Arapların kullanmış olduğu en eski ve meşhur olan atasözlerinin birinden bahsetmek isterim siz değerli okuyucularıma. “En iyi hatip Kılıçtır” derler ve bu sözü dillerinden hiç eksik etmezler. Zira hayatları kılıcın gölgesinde geçtiği içindir. Bu anlamlı sözün mahiyetine bakarsak, Arapların deve çobanlığından yükselip gökdelenleri diken zengin atalarının ne kadar doğru söylediğini geçmişten bu günümüze kadar anlayabiliyoruz. Yalnız aradaki tek fark, kılıcın yerini silahların almış olmasıdır. Ne acıdır ki bu silahları yine kendi insanları üzerinde kullanmışlardır. Yani modern çağın gerektirdiği kurallardan da geri kalmamışlardır. Lakin geri kaldıkları bir konu hala atalarının geleneklerinden vazgeçememeleridir.
Amacımız orta doğuda olan olayları siyasi yönden değerlendirmek değildir. Bizler orta doğudaki olaylara manevi yönden görüp değerlendirenlerdeniz. Ortadoğu nereden, nereye gidiyor; hep beraber görelim. Neden Ortadoğu bu kadar karışık? Diye düşünürsek; biraz geçmişe doğru gidelim derim. Kabil’in Habil’i bu topraklarda öldürmesiyle yeryüzündeki en büyük cehalet Arap yarımadasında zuhur etmeye başlamış, kız çocuklarını diri diri toprağın altına gömmeleriyle de olaylar hızlanmıştır. Allahu Zülcelal Hazretlerinin rahmeti buralardan kalkmaya başladığını düşünmüşlerdi ki, Kainata rahmet diye gönderilen sevgili Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.) ile yeryüzü şereflendi. O günden sonra da cehalet ortadan yavaş yavaş kalkmaya başlamıştır.
Aleyhisselatü Vesselam Efendimiz hayatı boyunca cephede yaptığı savaşların gün sayısı sadece iki ayı geçmez. Geri kalan mübarek ömürlerini hep cehaletle savaşarak geçirmişlerdir. Bu dünyada azıcık kalmış bir barış var ise oda Allah Resulünün yeryüzündeki etrafa saçtığı nur sayesindedir.
Ortadoğu ne hikmet ise hep cehaletle, söz dinlememezlikle, Yüce Mevla’nın emirlerine uymamakla, Efendimiz Allah Resulü’nün hayatlarındaki olaylardan kendilerine ders çıkarmamalarından dolayı bu gün bu kaos halindeler. Lakin bu durumun farkında bile değiller. “Zira geçmişini okuyamayan geleceğini okuyamaz” Bu sıkıntılarının en eski sebebi de Osmanlıya yani atalarımıza karşı yaptıkları ihanetlerin bedelidir. Bu topraklar da asırlarca Osmanlının himayesi altındayken kimse öte git dahi diyemezlerdi.
Hazreti İmam Hüseyin Efendimizin Kerbela olayını iyi okumak lazım. “Zülme dur demek için biz oraya gitmesek, Zülüm kıyamete kadar bu dünyada hüküm sürer ve kimse karşısında duramaz” diyerek zulümlere dur demek için IRAK’ın KÜFE şehrine doğru yola çıkmıştır. Fırat nehrinin yanında, çoluk çocuk ve arkadaşlarıyla birlikte susuzluğa mahkûm edilmiş, kucağında tuttuğu bebeği okla öldürülmüş, yetmiş iki yerinden mızrak hançer ve kılıç darbesiyle mübarek vücutları paramparça edilmiş, sonunda da mübarek başları gövdesinden ayrılarak Yezite götürülmüştür. Sözün kısası o günden bu yana o topraklar hiç huzur görmemiştir. Ne acıdır ki kendilerini affettirmek için hiçbir çapada göstermemişlerdir. Hep bulundukları konumlarıyla yetinmişler, bu yüzden de başlarından belaları hiç defedememişlerdir. BöyleceYezid’lerde çoğalmış oldu.
