EMÂNETİ EHLİNE VERMEK

ŞEVKET TANDOĞAN

          Ülkemizde mevcut siyasî ve ekonomik istikrarın devamı ve huzur ortamının bozulmaması için hükümetin güçlü bir şekilde ayakta durması gerekmektedir. İdeolojik kalıplar içinde şartlanmamış tarafsız ekonomistler ve siyaset bilimcileri bu konuda hemfikirdir. Hatta aklı-selim sahibi her kes bu hükümetin bir alternatifinin bulunmadığını görüyor, biliyor.

          Hangi siyasî görüşte olursak olalım, sevsek de sevmesek de bugün hükümetimizi ayakta tutmak, korumak ve kollamak zorundayız. Belki iddialı bir söz amma “buna elimiz mahkûm” dur. Zira meydana gelecek en ufak bir sarsıntı, kriz ve bunalım siyasî deprem doğurur, ülke çok kısa sürede kargaşa ve kaosa sürüklenir, 15 yıl geri gider.

          İşte tam da bu hengâmede dumanlı havayı sezen aç kurtlar ve bir kısım kan emici vampirler, sülükler, çakallar top yekûn iç ve dış şer odakları bugünlerde pusuya yatmış fırsat kollamakta ve en ufak bir sarsıntıda hükümetin üzerine çullanıp hazineyi yağmalamak suretiyle ülkeyi tâlân etmeyi beklemektedirler.

          Önümüzdeki 30 Mart seçimlerinde mahallî adayları seçerken, haddi-zatında yerel adaylara değil, huzur ve istikrara oy vereceğiz. Bir ağaç kütüğünü seçme durumunda kalsak bile, huzur ve istikrara oy vermeliyiz. Zira bu seçim; yerel seçim olmaktan çoktan çıktığı gibi, genel seçim havasından da öteye milletin bütünlüğü vatanın bekası adına millî mücadele davasına bürünmüştür.

          Bu gerçeği gayet net ve berrak şekilde tespit ettikten sonra, madalyonun diğer yüzünü de görmek ve irdelemek zorundayız. Acaba olup biten son olaylar neden zuhur etmiştir? Hükümet masum, pâk ve tertemiz olduğu halde, darbe teşebbüsleri, eylemler, dinlemeler, kasetler ve saire durduk yerde mi meydana gelmiştir? Âlî vicdanlar ne söylemektedir? Şâir:

     “Kuluna zulmetmez hâşâ hüdası- kulun çektiği kendi cezası” derken, diğer bir şâir der ki:“Hak kulundan intikamın yine kul ile alır, bilmeyen ilmi-ledünnü onu kul etti sanır”

          “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” ve “Bal tutan parmağını yalar” gibi atasözlerinden yola çıkarak, hükümet durumunu gözden geçirmek suretiyle özeleştiri yapması gerekir. Yönetim mekanizmalarını elinde bulunduranların akçeli işlerde dikkatli davranmaları ve bıçak sırtında bulunduklarını düşünerek “ben nerede hata yaptım” demeleri ve ders almaları lazımdır.

          Elbette herkesin ve hepimizin alacağımız pek çok dersler vardır. Zaten beşikten mezara kadar öğrenmiyor muyuz? Özellikle iki konuya dikkat çekmek istiyorum.

          Birincisi: Yönetim mekanizmasının başındakiler milletin emanetini iyi korumak ve pis koku yayabilecek yanlış işlerden kaçınmak zorundadır. Açık, şeffaf ve hesap verebilir durumda bulunmalılar. Çünkü ne yaptığınızdan çok, nasıl algılandığınız önemlidir. Ne söylediğinizden ziyade, ne anlaşıldığı mühimdir. Maksadınızı aşan masum bir beyan veya eylem, çok farklı, kötü yorumlanabilir. Buna fırsat vermemelidir. İdareciler süi-zanna yol açabilecek dedikoduya müsait işler yapamazlar.

          İkincisi: Emanetleri ehline vermek gerekir. Hz.Peygamberimiz: “Emanetler ehlinin gayriye verildiğinde kıyameti bekleyiniz” buyurmuştur. En mühim emanet olan Devlet makamları kötü ve  beceriksiz kişilere verilirse sıkıntılar kaçınılmaz olur. Böyle karaktersizler yılan olup ayağınıza dolanır.

          30 Mart seçimleri dolayısıyla başkan ve meclis üyesi adaylarına baktığımızda ciddî hatalar ve yanlış isimler görebiliyoruz. Çok değerli şahsiyetlerin yanında, kalitesiz ve milletin sevmediği oy tabanı olmayan kişiler önümüze konmuştur. Çok değerli alanında yetişmiş proje adamı beyinler küstürülmüş ve başka yerlere kaçırılmıştır.

          Milletin emanetini deruhte etmiş bulunan Ak Parti ve bu emanete talip olan diğer parti teşkilatları “ne olursa olsun,benim adamım olsun” mantığını bırakıp, değerli şahsiyetleri arayıp, bulup aday göstermek suretiyle EMÂNETİ EHLİNE VERMELİLER.