Ergenekon öldü. Ergenekon ile organik bağı olanların, varlığını Ergenekon'a bağlayanların, ikbalini Ergenekon'da arayanların bu durumu kabullenmeleri lâzım. Ortada kokan, çürüyen bir ceset var. Bir yerinden çekip düzeltmeye kalkanın eline arap sabunu gibi vıcık vıcık yapışıp kalıyor.
Türkiye'nin bu cenazeden bir an önce kurtulmaktan başka çaresi yok.
Silivri'de devam eden duruşmaların geldiği safha, savunmaların çöktüğünü gösteriyor. Cephe darmadağın. Eski yoldaşlar birbirini suçluyor. "Bu dava 20 yıl sürer" diyenlerin sesi birkaç ayda kesildi. Yargı süratle yol alıyor. Birileri dışarıya mesaj gönderiyor; "Ben batarsam seni de peşimden sürüklerim" diyorlar. Kamuoyuna mal olan bilgiler, artık bu heyulanın üzerinin örtülemeyeceğini, etrafa saçtığı kirin mahkeme dışında bir yerde temizlenemeyeceğini gösteriyor. Çok uçta, çok aykırı ve çok abartılı tepkiler artık denizin tükendiğini anlatıyor.
Ergenekon soruşturmasını altı savcı yürütüyordu. Özel yetkilerle atanan üç yeni savcının yol açtığı soru işaretlerini ciddiye almak lâzım. Davanın bugün geldiği nokta itibarıyla bir rota değişikliği imkânsız. Yeni atanan savcıları peşinen töhmet altında bırakmak ise haksızlık olur. Ama kamuoyunun bu atamalara duyduğu yakın ilgiyi de, yargı sürecinin hukuka uygun işlemesi konusunda bir destek olarak yorumlamalı. Eski Yargıtay Başsavcısı'nın "savcı sayısını 40'a çıkarmak gerekir" önerisi, davaya doğrudan müdahale anlamına geliyordu. Örgüt yöneticisi olarak yargılanan Doğu Perinçek'in dergisinde "yeni savcılar atanması" talebinin ısrarla dile getirilmesi şüphe uyandırıyor. Genç Siviller'in "Savcı sayısı 367 olsun" ironisi ile yaptığı protestoyu, kamuoyu dikkatinin bir göstergesi olarak yorumlamalı. Türkiye'de Ergenekon soruşturmasının hukuk içinde sonuna kadar sağlıklı bir şekilde yürütülmesini isteyenler, oturup delilleri ve sanıkları yargılamıyor; sadece dışarıdan yargıya yapılan müdahalelere karşı bir tepki koyuyorlar.
İsmi kamuoyunda Ergenekon ile bağlantılı olarak tartışılan eski Genelkurmay Başkanı Kıvrıkoğlu ile Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un verdiği fotoğraf ümitsiz bir mesaj. Bu fotoğrafla Genelkurmay, potansiyel bir sanığa sahip çıkmış oluyor. "Potansiyel sanık" sıfatını Kıvrıkoğlu'na veren, davanın önde gelen sanıklarından Doğu Perinçek. Bu fotoğraf güya, Ergenekon davasını yürüten yargıçlara durmaları gereken çizgiyi gösteriyor. Bu tür örgütlü suçların bir özelliği vardır. Durulacak yeri dışarıdan biri değil, davanın kendisi, davada yargılananlar belirler. Örgüt mensupları arasında baş gösteren çözülme, bu çizginin henüz çizilmediğini ve çok geniş bir alanı kapsayacağını gösteriyor.
Ergenekon cenazesi altında asıl ezilen kişi Deniz Baykal. Baykal yel değirmenleri ile savaşıyor. Deniz Baykal'ın her hafta grup konuşmasında söylediklerini, Ergenekon savunmasında gelinen reel çizgi olarak yorumlamak doğru olacak. Önceki hafta silahlarla siyasetin ayrılmasını savunan Meclis araştırması isteyen Baykal, bu hafta "darbe soruşturması"na salvo atışlar yapıyor. Söyledikleri önemli. "Bu dava iki yıldır bir 'darbe soruşturması' olarak yürütüldü." diyor ve ekliyor: "Darbeyse gereğini yap. Kim o darbe işinin içinde açık söyle... Korkma, gereğini yap, üzerine yürü."
Baykal bir darbe soruşturmasına ilk defa destek veriyor. Biz bu destekten ne anlamalıyız?
Ben Baykal'ın söylediği sözlerin, Kıvrıkoğlu'nun Bağbuğ ile verdiği fotoğrafın alt yazısı olduğunu düşünüyorum. Geniş bir kadroya yayılan darbe teşebbüsünün, bu davadan ayıklanabileceği şeklinde bir inanca dayanıyor bu sözler. Yalnız bir sorun var. Darbe planlayanlar, hukuk sistemi içinde iktidar değişikliği amaçlayan kişiler değiller. Darbe iklimi oluşturmak için cinayet işleyenlerin patronu konumundalar. Çünkü bu cinayetlerin hepsinin bir siyasi amacı var. Bu durumu hatırlamak için İddianame'yi 32. sayfadan itibaren şöyle bir 20-30 sayfa okumak yeterli.
Yeni savcıların soruşturmaya dahil edilmesinin, kamuoyunu teyakkuza geçirmek dışında bir anlamı yok.
Çıkacak tek sonuç var: Cenaze giderek ağırlaşıyor. Kokusu her tarafa yayılıyor. Aklı olan bu cenazeden bir an önce kurtulmaya çalışır.