Evet sansür

BİR tarafım şöyle diyor:

Sen ki "sansür" denilince tüyleri diken diken olan bir adamsın...

Ne yani?

Şimdi "Kurtlar Vadisi" sansürü yiyince bayram mı edeceksin?

Bu yaştan sonra sansüre onay mı vereceksin?

Öbür tarafım ise şöyle diyor:

"Otobüslerde taranan masum insanların acıları" ile "bölgede uygulanan yanlış politikalardan bezen insanların acıları" taptaze iken...

Ve yaralar henüz kabuk bağlamamışken...

Olaylara resmi bakış açısının bile gerisinden bir yerden bakarak gerilimi tetikleyen bir dizinin yayınlanmasına gönlün razı mı olacak?

Hele o dizi, "vatan kurtaran aslan" tipini, ülkemizin en ücra köşelerinde bile en tapılası bir rol model haline getirmişken...

Hele bir gazeteci, sırf "vatan kurtaran aslan" rolüne soyunmuş bir "cahil ergen"in kurşunlarıyla can vermişken...

"Yayınlansın canım, ne olacak" mı diyeceksin?

Kısacası:

Bir yanım "Tutarlı ol, çifte standarda düşme" derken, öbür yanım bambaşka bir telden çalıyor.

* * *

Benim bu yaman ikilemden çıkardığım ders şudur:

Bu zamana kadar hep ultra liberal takıldık, sansürün her türlüsüne "Hayır" dedik ya...

Hadi hep birlikte itiraf edelim: Yanlış yapmışız!

Demek ki "Sansürün her türlüsüne hayır" sloganının büyüsüne kapılmamak gerekiyormuş.

Bazı şartlar altında pekálá "sansürcü" kesilmemiz mümkünmüş.

Değil mi ki siyasal liberalizmin ve özgürlükçülüğün babası John Stuart Mill bile, bazı durumlarda yasakların devreye girebileceğini savunmuş.

O halde bizim şu meşhur ultra liberal tutumumuzu biraz gözden geçirmemiz gerekmez mi?

Eğer biz, bu zamana kadar "Kimden ve hangi gerekçeyle gelirse gelsin, sansürün her türlüsüne hayır" demek yerine...

En azından bazı çekincelerimizi dile getirebilseydik.

Bugün "Kurtlar Vadisi" olayı karşısında "Yoksa sansürü mü savunuyorsunuz?" diye sıkıştırılmayacak ve bu denli şaşkınlığa düşmeyecektik.

* * *

Bir kayıt daha düşmem gerekir:

Eğer bu dizi...

"Terör olayının iç yüzünü açıklıyoruz" iddiasını gerçekten hayata geçirebilseydi...

Yani...

Olayı bir grup "sefil adam"ın, yabancıların oyununa alet olup dağa çıkması olarak görmek ve artık arkaik kalmış o şablona bağlamak yerine...

Daha tarafsız olabilseydi...

Yani "terör örgütü"nün neden olduğu acılar kadar, bölgede uygulanan gayri insani politikaların yol açtığı acıları da yansıtma hevesinde olsaydı...

Yani sorunun iki tarafını da görüp gösterebilseydi...

İşte o zaman Kurtlar Vadisi’nin önünün kesilmesine karşı çıkabilirdik.

Ama değil mi ki tek yanlı ve şematik bir bakış açısıyla ateşle oynanmakta, nefret tohumları ekilmekte ve yaralar kaşınmaktadır...

O zaman kimse kusura bakmasın, "sığ bir tutarlılık" adına bu diziye onay vermem mümkün değildir.

Ah albayım ah

BİZİM Mersinli "yeminci" albayımız, 32. Gün’e çıkmış "yemin"i savunuyor.

Ama ne savunma!

"Türk" derken "insan kişi" demek istemiş de... "Dönme" derken Atatürk yolundan dönenleri kastetmiş de... "Silah" oyuncakmış da... "Ölme / Öldürme" derken şaka yapmış da... Kısacası...

"Pardon" deme alicenaplığı göstermek yerine mebzul miktarda uçuk teviller!

Ve alabildiğine üste çıkma hevesi!

Oysa "Soyunda dönme olmayan Türk oğlu Türk"ü yücelten bir Türk’ten biraz "mertlik" beklemek hakkımız değil midir?

İnsan ya çıkıp "Özür dilerim" der ya da "Ettirdim kardeşim o yemini! Var mı diyeceğiniz" der.

Ne diyelim? Demek ki "Dünyaya bedel bir Türk" kolay olunmuyormuş!

Kayıptakiler

NEVZAT YALÇINTAŞ: "Hepimiz Ermeni’yiz" diyenleri "Müslümanlıktan ve Türklükten çıkararak" hem ayıp etmiş, hem de kayıp etmiştir.

TURHAN ÇÖMEZ: Yaptığı parti içi mücadeleye, yurtlarda kalan kimsesiz çocukları alet etmekten kaçınmadığı için kayıptadır.

AHMET GENÇ: Eyüp Belediye Başkanı olarak, ölümlü isminin sağa sola verilerek ölümsüz kılınacağını düşündüğü ve buna tamah ettiği için kayıptadır.

EMRET KOMUTANIMCILAR: Askerin her türlü imkánından yararlanarak çekilen bir dizinin oyuncuları, yine askerin baskınıyla uyuşturucuyla yakalanarak kaybettiler.