Müslümanlar, dağınık durumda değil, kardeş topluluklar halinde birlik içinde yaşayarak, ümmet-i Muhammed şuuru ile idarecilerine itaat ederler. Birlikten kuvvet doğar, dirlik-düzen ve huzur sağlanır. Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır. Bunun için idareciye itaat gerekir.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Nisa süresi 59.ayette Allah (cc.): “Ey müminler! Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan uli-l emre (idarecilere) de itaat edin…” buyurmuştur.
İslâm dünyasında, özellikle ülkemizdeki Müslüman topluluklarda bu uli-l emre itaat telakkîsi en yüksek seviyede güçlü anlamda kabul edildiğinden, Allah ve Resûlü ile birlikte Emîr’e (idareciye) itaat aynı derecede müsâvî sanılmaktadır. Hatta kimileri daha da ileri giderek “Önce emîr’e itaat” deyip, itaatın idareciden başladığına, zira onun Allah Resûlünün vârisi (temsilcisi) olduğuna inanmakta ve “Ben ayet-hadis bilmem, idarecimiz bilir. O ne yapıyorsa doğrudur.” Demektedir.
Halbuki, dikkat edilirse, Elmalı tefsirinde uzun uzun anlatıldığı üzere, yukarıda zikrettiğimiz ayette, mutlak itaat sadece Allah ve Resûlü içindir. İdarecilere itaat ise Peygambere itaate atfedilerek şarta bağlanmak suretiyle; sizden olma, meşrû ve makûl görülme şartıyladır.
Yâni idarecinin her emrine uyulmaz, uyulursa itaat eden sorumluluktan kurtulamaz. Kendini ateşe at, namusu sat, hırsızlık yap, adam öldür gibi emirlere nasıl ki uyulmaz ise, iman ve itikada dair aykırı işlerde asla ve kesinlikle emre uyulmaz. Hz.Peygamberimiz"Yaratana isyanda, mahluka uyulmaz" ve yine "Hayırlı ve faydalı işlerde itaat edin" buyurmuştur.
Kur'andan sonra en sağlam Hadis kaynağı Buharîtecrid-i sarih 10/381 de yer alan ve ilim beldesinin kapısı Hz.Ali'nin naklettiği bir olayı, asr-ı saadetten ibret dersi olmak üzere dikkatinize sunmak istiyorum. Şöyle ki:
"Peygamberimiz (s.a.v.) bir müfreze hazırlayıp, Abdullah bin Huzâfe'yiemîr (komutan) tayin edip sefere gönderirken, mücahidlere"Komutana itaat etmelerini emretmişti" Yolda komutan maiyetine sinirlenerek: "Resûlüllah size, bana itaat etmenizi emretmedi mi?" diye sordu. Onlar da "Evet emretti" demeleri üzerine, Komutan "Haydi bana odun toplayınız" emrini verdi. Mücahidler odun topladılar. Bu defa da "Odunu ateşleyiniz" emrini verdi. Mücahidler ateşi yakınca, "Bu ateşe giriniz" diye emretti.
Komutanın emri üzerine askerin bir kısmı ateşe girmeye hazırlanırken, diğer bazıları onları tutarak, "Ne yapıyorsunuz? biz ateşten Resûlüllah'a sığınmış kimseleriz" diyor ve engel oluyorlardı. Taraflar böyle aralarında tartışıp duruken, ateş söndü. Komutanın da sinirleri yatıştı.
Sefer dönüşü olay Resûlüllah'a anlatılınca, buyurdu ki: "Eğer mücahidler bu ateşe girselerdi, kıyamete kadar ateşten çıkamazlardı. İtaat, makûl ve meşrû olan emirler hakkındadır"
Kendisine inanıp itaat eden müslümanları ezen, haksız muamele eden ve zulmeden idarecilerin vebâli çok büyüktür. Aklını torbaya koyup çengele asan saf müslümanları ya da menfaat umarak vicdanını kiralayan, mutî görünümündeki iki yüzlüleri arkasından sürükleyerek zulmeden zâlim idareciler hakkında,(Buharîtecrid-i sarih-12/345) te yer alan bir Hadis-i şerif'teResûlüllah Efendimiz şöyle buyurur:
"Herhangi bir idareci, Müslüman halkı yönetirken zulüm ederek ölürse, Allah ona cennet kokusunu (dahî) haram kılar." Şuara süresi 151-152. Ayetlere göre; böyle aşırı bozguncu ve zalim idarecilerin emrine uyulmaz.
Emîr, Peygamberimizin bizzat tayin ettiği, ya da müminlerin şûra sonucu üzerinde ittifak edip bîat ettikleri kişiye denir. Uli-l emir bunlardır. Ancak bunlara emîr-il müminîn denebilir. Yoksa gece yarısı oldu-bitti bir operasyonla getirilip koltuğa oturtulan ve üç beş kişinin bîat ettiği kuklalara emîr-il müminîn denemez.
Bazı idareciler öylesine sorumsuz ve keyfî işler yapıyor ki; Ali kıran-baş kesen olmuş. İcra gücü yaptırım var. Ama şûra yok, yazılı hukuk yok, hesap verme yok, denetim-sorgulama yasak, tefekkürsüzteslîmiyet kültürü ve mutlak itaat prensibi ile, liderin iki dudağı arasına sıkışmış bir yönetim tarzı hüküm sürüyor. Kızdığı kişileri meşrû bir sebep olmaksızın tard edip sosyal çevresinden, 40 yıllık dostlarından, hatta ailesinden koparıp, zulümlerin en ağırını reva görebiliyor.
Kâinat imamı denilen bazı idareciler yurt dışından, yabancılarla işbirliği halinde, ülkemizin huzur ve istikrarına kastederken, içerideki bazı özparalel yapılar da onlarla aynı çizgide küfrün merkezine su taşıyor. Saf ve temiz Müslümanlar buna itaat etmeyi dînî bir vazife telakki ediyorlar. Zülfü-yare dokunduğum için bana kızıyorlar.
Bazı okuyucular, cemaat kültüründen, mutlak itaattan, vâris-i Nebi'den, Hz.Üstazdan dem vurabilir. Hz.Üztazımınilim,irfan,irşad ve rabıta yolunda ömür tüketmiş, her kademesinde görev yaparken bir hafıza gibi yüzlerce bilgi ve belgeye sahip birisiyim. Beni değil, dönüp kendinizi yargılayın. Akl-ı selimle düşünüp tefekkür edin. Ceza gelmeden uyanın. Allah rızası için korkmadan bir kere olsun sesinizi yükseltin. Belki rûzi-mahşerde vebâlden kurtulursunuz.