nin en güzel baklavasını şehirdeki sayısız dükkanda test edip, sevdiklerinize kutu kutu tatlı getirebilirsiniz, geldiğimiz uçakta her iki yolcudan birinin yaptığı gibi. Şehrin son yedi yılda tam iki kat büyüdüğünü söyleyen dostumun götürdüğü Dülük Baba korusu ise her şehirde olması gereken bir rekreasyon ve mesire alanı olarak sıcaktan bunalan vatandaşları rahatlatıyor.
10. Çubuk Kültür Festivaline geri dönelim ve izlenimlerimizin bir kaç saatlik gezi, gözlem ve basın haberlerine dayandığını, eksik veya yanlış aktardığımız konularda yetkililerin açıklamalarına açık olduğumuzu peşinen belirtelim.
Ben de bazı refiklerimiz gibi Adem Tuğluca’dan beri görülen isim karmaşasına en kısa zamanda son verilmesini kuvvetle tavsiye ediyorum. “Turşu”yla müsemma uluslar arası bir festival olamayacağını düşünen; bundan mütevellid utangaç bir tavır sergileyen yetkililerin, başlıkta sadece “kültür”e atıfta bulunurken, sağda solda görünen yazılı ve sözlü söylemde “kültür” kelimesini “turşu” ile birlikte andıklarına bakılırsa, Çubuk için daha üstün bir marka değeri bulamadıkları anlaşılıyor. Gerçekçi olmak gerekirse gelinen nokta ve mevcut koşullarda maalesef pazarlayabileceğimiz daha büyük bir marka/değer de yok. Basit ve görünen ol ki akılda daha fazla kalırsın ilkesi ile anın akılda daha kolay kalacağı ve Çubuk'un “turşu” markasına sıkı sıkı sarılması gerektiğini belirtip ismin de “Çubuk Turşu Festivali” olmasını önererek bu konuyu kapatalım.
Yanıma Viyana'dan dostlarımı ve bereketi ile gelen yağmuru alarak yaklaştığım festival alanında geçtiğimiz yıllara göre farkedilir bir değişiklik bulmakta zorlandım. Çubuk'a ilk defa gelen dostlarımın gözleri otopark için yönlendirme işaretleri aradı ama nafile. Girişte ise festival yerleşim krokisini görememek yine bir eksiklik olarak not edilse de, dostlarım ilk defa geldikleri şirin bir Anadolu kasabasında yollara aşina yürürken bu eksikler çoktan unutulmuşlardı.
Girişte konulan fiber heykeller festival özgül ağırlığını göstermekten ziyade, gelenlere panayır havası vererek farklı bir mesaj veriyordu.
Yıllar içinde ıslanmış küp şeker gibi eriyen onlarca konaktan, yeniden restore edilen sanırım tek tarihi yapı olan Bekirağalar Konağı Türk Dünyası ve Komşuları Müzesi adı ile; müzeden ziyade sergi salonu hüviyeti ile festivale katkı sağlamaya çalışıyordu. Gerek Türki ülkelere ayırılan peronlar, gerekse rastgele seçilmiş resimlerden oluşan fotograf sergisinin bir fevkaladelik doğurduğunu söylemek zor. Bu müzenin kapısında kaldırıma iğreti bir şekilde sabitlenmiş; hem kaidesi, hem gövdesi fiberglas Timur ve Yıldırım Bayezit büstleri ile ne murat edilmiş anlamayadım. Bu çirkin şeyler o güzelim konağı da gölgeliyordu.
Turşu festivaline geldiklerini düşünen dostlarımızın gözleri doğal olarak turşu reyonlarını aradı ama buraya ulaşmak biraz zaman alacaktı.
Girişte elli yaşında edindiği meslekle rölyef çalışmalarını sergileyen abimin standına uğruyoruz. Eserleri göz doldursa da “bakanın çok, alanın neredeyse yok” olduğu sergiyi ilgi ile gezip yolumuza devam ediyoruz.
Yağmur altında yol almaya başladığımız noktada, ulvi amaçlarını bildiğim Çubuk Eğitim Gönüllüleri Derneğini görünce yemek için duruyoruz. Beklerken yaşadığımız curcunayı “Hak işinde haksızlık olmaz diyerek” kolayca aşıyoruz. Tatlı için durağımız Baklavacı Songül olurken kumda pişen dibek kahvesi ile yemek faslını tamamlıyoruz.
Turşu sokağında tadımlıklarımızı aldıktan sonra tercihimiz abimin yaptığı has ve öz ev turşusu oluyor. Envai çeşit turşunun sergilendiği turşu sokağında fiyatların sabit olması hem müşteriyi hem satıcıyı rahatlatmış.
Her perondan konuştuğumuz stand sahibleri bu yıl katılımın eski yıllara göre %20-30 az olduğunu söylediler. Bunun olası nedenleri popüler sanatçının azlığı, tanıtım, programda sıradanlık, tarihlerin okulların açılmasına ve memurlar için ay sonuna gelmesi gösteriliyor, biline! Doğal olarak festival stand alarak katılanların çoğunluğunun hem maddi, hem ziyaretçi hasılatından memnun olmadığını söylemek şaşırtıcı olmasa gerek. Değil midir ki Türk insanın felsefesi “memnuniyet Kaf Dağındaki gülistanda, her şeye muhalif olmak takdirattandır”.
Festival sokaklarında gezerken gözlerimiz köylerimizin kendine mahsus yöresel ürünlerini aradı, aradı… Bu kapsamda Yıldırım Ahalisi derneğinin varlığı bu eksikliği gidermekten çok uzaktı. Bu arada ÇUDEF’I gören var mıydı?
Biz gezerken Başkan Acehan'ın refekatinde bir Bakan Yardımcısı eşi ile geziyordu. Başkanla ayaküstü kısa bir hoşbeş yaptıktan sonra biz ziyaretimize o da vazifesine dönüyor. Dönüş yolunda Melih Gökçek'in küçük bir koruma ve bürokrat ordusu ile gezdiğini görüyoruz.
Son sözümde festival ödülleri hakkında. Ey Yüce Yetkililer! Dünyanın neresinde görülmüş her sene hep aynı şahıs ve kurumlara ödül vermek. Ciddi veya olağandışı bir mazereti olmadan töreninize gelmeyen, fetsivalinize ziyaret etmeyen insanlara ödül vermek hem fesivalin, hem sizin, hem de Çubuk'un saygınlığına zarar veriyor.
Yeni başkan yeni festivalde karlılık, eğlencede ifrattan kaçınma ile bir fark getirmiş gibi görünse de, her festivalin onlarca insanın gece gündüz emeği ile düzenlense de; bunun daha orijinal, daha saygın, daha yaygın bir festival görmeyi uman paydaşları memnun etmeye yetmeyeceği açıktır. Seneye daha fazla ses getiren bir festival için hemen yarın çalışmaya başlanması gerektiğini, bununda artılarını eksilerini ile Festival 2014 için geniş bir sorgulama yapılarak bir rapor hazırlanmasını söylemeye gerek var mı!
Söylüyoruz, yine söylüyoruz. Fikren, zikren, fiilen, madden katkı sağlayabilecek insanlardan oluşan ortak akıl/istişare müessesini ihmal etmeyin. Bunu yapmadığınız, eskilerin yanlışlarını tekrar etmeye devam ettiğiniz, bu işi sadece bir-iki yerel kuruma havale ettiğiniz sürece değil 10., 100. festivali de düzenleseniz kendinisini tekrar eden, sönümlenmiş bir faaliyet yapmaktan öte bir şey icra edemezsiniz.