Ortadoğu da ki bu topraklarda; uzun zamandan bu yana lider ve hizmet konumunda alim ve veli yetiştiremediler. Yetişenlerde ne hikmetse bir anda ortadan kayboldu. Yetişmiş alim ve velilere de halk hiç itibar etmedi değer vermedi. İtibar etmediklerinden saygı göstermediklerinden dolayı da Yüce Mevla’m bu saygıyı da bu milletlerin üzerinden aldı böylelikle başları hiç beladan kurtulmadı. Bir millet alim ve veli kullarına itibar eder, saygı gösterirse Allah Zülcelal Hazretleri de o milleti diğer milletler arasında itibarlı kılar. Bir milletin yükselişi ve büyümesi alimlerine ve veli kullarına ne kadar değer verdiğine bağlıdır. Dikkat etmek gerekir se bu topraklarda hep uç noktada cemaatler, tarikatlar ve çeşitli hizmet adı altında örgütler vardır. Hiç biride İ’la-yı Kelimetullahı ileriye götürmek için uğraşmadılar. Bu dine hizmet etmek den ziyade kendilerini üstün göstermek için yıllarını harcadılar. Bir türlü ortak noktayı bulamadılar. Unutmamak lazım ki Avrupa’yı kara cahillikten kurtaran Ortadoğu’da yetişen zamanın alim, veli ve kendi alanlarında yetişmiş büyük hocalardı. Ortadoğu’daki karışıklıkları fırsat bilen, Avrupalıyız diye övünen, her daim ne olduğu belirsiz bir aristokrat kimliğiyle geçinen, tek dişi kalmış canavarları ise sabırla beklediler. Zamanı gelince ektikleri fitne tohumlarının meyvelerini toplamaya başladılar. Ortadoğu da ki pastayı bir an önce paylaşmak için hızlı bir şekilde taarruza geçtiler. Zira geçmişten gelen kin ve nefretleri çok fazlaydı.
Bu olayların diğer bir sebeplerinden bir tanesi de günümüzde nakit olarak kullandığımız paranın Yahudiler ve Hristiyanların ellerinde olmasıdır. Bu avantajı çok iyi kullanıyorlar. Ellerindeki sermaye ve paradan dolayı Müslümanlara zulmetme konusunda hiç tereddüt etmiyorlar. Temennimiz dünya üzerinde dolaşan nakit para ve sermayenin bir an önce Müslümanların eline geçmesidir. Zira dünya düzeninin saadeti tamamen bozulacaktır. Öyledir ki Müslümanlar parayı gönlüne değil, cebine koyanlardır. Bu dünya için değil ahret hayatı için harcarlar.
Tarihi unutmamak lazım ki zira tekerrür eder, Hazreti Mevlana Celalettin Rumi Hazretleri’nin mübarek babaları Belh şehrinin hatırı sayılır alimlerinden birisiydi. Dönemin hükümdarı bizzat Bahaeddin Veled hazretlerine sormadan hiçbir şey yapmazdı. Bahaeddin Veled Hazretlerinin kısa zamanda etrafında bir çok insan toplanmaya başlayınca Hükümdar ile Bahaeddin Veled Hazretlerinin arası açılmaya başladı. Bir gün Hükümdar Bahaeddin Veled Hazretlerine dönerek “Efendim bir yerde iki hükümdar olmaz, buyurun mührü ben size bırakayım bende bir yerlere giderim” diyerek sitemli bir söz söyler. Sultanül evliya Bahaeddin Veled Hazretleri “Padişahım doğru söylersiniz, bir semada iki güneş olmaz. Ayrıca biz dünya saltanatından anlayan insanlar değiliz, o işlerden de anlamayız. Siz saltanatınıza devam edin, biz çoluk çocuğu alıp buralardan gideriz” der.
İleriyi görüp olayları manevi yönden çok hızlı değerlendiren büyük âlim Bahaeddin Veled Hazretleri istenmediğini anlayınca ailesini toplayıp Anadolu topraklarına doğru uzun bir yolculuğa çıkar. Bu olay da kazananlar Anadolu halkı oldu. Kaybeden ise bilmem farkında mısınız Afganistan ve çevresindeki topraklarda yaşayan insanlar oldu. O gün bu gün Afganistan ve etrafındaki o topraklar huzur görmedi. Zira Allah Zülcelal Hazretlerinin sevdiği bir kulu kovmak, gönlünü kırmak demek oradaki rahmetin kalkması demektir.
Bu olayları kısaca yorumlamak gerekirse “Yiğit düştüğü yerden kalkar” ilkesine dayanarak ve bu olayları da bir işaret aynı zamanda fırsat bilerek, Ortadoğu’da yeni Osmanlıyı kurma zamanı gelip de geçmektedir. Hadi Bismillah…!
Yüce Mevla’m bu yüce Türk milletine asırlarca İslam’a hizmet etme şerefini verdi. Talebimiz ve duamız odur ki Yüce Rabbimiz bu millete kıyamete kadar İslam’a hizmet etme şerefini elimizden almasın. İşten olsun, dıştan olsun milletimizi bölmek isteyenler günümüzde çoğaldı. Rabbim bu şer kuvvetlerine fırsat vermesin. Dünya üzerindeki Müslümanların sıkıntılarını Mevla’m tez zamanda gidersin inşallah. (Amin)
Ne diyelim gayret bizden, yardım Yüceler Yücesinden