Ekonomiyi güçlendirmek, işsizliğe çare olabilmek, kalkınmayı sağlayabilmek için devlet bankalarının üreticiye verdiği enflasyon altında düşük faizli kredinin hükmü nedir?
Bir okuyucumuzun sorduğu bu soruyu faizli muamelenin ekonomiyi güçlendirmeyeceğini, işsizliğe çare olmayacağını, kalkınmayı sağlamayacağını söyleyerek cevaplamaya çalışalım.
Faiz, Allah Teala"nın kesin olarak yasakladığı büyük günahlardan birisidir. İslam, ticareti helal kılmış, faizi yasaklamış, karz-ı haseni (Allah rızası için borç vermeyi) ise övmüştür. (Bakara 245, 275-279; Nisa 160-161).
(Faiz (Riba) borç verilen bir parayı veya malı belli bir süre sonunda belirli bir fazlalıkla, yahut borç ilişkisinden doğan ve süresinde ödenmeyen bir alacağa ek vade tanıyıp bu süreye karşılık onu fazlalıkla geri almanın veya bu şekilde alınan fazlalığın adıdır.( DİA, Faiz md.)
İslam"da helal kazanç, çalışarak ve emek çekilerek elde edilen kazançtır. Para, helal kazançta, bir meta" olarak değil, mübadele (değişim ) aracı olarak işlev görür. Dolayısıyla ancak emekle birlikte helal kazanca vesile olur. Bir taraftan sermaye diğer taraftan emek ortaya konularak kurulan ortaklıklarda ortaya çıkacak kâr ve zararın taraflar arasında bölüşülmesi adaleti sağlayan yegane helal kazanç yoludur.
Faizin yasaklanmasındaki en önemli sebep, onun bir akidde taraflardan birinin aleyhine öbürünün lehine şart kılınan bir fazlalık olmasıdır. Bu, bir haksızlıktır. Çünkü henüz ortada bir emek ve kazanç yok iken bir tarafa karşılıksız bir fazlalık vaat edilmektedir. Bu fazlalığın sermayenin (paranın) bir karşılığı olduğu söylenirse, emek katılmadan, sermayenin, tek başına bir kazanç sebebi olduğunu İslam kabul etmemektedir.
Üretim unsuru olarak sermaye, potansiyel bir artma (nema) gücüne sahiptir. Sermayenin bu özelliği kapitalizmde ona mutlaka faizin ödenmesi gerektiği şeklinde bir düşüncenin doğmasına yol açmıştır. Kapitalizme göre sermayede bulunan potansiyel nema, sermaye ödünce verilir verilmez derhal hakiki nemaya dönüşmüş farzedilerek faiz tahakkuk ettirilir. İslam"da ise bu potansiyel nemanın bilfiil gerçekleşip gerçekleşmeyeceği önceden bilinemeyeceği için kazancın baştan tahakkuk ettirilmesi kabul edilmez.
Oranı ne olursa olsun, faizli muameleler tarafları zarara uğratan haksız muamelelerdir. Tüketim amaçlı faizli borçlanmalarda bu haksızlık tamamen borçlu aleyhinde tezahür etmektedir. Üretim amaçlı borçlanmalarda da faizli kredi ile girişilen teşebbüs sonucu kâr
sağlanamaması, hatta zarar edilmesi halinde bile alacaklıya ana parasıyla birlikte ayrıca faizin ödenmesi borçlu açısından apaçık bir haksızlık sebebi olmaktadır. Meseleye borç veren açısından bakıldığında, borç verdiği kişi onun parasıyla çok büyük kârlar elde etse bile sadece önceden belirlenen miktar kadar bir pay alabilecektir. Bu durumda da ödünç veren haksızlığa uğramış olmaktadır.
Faiz haddinin enflasyonun üstünde, altında veya ona eşit olması, faizin sebebiyet verdiği haksızlığı ortadan kaldırmamaktadır. Ayrıca enflasyon gerekçesiyle faize izin verilmesi, sermaye sahibinin enflasyondan doğan kaybının telafi edilmesi gibi cüz"i bir fayda için faiz sisteminin sebep olduğu sayısız zararlara kapı açılması demektir.
Ekonomik hayatta faiz, kaynakların tam kapasite ile kullanılmasını ve sermaye sahiplerinin yatırıma yönelmesini önlediği için toplum içinde işsizliği artırmakta, yatırımlarda faizli kredilerin kullanımı üretimde maliyetlerin yükselmesine ve sun"i fiyat artışına yol açmakta, bu arada kalıcı, fakat az kâr getiren yatırımların ihmal edilmesi sonucunu doğurmaktadır. ( Daha geniş bilgi için bkz.Diyanet İslam Ansiklopedisi Faiz md.)
.