16. yüzyılın sarhoşlarından, ismi nerede ise içki ile özdeşleşmiş Bekri Mustafa ile ilgili meşhur bir rivayet vardır.
Bekri Mustafa, yoksul bir mahallede bir caminin önünden geçmektedir. O sırada musallada bir tabut vardır, fakat namazı kıldıracak imam ortalarda yoktur. Cemaatin beklemekten canı sıkılır ve başında kavuğu sırtında cübbesiyle oradan geçen Bekri Mustafa'yı hoca zannederek namazı kıldırmasını söylerler. "Yok ben hoca değilim" dese de dinlemezler ve zorla öne geçirirler. Bekri Mustafa namazı kıldırdıktan sonra tabutun örtüsünü açar ve ölünün kulağına bir şeyler fısıldar. Cemaat ölüye ne söylediğini merak eder.
Bekri Mustafa gülerek cevaplar: Sen şimdi aramızdan ayrılıp ahirete gidiyorsun. Eğer orada, bu dünyanın ahvalini sana sorarlarsa, Bekri Mustafa imam oldu dersin. Onlar durumu anlar... dedim.
Toplum bu fıkralara hep güldü. Ama kendi haliydi anlatılan
Ehliyet ve liyakat gibi değerlerin önemi göz önünde bulundurulduğunda zamanımızdaki Bekri Mustafalar fazlasıyla dikkatimizi çekiyor.
Bunun örnekleri fazlasıyla mevcut. Uzaklara gitmeye gerek yok. Etrafımıza baktığımızda, iyi resmettiğimizde gerçeği fark edebiliyoruz. Olup bitenlerin cevabı kendiliğinden ortaya çıkıveriyor.
Mesela, bürokrasinin değişik kademelerine yüksek dağlarda ki kuşlar misali gelmiş bazı zatlar müktesebatlarına bakmadan kendilerini her konuda bilirkişi ilan edebiliyor. Kendilerinin bir değeri olmadığından bulundukları koltuğa değer katamıyor aksine tüm değerlerini o koltuktan alıyorlar.
Padişahım çok yaşa korosu eşliğinde kendilerine Hint kumaşından paye biçiyorlar.
Yine teorik olarak hiçbir düşünce temeli olmayanlarımız bile dini konularda kendini fetva makamı gibi görmekten çekinmezler. Bence diye başlayan hoyrat cümlelerin esiri olurlar. Onlarca yıl emek verilerek hazırlanmış ve bu dinin hafızasını teşkil eden eserleri hiçe sayarak ve hatta onların adını dahi bilmeden kendini bu konuda yetkili görürler.
Konu siyaset olunca da durum değişmiyor. Hiçbir paradigma üzerine söyleyecek sözü olmayan yurdum insanı meydanı boş bulunca kendini dünyayı yönetmeye layık görüyor. Kendini değiştirmekten acizken dünyayı değiştirmeye kalkıyor.
Durum spor da da, sanat da da farklı değil. Herkes uzman, herkes bu konuda doktoralı zaten!
Zamanın istisna bir olayı olarak anlatılan ve onun için belki günümüze kadar gelen bu tip durumların artık sıradanlaşması kaygı verici boyutlarda.
Hak etmediği, bilgi ve yeteneğinin olmadığı zaman bile şövalyeliğe soyunanları ahlaki bir zaafın geldiği en son nokta olarak tarih elbette not edecektir.
Allah emanetleri ehline vermenizi emreder (4:58). Buyruğunu bilen herkese şimdi sormak lazım;
Emr-i Hak vaki olsa Bekri Mustafa bizim kulağımıza şimdi neler fısıldar acaba?