Genel olarak da doğru, iyi, güzel şeklinde üç esas değer kabul edilir.
Değerler toplumdan topluma önemli farklılıklar gösterirler ve toplumları şekillendirirler.
Değerler inançlara dayandığı sürece önem kazanır.
Değer kültürden bağımsız olarak düşünülemez. Bireyin sahip olduğu kültürü ve inançları davranışlarına kaynaklık eder.
Değerler bireylerin onları koruması veya göz ardı etmesine paralel olarak ya zamanla kaybolur ya da nesilden nesile aktarılarak devam ederler.
Değerler, ancak zaman ve mekan üstü bir kaynağa dayanırsa ve bireyler tarafından içselleştirilebilirse kalıcı olur. İncil"den Kur"an"a, Hz. Âdem"den Hz. Muhammed"e, Aristo"dan Kant"a, Farabi"den Gazzali"ye kadar herkes, değerin metafizik bir kökeni olduğu konusunda ittifak etmişlerdir.
Günlük yaşamda yer alan ve bir şeyler hakkında insanların yargılarını belirleyen değerler, felsefinin konusu olmuş, ahlaki ilke ve inançla ilişkilendirilmişlerdir.
Maalesef modern insan değerlere pragmatist bir şekilde yaklaşmakta değerlerin zamana, mekâna bağlı, dolayısıyla göreceli olduğunu iddia etmektedir. Bu yaklaşıma göre evren sürekli olarak değişmektedir. Buna bağlı olarak değerler de değişmek zorundadır. Böylece insanların kişisel ve sosyal gelişimine katkı yapan şeyler değerli, onların gelişimini engelleyen ve deneyimlerini sınırlayan şeyler ise değersiz sayılarak değer, tamamen faydaya indirgenmektedir.
Bu teori özellikle Batı ahlakında temel bir kırılmayı ifade etmektedir. Özellikle son dönemde pragmatizm, pozitivizm ve post modern değerler birleşerek Batı ahlakını oluşturmuştur. Bu ise tümüyle pozitif sabiteleri tartışılır hale getirmiştir. Erdemin yönlendiriciliği tamamen yok olmuştur. Bu yönelim, özellikle inanç alanlarını tahrip etmiş, kadim ritüellerini uygulanamaz hale getirmiştir. Bazı değerler muhtevasızlaştırılarak muğlâklaştırılmıştır. Böylece pek çok değer zamanın ve mekânın dışına itilmiştir. Bu durum dünyamızda pek çok felakete yol açmış kan, şiddet ve savaş sıradan hale gelmiştir.
O halde bize düşen değerlerimizi yeniden hayatın merkezine almak olmalıdır.
Bu konuda öncelikle aile ve din gibi kurumlar sorumlu olmakla birlikte, değerden arındırılmış bir eğitim sistemi de düşünemeyiz. Çünkü değerler sayesinde önce bireyler, sonra da toplum şekillenecektir.
Değerlerinin farkında olan, bunları içselleştirerek günlük yaşamında uygulayan bir nesle gün geçtikçe daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. Tarihin başlangıcından beri paraya, makama, şöhrete, mala mülke en yüksek değerleri uygun gören insanlar her zaman var olagelmiştir. Ancak dürüstlük, erdemlilik, adalet, insana saygı, dostluk, vefa bizim en çok ihtiyacımız olan değerlerdir.
Rahmetli Nurettin Topçu"nun deyişiyle eğer bir ülkede ticaret ve alışveriş bozuksa, gençler idealsizse, yürekler merhametsiz, hisler bayağı, iradeler gevşek ise bunda hepimizin sorumluluğu vardır. Eğer çıkarcılık en büyük değer haline geldiyse, kurnazlık uyanıklık olarak nitelendiriliyorsa daha yapacak çok işimiz var demektir.
Unutmayalım ki erdemli bir toplum olabilmenin imkanı ancak değerlere sahip çıkmakla gerçekleşebilir.
Ve dahi tarihin öznesi olmak da değerlere sahip çıkmakla mümkündür.